Ayette, biz onu genişleteniz, genişleticiyiz demek için “ve nahnu lehu mustevziun” denilmesi gerekmez miydi?
- Musiun kelimesi if'al bab'ındandır, vüs'a yani geniş, kuşatan anlamındadır. bunu nasıl tercüme etmişler geçmişteki mealciler?
- Kudretimiz herşeyi kuşatır, çok kudretliyiz, kaadiriz diyerek. Genişletici olması için istif'al bab'ından olması gerekir. Biz onu genişleteniz, genişleticiyiz demek için "ve nahnu lehu mustevziun" demesi lazımdı. Yani ayette; Göğe bir bak, onu biz kurduk, daha genişini, büyüğünü kurmaya da kudretimiz yeter" diyor. Genişletmekte olduğunu söylemiyor, genişleteceğini de söylemiyor. Genişletmeye kudreti olmak ayrı, genişletmek ayrı.Göğün azametinden, büyüklüğünden sözederek, daha büyüklerini, daha genişlerini yapmaya kudreti olduğunu belirtmekle, "genişleten olmak" arasında büyük fark var.
- Şimdi bir sonraki ayete bakalım: 48. Vel erda feraşnaha fe nı'mel mahidun "Yeri de biz yaydık, biz ne güzel döşeyiciyiz"47'den göğün genişletilmeye devam edildiği anlamını çıkarıyorsan eğer, 48'den de yerin döşetilmeye devam edildiği anlamını çıkarman lazım. Bu da mümkün olmadığına göre, öyleyse önceki ayette de genişletmesinden bahsedilemez.
Değerli kardeşimiz,
Bu konuyla ilgili sorulara daha önce cevap vermişizdir. Onun için bu konuyu yeniden detaylandırmakta bir fayda görmüyoruz. Bununla beraber bir iki noktaya dikkat çekmek isteriz:
1) “Mûsiûn” kelimesi, “mûsi” ismi failin çoğuludur. Mûsi, kelimesi ise ifal babından “evsea” filinden ismi faildir. “VSA” kök harflerinden meydana gelen kelimelerin asıl sözlük anlamı, kuvvet değil, genişliktir.
Ancak Arapça’da ikinci derecedeki bir mana veya bir nevi mecaz manasıyla “kuvvet” anlamında da kullanılmıştır. Allah’ın “Vâsi/Mûsi” ismi de böyledir.
Genişlik, en-boy genişliği olduğu gibi, kuvvet, nüfuz genişliği de vardır. Mesela, Allah’ın kudretini, kuvvetini ifade eden, Kavî, Kadîr, Kâdir gibi isimleri vardır.
Demek ki “vâsi/mûsi” isminin başka bir hikmeti vardır. O da Allah’ın kuvvet ve kudretinin genişliğini, her yerde nüfuzunun olduğunu, emirlerinin geçerli olduğu sahanın adeta sonsuz genişlikte olduğunu ifade etmek gibi manalar olabilir.
Demek ki, Zariyat suresinin ilgili ayetinde yer alan “ve inna le Mûsiûn” ifadesinin ilk anlamı, “muhakkak ki, (o göğü) biz genişleteniz/onu genişleten biziz” şeklinde olmasının Arapça kurallar bakımından hiç bir sakıncası yoktur.
2) Birçok tefsire baktık; hemen hemen hiç birinde bu kelimeye tek bir anlam verilmemiştir. Hatta kuvvet manasını verenler bile, yine de genişlik anlamını da belirtmişlerdir. (Misal olarak bk. Maverdi, Semerkandi, Kuşeyri, İbn Atiye, Razi, Beydavi, Hazin, İbn Acibe, Kurtubi, Cezairi/Eyseru’t-Tefasir, et-Tefsiru’l-müyesser, İbn Aşur, ilgili yer)
3) Bazı alimler, “Mûsiûn” kelimesine genişlik manasına vermekle beraber, onu mazi manasında kullanmış ve “Biz göğü geniş olarak bina ettik” demişler. Halbuki, Arapça gramer kaidelerine göre, ismi fail prensip olarak şimdiki ve gelecek zaman için kullanılır. Geçmiş zaman için kullanılması ise ancak bazı karinelerle olabilir.
Demek ki, bu kelimeyi “genişlettik” olarak anlamlandıralar, “genişletiriz-genişletmekteyiz-genişleteceğiz” şeklindeki manaları daha da kabul etmek durumundadır. Nitekim bazı müfessirler bu iki anlamı da benimsemiş ve ayete “Biz semayı geniş olarak bina ettiğimiz gibi, onu (bundan sonra da) genişletmeye kadiriz” şeklinde mana vermişlerdir. (bk. Cemaleddin el-Kasımi)
- Maverdi, “Mûsiûn” kelimesinin beş anlamına yer vermiştir. Bunlardan üçü şunlardır: “Biz yağmurla rızıkları genişletiriz”, “Biz semayı genişletiriz”, “Biz semayı şimdiki genişliğinden daha fazla genişletmeye kadiriz.” (Maverdi, ilgili yer)
- Meşhur müfessir Beydavi de “Mûsiûn” kelimesinin farklı anlamlarını şöyle özetlemiştir: “Biz buna (göğü böyle yaratamaya) kadiriz. Veya: Biz göğü genişletmekteyiz, genişleteniz. Veya: Gök ile yerküresi arasını genişletmeye kadiriz. Veya: (Muhtaç olanlara) rızıklarını vermeye kadiriz.” (Beydavi ilgili yer)
4) Eski zamanlarda ilmi keşiflerin olmadığı devirlerde bir ayetin, fen ilminin son iki asırda ortaya koyduğu bilimsel gerçeklere olan işaretini tespit emek ve ayette yer alan ilgili kelimeleri ve ifadeyi ona göre yorumlamak elbette kolay bir iş değildir.
Her şeyden önce o günkü insanların nazarında birer hayal gibi görünen bazı gerçekleri ayetlerden istinbat etmek Kur’an’a zarar bile verebilirdi.
Şimdi ise söz konusu ilmi keşiflerin ışığında yapılan yorumlara karşı çıkmak Kur’an’a hizmet değildir. Birçok kimsenin imanını kuvvetlendiren ve ayetin metninden anlaşılması mümkün olan bu gibi ilmi tefsir cihetine zarar veren tutum ve davranışlardan sakınmak, hamiyet-i İslamiyenin bir gereğidir.
Şüphesiz ayetten anlaşılması ilmen, aklen ve dinen mümkün olmayan yorumlara hep beraber karşı çıkacağız. Ancak, İmam Gazali’den İmam Bediüzzaman’a kadar gelip geçen yüzlerce İslam aliminin onay verdiği “İlmi tefsir” anlayışına ters düşen ısrarların yararı değil zararı olduğunu düşünüyoruz.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- İslam ile dalga geçenlere muhatap olmak lazım mı?
- Zariyat suresi 47. ayeti açıklar mısınız?
- Zariyat 47. ayette geçen "genişletmekteyiz" ifadesinde neden "hâ" zamiri gelmemiş?
- Evrenin sürekli genişlemekte olduğunu Peygamberimiz önceden biliyor muydu?
- Ateş topu olan yıldızlar şeytanları yakabilir mi?
- Zariyat suresinin 47. ayetinde, evren genişlemekte olduğu mu bildirilmiştir?
- "Münafıklar, şeytanları ile baş başa kaldıklarında, biz sizinle beraberiz, biz onlarla (müminlerle) sadece alay ediyoruz, derler." (Bakara, 2/14) ayetine göre, münafıklar şeytanlarla mı konuşuyorlar?
- Ayete göre, güçlü olan güçsüz olanı ezmeli midir?
- Kur'an daha vahyedilmediği halde, Müzzemmil suresi 4. ayette neden Kur’an okuması emredilmiş?
- Müsebbiat-ı Aşere isimli dualar nelerdir?