En Etkin 100, Michael H. Hart

MICHAEL HART: Cornell Üniversitesi’nden edebiyat, New York Hukuk Fakültesi'nden hukuk, Adelphi Üniversitesi'nden fizikte master, Princeton Üniversitesi'nden astrono­mide doktora dereceleri vardır. Maryland, Greenbelt'te NASA Goddard Space Flight Center'da; Colorado, Boulder'da National Center for Atmospheric Research'te; ve California, Pasadena'da Hale Observatories'de çalışmıştır. Şu anda Maryland, Riverdale'de Systems and Applied Sciences Corporation'da kıdemli bilim adamı ola­rak çalışmaktadır ve American Astronomical Society'nin ve onun Planetery Science bölümünün üyesidir. Hart ayrıca 'Extraterrestrials: Where Are They?" (Uzaydışı Yaratıklar: Nerededir?) adlı kita­bın yazarlarından biridir ve birçok büyük dergide teknik makaleler yazmıştır. Hart Virginia, Annandale’da yaşamaktadır.

 

“Dünyanın en etkili insanlar listesinin başına Hz. Muhammed'i koymam bazı okurları şaşırtabilir, bazılarını da kuşkuya düşürebilir, ancak Hz. Muhammed tarihte, hem dini hem de laik düzeyde üstün başarılı olan tek insandı.”

“Mütevazı bir aileden gelen Hz. Muhammed dünyanın en büyük dinlerinden birini kurmuş, yaymış ve çok etkili bir politik lider olmuştur. Bugün, ölümünden on üç yüzyıl sonra, etkisi hâlâ güçlü ve yaygındır.”

“Bu kitapta yer alan kişilerin çoğu uygarlık merkezlerinde, ileri kültüre sahip ya da politik açıdan önemli milletler içinde doğup büyüme avantajlarına sahiptiler. Ancak Hz. Muhammed 570 yılın­da, o dönemde dünyanın geri kalmış bir bölgesi olan, ticaret, sanat ve bilim merkezlerinden çok uzakta bulunan Güney Arabistan'ın Mekke kentinde doğmuştur. Altı yaşında yetim kalmış ve çok mütevazı bir çevrede yetişmiştir. İslam gelenekleri bize onun okuma yazması olmadığını söylemektedir. Yirmi beş yaşındayken varlık­lı bir dulla evlenince ekonomik durumu düzelmişti. Ancak kırk yaşına yaklaşana kadar kendisinin olağanüstü bir insan olduğu­nu belli edecek hiçbir belirti yoktu.”

“O dönemde Arapların çoğu putperestti ve pek çok tanrıya ina­nıyorlardı. Ancak Mekke'de küçük bir Yahudi ve Hristiyan top­luluğu vardı; Hz. Muhammed'in tüm evrene hükmeden bir tek Kadiri Mutlak Tanrı olduğunu ilk kez onlardan duymuş olması mümkündür. Hz. Muhammed kırk yaşma gelince bu tek gerçek Tanrı'nın (Allah'ın) Cebrail aracılığıyla kendisiyle konuştuğuna ve gerçek inancı yaymak için kendisini seçtiğine inandı.”

“Hz. Muhammed üç yıl boyunca yalnız yakın dostlarına vaazlar verdi. Sonra 613 yılında halk önünde vaaza başladı. Çevresine müminler toplanmaya başlayınca Mekke yetkilileri kendisini teh­likeli bulmaya başladılar. Can güvenliğinden korkan Hz. Muham­med 622 yılında kendisine önemli bir politik gücün vaat edildiği Mekke'nin 320 kilometre kuzeyindeki Medine'ye gitti.”

“Hicret adı verilen bu göç, Peygamber'in yaşamında bir dönüm noktası oldu. Mekke'de pek az taraftarı vardı. Medine'de daha fazla taraftar buldu ve kısa bir sürede kendisini mutlak bir yöne­tici yapan bir etkinlik kazandı. Bundan sonraki yıllarda Hz. Muhammed'e inananlar çoğalırken Medine ile Mekke arasında bir dizi savaş başladı. Savaşlar 630 yılında sona erdi ve Hz. Muham­med fatih olarak zaferle Mekke'ye döndü. Yaşamının kalan iki buçuk yılında Arap kabilelerinin bu yeni dine katılmalarına tanık oldu. Hz. Muhammed 632'de öldüğünde tüm güney Arabistan'ın gerçek hâkimiydi.”

“Arabistan'ın Bedevi kabileleri savaşçı özellikleri ile ün salmış­tı. Fakat sayıları azdı. Kabileler arası savaşlar ve ayrılık nedeniyle kuzeydeki tarımsal bölgelerde yerleşik olarak yaşayan krallıkla­rın daha kalabalık ordularıyla başa çıkamıyorlardı. Ancak tarihte ilk kez Hz. Muhammed tarafından birleştirilen ve tek gerçek Tan­rıya inanan bu küçük Arap orduları insanlık tarihindeki en şaşır­tıcı fetihler dizisine giriştiler. Bu fetihler, Arabistan'ın kuzeydo­ğusunda Sasanilerin büyük Pers İmparatorluğu'na; kuzeybatıda merkezi Konstantinopolis olan Bizans ya da Doğu Roma İmparatorluğu'na kadar uzandı. Düşmanları ile sayıca karşılaştırılamayacak kadar az olan Araplar, savaş alanlarında Mezopotamya'nın tümünü, Suriye ve Filistin’i ele geçirdiler. 642 yılında Mısır Bizans İmparatorluğu'ndan alınmış, Pers orduları 637'de Kadisiye ve 642'de Nihavend savaşları sonunda dağıtılmışlardı.”

“Hz. Muhammed'in yakın dostları ve halefleri olan Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer bin Hattab’ın liderliğinde yapılan bu büyük fetih bile Arap ilerlemesinin sonu olmadı. 711'de Arap orduları Kuzey Afrika'yı ta Atlantik Okyanusu'na kadar silip süpürmüşlerdi. Burada kuzeye döndüler, Cebelitarık Boğazı'nı aşıp İspanya'daki Vizigot krallığını ele geçirdiler.”

“Bir süre Müslümanların bütün Hristiyan Avrupa'yı ele geçirecekleri düşünülüyordu. Ancak 732'de ünlü Tours Savaşı'nda Fransa’nın ortalarına kadar ilerleyen bir Müslüman ordusu sonunda Franklar tarafından yenilgiye uğratıldı. Ancak, bir yüzyıl bile sürmeyen savaşlar sonunda Peygamber'in sözleriyle harekete geçen Bedevi kabileleri Hindistan'dan Atlantik Okyanusu'na kadar uzanan bir imparatorluk kurmuşlardı ve bu, dünyanın o güne kadar gördüğü en büyük imparatorluktu. Bu orduların fethettiği her yerde yeni dine katılanlar da çoğalıyordu.”

“Bu fetihlerin hepsi de sürekli olmamıştır. Peygamber'in dinine sadık kalmış olsalar da, Persler Araplardan bağımsızlıklarını kazanmışlardı. İspanya'da yedi yüzyıl süren savaşlar sonunda Hristiyanlar yarımadayı yeniden ele geçirmişlerdi. Ancak eski uygarlığın iki beşiği olan Mezopotamya ve Mısır ile tüm Kuzey Afrika kıyıları Arap olarak kalmıştır. Ve yeni din bu yüzyıllar boyunca İs­lam fetihlerinin sınırlarının çok ötesine yayılmıştır. Günümüzde Afrika ve Orta Asya'da on milyonlarca Müslüman bulunmaktadır. Pakistan, Kuzey Hindistan ve Endonezya'da bu sayı çok daha fazladır. Ve yeni din Endonezya'da birleştirici bir unsur olmuştur. Ancak Hindistan yarıkıtasında Müslümanlarla Hindular arasındaki çatışma hala birliğin en büyük engellerinden biridir.”

“Şu halde, Hz. Muhammed'in insanlık tarihindeki genel etkisi nasıl değerlendirilebilir? Tüm dinler gibi İslam'ın da taraftarlarının yaşamları üzerinde çok büyük bir etkisi vardır. İşte bu neden­ledir ki dünyanın büyük dinlerinin kurucuları bu kitapta yer almaktadır.  Dünyada Müslümanların yaklaşık iki katı Hristiyan olmasına karşın Hz. Muhammed'in Hz. İsa'dan daha üst sırada yer olması garip gelebilir. Bu kararın verilmesinde başlıca iki neden vardır. Birincisi, Hz. Muhammed İslamiyet’in gelişmesinde, Hz. İsa’nın Hristiyanlığın gelişmesinde oynadığından daha önem­li bir rol oynamıştır. Hz. İsa Hristiyanlığın (Yahudilikten farklı olan) başlıca etik ve ahlakı hükümlerinden sorumluysa da, Hristiyan teolojisini asıl geliştiren kişi, Hristiyanlığın en önemli savu­nucusu ve Yeni Ahit kitabının büyük bir bölümünün yazarı Aziz Paulus olmuştur.”

“Hz. Muhammed ise hem İslam ilahiyatından, hem de onun başlıca etik ve ahlaki hükümlerinden sorumluydu. Ayrıca, yeni inancın yayılmasında ve İslam dini uygulamalarının yerleşmesin­de kilit rol oynamıştır. Üstelik Hz. Muhammed, İslamiyet’te vahiy yoluyla indiğine inanılan kutsal kitap Kur’an'ın da sahibidir. Bu vahiyler Hz. Muhammed'in yaşamı sırasında özüne sadık olarak kopya edilmiş ve ölümünden kısa bir süre sonra da bir araya geti­rilerek kesin biçimini almıştır. Bu nedenle Kur’an, Hz. Muham­med'in fikir ve öğretilerini ve önemli ölçüde de hadislerini temsil etmektedir. Hz. İsa'nın öğretilerinin böyle ayrıntılı bir derlemesi günümüze kalmış değildir. Kur’an Müslümanlar için en az İncil’in Hristiyanlar için olduğu kadar önemli olduğundan Hz. Muhammed’in Kur’an aracılığıyla etkisi de çok büyük olmuştur. Hz. Mu­hammed'in İslamiyet üzerindeki etkisi, Hz. İsa ile Aziz Paulus'un Hristiyanlık üzerindeki toplam etkisinden daha fazla olmuştur. Tamamen dini bakımdan ele alındığında Hz. Muhammed'in insanlık tarihinde Hz. İsa kadar etkili olduğu söylenebilir.”

“Ayrıca, Hz. İsa'nın aksine Hz. Muhammed, dini olduğu kadar laik bir liderdi. Aslında Arap fetihlerinin ardındaki itici güç olarak tüm zamanların en etkili politik lideri derecesine ulaştığı söy­lenebilir.”

“Pek çok tarihi olay için bunlar kaçınılmazdı ve onları yönlendiren belirli bir politik lider olmasaydı bile meydana geleceklerdi diyebiliriz. Örneğin, Simón Bolívar hiç yaşamamış olsaydı bile Güney Amerikalı sömürgeler İspanya'dan bağımsızlıklarını kazana­caklardır. Ancak Arap fetihleri için bu söylenemez. Hz. Muhammed’den önce böyle bir şey olmamıştı ve O olmadan bu fetihlerin başarılabileceğine inanmak için de herhangi bir neden yoktur. İn­sanlık tarihinde bununla kıyaslanabilen tek fetih Moğolların XIII. yüzyıldaki fetihleridir ve bu da önemli ölçüde Cengiz Han'ın etkisine bağlıdır. Ancak Araplarınkinden daha geniş olan bu fetihler uzun süreli olmamıştır ve günümüzde Moğolların elinde sadece Cengiz Han’dan önce sahip oldukları topraklar kalmıştır.”

“Arapların fetihleri ise çok daha farklıdır. Irak'tan Fas'a kadar sadece İslamiyet’le değil, Arap dili, tarihi ve kültürüyle de birbirlerine bağlı olan bir Arap milletler zinciri bulunmaktadır. İslam'ın Kur’an merkezci bir din olması ve Kur’an'ın Arapça yazılması Arap dilinin farklı, anlaşılmaz lehçelere bölünmesini önlemiştir ki, aksi takdirde aradan geçen on üç yüzyıl içinde bu olabilirdi. Arap devletleri arasında hatırı sayılır farklılıklar ve bölünmeler vardır; ancak bu kısmi ayrılık bizim süregelen önemli birlik unsurlarını görmemize engel olmamalıdır. Örneğin, 1973–74 kışındaki petrol ambargosuna her ikisi de petrol üreten ve İslam ülkesi olan İran ve Endonezya katılmamıştır. Ama Arap devletlerinin tümünün ve sadece Arap devletlerinin ambargoya katılmış olmaları bir rastlantı değildir.”

“Böylece VII. yüzyıl Arap fetihlerinin insanlık tarihinde, ta günümüze kadar önemli bir rol oynadığını görüyoruz. İşte dini ve laik etkinliğin bu eşi görülmemiş birleşimi nedeniyle bence Hz. Muhammed insanlık tarihinin en etkin tek kişisi olmaya hak kazanmıştır.”

 

(En Etkin 100, Michael H. Hart, Sabah kitapları, 1995)

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun