Hz. Ömer "kelale”nin hükmünü ve teyemmümün nasıl alınmasını niye bilmiyordu?
Değerli kardeşimiz,
Kelale; babası ve çocukları olmayan kimse demektir.
Rivayete göre, bir gün Hz. Ömer (ra) cuma hutbesini okurken, Resulullah (a.s.m)’ı ve Hz. Ebu Bekir (ra)’i andıktan sonra şunları söyledi:
"Ben, benden sonraya yanımda 'Kelale' meselesinden daha önemli bir mesele bırakmıyorum. Resulullah (a.s.m)’a hiçbir konuda 'Kelale' kadar müracaatta bulunmadım. O da bana hiçbir konuda, bu konudaki kadar sert davranmamıştı. Hatta -bir keresinde- parmaklarıyla göğsüme vurarak ‘Ya Ömer! Nisa Suresi'nin son ayeti sana yetmiyor mu?’ dedi." (Hz. Ömer daha sonra şunları söyledi:)
"Eğer ben yaşarsam / fırsat bulursam, bu konuda öyle bir hüküm ortaya koyacağım ki, Kur’an’ı okuyanlar da okumayanlar da / onu bilenler de bilmeyenler de bu konuda artık onunla hüküm verirler.” (Müslim, Faraiz, 9).
Teyemmümle ilgili hadisin özeti ise şöyledir:
Bir adam Hz. Ömer (ra)’e gelip “cünüp olduğunu, ancak yıkanmak için su bulamadığını” söyledi. Orada bulunan Hz. Ammar b. Yasîr Hz. Ömer’e hitaben “Sen hatırlamıyor musun; benle sen birlikte bir seferde bulunuyorduk. (Cünüp olduk, su olmadığı için) sen namaz kılmadın. Fakat ben kuvvetlice toprağa süründüm ve namaz kıldım. Daha sonra bu hususu Resulullah (a.s.m)’a arz ettim. Bana “Şöyle yapsaydın yeterli olacaktı.” dedi ve -bunu göstermek için de- iki elini (avuçlarını) toprağa vurdu, sonra kaldırıp üfledi ve onlarla yüzünü ve ellerini meshetti.” (Buharî, Vudu’, 4, 5).
Sahabeler -genel bir prensip olarak- çözülmesi gereken bir problem olarak önlerine gelmediği sürece herhangi bir meseleyi farazi olarak ele alıp üzerinde durmayı -lüzumsuz yere- bir zaman israfı olarak telakki ediyorlardı. Onun için zaman içerisinde ortaya çıkan sorunların çözümünü -hayatayken- Hz. Peygamber (a.s.m)’e soruyorlardı. Onun vefatından sonra ise, Hz. Muhammed (a.s.m)’in yerine Kur’an ve sünnetten soruyorlardı.
Yeni teşekkül etmiş -cihanşümul- bir dinin bütün meselelerinin bir anda kavranmasına imkân olmadığı ortadadır. Bundan Hz. Ömer (ra) de müstesna değildir.
Öyle anlaşılıyor ki, Hz. Ömer (ra) özellikle "Kelale" konusundaki kanaatini tam pekiştirip, işin inceliğini iyice kafasına yerleştirdikten sonra, insanlar arasında hükmünü yaygınlaştırmak istiyordu. Bu, onun bu konuyu hiç bilmediğini değil, ilahî hükümler konusundaki hassasiyetini göstermektedir.
Hz. Peygamber (a.s.m)’in “Nisa Suresi'nin son ayeti sana yetmiyor mu?" buyurması, hükümlerin Kur’an’dan istinbat edilmesine / çıkarsama yapılmasına bir teşviktir.
“Onlara güven veya korkuya dair bir haber geldiğinde onu yayarlar. Halbuki o haberi peygambere veya kendilerinden olan yetki sahiplerine götürselerdi, içlerinden işin içyüzünü araştırıp hüküm çıkaranlar onun ne olduğunu bilirlerdi. Eğer Allah’ın üzerinize olan lütfu ve merhameti olmasaydı, pek azınız hariç şeytana uyardınız.” (Nisa, 4/83)
mealindeki ayette de bu teşvik söz konusudur.(bk. Nevevî, ilgili hadisin şerhi).
İslam ve Kur’an konusunda sahabenin hassasiyetini, takvasını, özellikle dört raşit halifenin titizliğini unutmamak ve çekingenliklerini başka tarafa çekmemek gerçekçi bir bakış açısı olacaktır.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Ergenlik çağını bulmuş büyüklerin emzirildiğini bildiren hadisleri nasıl anlamak gerekir?
- Hz. Ömer, bazı konularda Hz. Muhammed'e karşı çıkmış mıdır?
- Hz. Ömer, Hz. Peygamber Efendimiz’in verdiği hükmü beğenmeyen bir kişiyi öldürmüş müdür?
- Kadının ilim öğrenme ve anne babasını ziyaret etme hakkı var mıdır?
- Allah’ın, bir insanın sorusundan dolayı herkese bir hükmü farz kılması nasıl adalet olur?
- Allah'ın küllî iradesi ile insanın cüzî iradesi nasıl bağdaştırılabilir?
- Hz. Ömer hakkında bilgi verir misiniz?
- İkindi ve sabah namazından sonra nafile namaz kılınmasına dair hadisler çelişkili midir?
- Hz. Ebu Bekir'in "Kur'an bize yeter" dediği söyleniyor. Buna göre hadislere gerek yok mudur?
- 1400 sene öncesinden hadisler nasıl geldi?