Boykot!
Hz. ve Hz. Ömer’in Müslüman olmalarının neden olduğu şok ve ondan kısa bir süre önce Habeş Necaşisinden gördükleri aşağılanma Kureyş egemenlerini Müslümanlara karşı köklü bir strateji değişikliğine yöneltir: Müslümanları ve boy dayanışması gereği onlara sahip çıkan putperest akrabalarını toplum dışına itme, sosyal ve ekonomik nitelikli bir boykot uygulayarak yaşamdan soyutlama ve dayanamayıp çözülmelerini sağlama. Üç yıl sürecek zorlu bir dönem başlar. Büyük acılar çekilir. Fakat sonuç Kureyş aristokrasisinin planladığının tam tersi olur. Farkında olmadan karşılarındaki cepheyi genişletirler. Çekilen acılar Müslümanları daha çok biler, dinlerine daha sıkı bağlanmalarını sağlar. Sırf akrabalık gereği onların yanında yer alıp bu uzun süre boyunca aynı acılara göğüs germek zorunda kalan putperest akrabalar ise Müslümanların yıllardan beri yaşayageldikleri aynı acıları kendileri tadar. Ve böylece onlarla olan empatileri güçlenir ki bu da kendilerini İslam’a yaklaştırır. Ayrıca Kureyş’in İslam düşmanı zalim çevrelerine karşı onlarda ciddi bir soğukluk ve tepki oluşur. Ve son olarak ta İslam düşmanı Kureyş çevreleri de kendi aralarında şahinler ve ılımlılar olmak üzere ikiye bölünür. Hatta üç yılın sonuna doğru birbirleriyle savaşacak duruma gelirler.
Süreci başlatan olay, Hz. Muhammed’e bir suikast hazırlandığı haberleri olur. Önceki benzerlerinden farklı olarak bu suikastin, muhtemelen, Hz. Muhammed gece uyurken gizlice yapılması planlanır. Böylece katilin kimliği bilinemeyeceğinden olayın Kureyş içinde bir kan davasını tetiklemeyeceği hesaplanır. Bu taktik değişikliği bile İslam karşısında Kureyş elitinin kaybettiği mevzileri belgelemesi adına oldukça anlamlıdır. Artık rahat ve açıktan hareket edememektedirler.
Haberi alan Ebu Talib ise bu kez her zamankinden daha fazla telaşlanır. Özellikle Kureyş’li elebaşlarının görecekleri bir saatte Kâbe örtüsünün içine girerek ALLAH’a dua eder:
“ALLAH’ım! Kendi halkımız bize karşı azgınlaştı, taşkınlaştı. Bize yardım et. Onlara engel ol. Kardeşimin oğlunu öldürmelerine olanak verme!” Dua, Kureyş’li zalimleri iyice kızdırır ve bu kez de yüzüne karşı Ebu Talib’i de ölümle tehdit ederler ve Abdülmuttalib oğullarıyla aralarındaki bütün bağları attıklarını duyururlar. Artık ipler tamamen kopmuş, Kureyş birbirine karşıt iki kampa ayrılmıştır. Abdülmuttalboğullarının bağlı olduğu bir üst boy olan Haşimoğulları da bu ayrımda Hz. Muhammed’in yanında yer alır. Bütün Müslümanlar ve Haşimoğulları Mekke’yi çevreleyen dar vadilerden birinde yer alan Ebu Talib’in evi etrafında kümelenmeye başlar. Bu aynı zamanda fiziki bir ayrışmadır. Ebu Talib mahallesinin Kâbe’ye uzaklığı 3 km. dir. Ve herkes Ebu Talib mahallesinde/vadisinde çadırını kurar. Ebu Leheb hariç. O, putperestlerin ve Kureyş’in büyük parçasının yanında yer alır. İhanetini kurumsallaştırır. Gerçek neden, çıkar kaygısıdır. Ama Ebu Leheb bu tavrını putlara olan bağlılığıyla örtmeye çalışır. O günlerden birinde 7 sene sonra Uhud’da Hz. Hamza’nın ciğerlerini çiğneyecek olan Utbe’nin kızı ve Ebu Süfyan’ın eşi Hind ile yolda karşılaşır:
“Utbe’nin kızı!” der, Hind’e, “Lat ve Uzza’yı inkâr edenlere karşı çıkmak ve onlardan bağlarımı koparmakla, Lat ve Uzza’ya hizmet etmiş oldum mu?” Hind, ona beklediği aferini cömertçe verir:
“Evet, ALLAH seni hayırla ödüllendirsin!”
Kureyş, Haşimoğulları karşısındaki kararlılığını pekiştirmek için yazıya döker. Onlarla bütün sosyal ve medeni ilişkiler dondurulacak, onlara hiçbir şey satılmayacak ve onlardan hiçbir şey alınmayacaktır. Tam bir ambargodur bu. Ve boykotun kaldırılmasının tek şartı da Hz. Muhammed’in öldürülmek üzere kendilerine teslim edilmesidir. Kureyş bunları yazdığı parşömeni, kutsallık ve sağlamlık kazanması için Kâbe’nin içine asar. Fakat “Sahife” adı verilen parşömenin yazıldığı gün, yazıcısı Mansur’un sağ eli kurur, çolak kalır. İçlerinden bazıları bunu Haşimoğullarına karşı haksız olduklarının bir kanıtı bazıları da Muhammed’in yeni bir sihri olarak yorumlar. Fakat Mansur’un başına gelen şey ortada kalır, hiçbir somut sonuca yol açmaz.
Bu arada Ebu Talib Hz. Muhammed’e sahip çıkmakta aynı kararlılığını sürdürmektedir. Bu konudaki tavrını o çağların en etkin toplumsal iletişim aracı olan şiirle dile getirir:
“Kâbe’ye and olsun ki mızraklar ve oklarla savaşmadıkça,
Çoluk, çocuğumuzu bize unutturacak derece de,
Kendisinin çevresinde çarpışarak yerlere serilmedikçe,
Muhammed’i teslim etmeyeceğiz.”
Ve sadece şiirler söylemekle kalmaz. Somut önlemler de alır. Kureyş’in suikast niyeti bilindiğinden her gece Hz. Muhammed’in yattığı yeri değiştirir. O’nun yatağında kendi çocuklarından ya da diğer akrabalarından birini yatırır.
Büyün bu olup bitenler bile Hz. Muhammed’i günlük eylemlerinden ve özellikle her gün Kâbe’ye gidip insanları İslam’a davet etmekten alıkoymaz. Fakat boykot Müslümanlar ve Haşimoğulları için çok etkili olmuştur. Açlıktan onlarca çocuk, yaşlı ve hasta insan ölür. Hz. Muhammed’in, Ebu Talib’in, Hz. Ebubekir’in ve Hz. Hadice’nin maddi birikimleri boykotu sürdüğü üç yıl içinde tamamen erir. Güç bela ve gizli olarak bulunabilen yiyecekler, Ebu Talib mahallesi sakinlerine en az beş kat fiyata satılır. O da bin bir güçlükle Kureyş gençleri gece gündüz Ebu Talib Mahallesi etrafında silahlı nöbet tutmaktadır. Ve az miktardaki yiyecekte bu kuşatmadan kaçırılarak içeriye sokulabilir ya da beş kat fiyatla satın alınabilir. Aslında Ebu Cehil ve Ebu Leheb gibileri çoğu kez ona bile olanak vermemektedir. Mekke’ye yiyecek getiren tüccarlar onlar tarafından Müslümanlara mal satmamaları için uyarılır. Hatta ellerinde kalan yiyecekler Müslümanların eline geçmemesi için birkaç kat fazla fiyat ödenerek yine bunlar tarafından satın alınır. Sadece “Haram Aylar” süresince ortalık biraz sakinleşir. Müslümanlar da herkesle birlikte, Mekke ve çevresinde kurulan fuarlara katılarak ihtiyaçlarını giderebilirler. Fakat bunlar topu topu senede dört aydır ve tabii ki yeterli değildir. İnsanlar ağaç yapraklarını yemek zorunda kalır. Açlıktan ağlayan çocukların sesleri Ebu Talib mahallesinin dışından bile duyulabilmektedir. Bazıları bulabildikleri deri parçalarını suda ıslatıp yumuşattıktan sonra ateşte kızartıp yemekte ve bunun üzerine de üç gün yiyecek başka hiçbir şey bulamamaktadır.
Bir gün Hz. Hadice’nin yeğeni Hizam oğlu Hakim Ebu Talib mahallesine yiyecek sokmaya çalışırken Ebu Cehil’e yakalanır. Öfkeden kendini kaybeden Ebu Cehil Hakim’in üzerine yürür:
“Seni bütün Mekke’ye rezil edeceğim!” der. Gürültü üzerine yanlarına gelen bir başka Kureyş’li, Hişam oğlu Ebu’l-Bahteri ise ne olduğunu öğrenince Ebu Cehil’e çıkışır:
“Sana ne” der, “adam halasına yiyecek götürüyor, ne diye engel oluyorsun?” Ebu’l-Bahteri ile Ebu Cehil arasındaki tartışma büyür, kavgaya dönüşür. Ebu’l-Bahteri bir deve kemiği ile Ebu Cehil’in başını yarar. Sonra yere yıkıp üzerine çıkar ve pestilini çıkartır. Bu sırada Ebu Talib mahallesinin sınırında Hz. Hamza olup biteni sessizce seyretmektedir. Kureyş çatlamıştır. Tam da vicdanından… Hakim içeriye yiyecek kaçıranların başında gelmektedir. Sonra ona Amr oğlu Hişam da katılır, çatlak giderek büyür. O üç yıl içinde Mekke’de müthiş bir kuraklığa uğrar, Kureyş’te bir ara yiyecek bulamaz. Hz. Muhammed:
“ALLAH’ım bunlara Yusuf’un kıtlık yıllarındaki gibi bir kıtlık ver!” diye dua etmiş ve kısa bir süre içinde yağmurlar kesilmiş yer de kurumuştur. Onlardan da birçok insan açlıktan ölür. Ölmüş hayvanları köpekleri, deve yünü ile kanın karışımından yapılan şeyleri yemek zorunda kalırlar. Kıtlığın dayanılmaz hale geldiği sıralarda Ebu Süfyan Hz. Muhammed’e gelerek yalvarır:
“Ne olursun” der, “dua et ALLAH üzerimizden bu belayı kaldırsın. O zaman söz veriyoruz sana iman edeceğiz!” Hz. Muhammed dua eder, kuraklık ve kıtlık son bulur fakat Kureyş sözünde durmaz.
Fakat ilahi takdirin Müslümanların o sınavı için biçtiği süre sonuna yaklaşır. Üç yıl tamam olur. Cebrail, Hz. Muhammed’e Kâbe’de asılı olan “Sahife”nin bir güve tarafından yendiği haberini getirir. Sadece ALLAH kelimeleri sağlam kalmıştır. Hz. Muhammed haberi, amcası Ebu Talib’e iletir. Ebu Talib de önce diğer kardeşlerine ve sonra da Kureyş aristokrasisine…
“Eğer” der, “bu haber doğru ise haksız olduğunuzu kabul edin ve bu zulmü bitirin. Eğer yanlış ise ben de o zaman Muhammed’i size teslim edeyim ne isterseniz yapın!” Kureyş bu teklife çok sevinir. Heyecanla kabul ederler. Sonra “Sahife” bulunduğu yerden indirilip açılır. Ve aynen Ebu Talib’in söylediği gibi olduğu görülür. ALLAH’tan başka her şey silinmiştir. Görenler dehşet içinde kalır. Kureyş’lilerin elleri yanlarına düşer. Ebu Talib fırsatı değerlendirir ve var gücüyle karşısındaki efendilere! Yüklenir:
“Herhalde” der, “haksız olduğunuz, akrabalarınıza zulmettiğiniz, kötü yolda olduğunuz tamamen ortaya çıktı, değil mi?” Çoğunun başı öne düşer fakat bazıları hala inat etmektedir:
“Hayır!” derler, “kabul etmeyiz. Bu da Muhammed’in sihirlerinden biridir” fakat o andaki durum ne olursa olsun Kureyş bu konuda kesin olarak ikiye bölünmüş ve Ebu Talib mahallesi sakinlerine tünelin ucu görünmüştür. Ebu Talib Kâbe’yi terk etmeden kutsal örtünün içine girerek bir dua daha eder:
“ALLAH’ım! Zalimlere, akrabalarına düşmanlık edenlere ve haramları helal hale getirenlere karşı bize yardım et!” Artık Kureyş’in önemli bir bölümü açık açık:
“Bu, kardeşlerimize karşı bizim yaptığımız büyük bir zulümdür!” demetledir.
Hz. Muhammed’e peygamberlik verilişinin yedinci yılında başlamış olan boykot onuncu yılda biter. Amr oğlu Hişam’ın başını çektiği bir grup silahlanarak Kâbe’ye gider ve Kureyş’in geri kalanına artık boykot anlaşmasını tanımadıklarını ve gerekirse bu yolda çarpışmaya da hazır olduklarını bildirir. Bir iki küçük itiraz denemesi dışında kimse ciddi olarak bu ültimatoma karşı çıkma cesareti gösteremez ve üç yıl aradan sonra bu silahlı grupların eşlik ettiği Müslümanlar ve Haşim oğulları Ebu Talib mahallesinden çıkar, evlerine geri dönerler.
Boykot sona ermiştir. Fakat arkasında büyük acılar ve ağır bir bedel bırakarak. Hz. Muhammed’in 65 yaşındaki eşi ve dokuz çocuk anası Hz. Hadice ölmek üzeredir. O yıllar da Hz. Hadice’yi açlıktan, kurumuş deve derisi parçalarını yemeye çalışırken görenler olmuştur. Bir zamanlar 500 develik ticaret kervanları kaldıran Mekke’nin en zengin kadını boykotun sona ermesine yakın bir gün eşinin karşısına üzerindeki yamalardan kendisi görünmeyen bir elbise ile çıkmış ve muhtemelen onun eski günlerini hatırlayan Hz. Muhammed yaşlı eşini o kıyafet içinde görünce gözyaşlarına hâkim olamamıştır. Ve aynı biçimde kızı Hz. Fatıma’da boykot bittiğinde on beş yaşındadır ve on üç sene sonra ölümüne neden olacak bir hastalığa yakalanmıştır. O üç yıl içinde çektikleri yüzünden. Benzer nedenlerden ötürü Ebu Talib de tükenmiş, o da ömrünün sonuna gelmiştir.