İLİM VE TEKNİK
Aziz ve Muhterem Müslümanlar!
Asrımız ilim ve teknik asrıdır. Bütün ilimlerin kaynağı Kur'ân-ı Azîmüşşan'dır.
Kur'ân kitab-ı mübîndir. Yaş, kuru, herşeyin Kur'ân'da bulunduğunu "Velâ ratbin velâ yâbisin illâ fî kitabin mübîn." âyeti beyan ediyor.
Fakat herkes her şeyi içinde göremez. Derin ve geniş ilim sahipleri görüp gösterince farkına varabiliriz. Çünkü muhtelif derecelerde alâmetler, sarahat, işaret ve ihtarlar tarzında bulunur.
Kur'ân bütün fen ve sanat dallarına işaret etmiş, maksadına münasip bir tarzda insanlığı maddî ve manevî terakkiye sevk ve teşvik etmiştir. Dünya ve âhiretteki nimetlerden istifade etmenin yollarını göstermiştir.
Kur'ân-ı Kerîm, peygamberlerin mucizelerinden bahsederken insanlığın gelecek asırlarda o mucizelerin benzerlerini vücuda getirmesini ders verip teşvik ediyor. Diyor ki:
"Haydi çalış! Bu mûcizatın numunelerini göster! Süleyman Aleyhisselâm gibi iki aylık yolu bir günde git! İsa Aleyhisselâm gibi en dehşetli hastalığın tedavisine çalış! Musa Aleyhisselâm'in asası gibi taştan âb-ı hayatı çıkar, beşeri susuzluktan kurtar! İbrahim Aleyhisselâm gibi ateş seni yakmayacak maddeleri bul, giy! Bâzı enbiyalar gibi Şark ve Garp'ta en uzak sesleri işit, suretleri gör! Davud Aleyhisselâm gibi demiri hamur gibi yumuşat! Beşerin bütün sanatına medar olmak için demiri balmumu gibi yap! Yusuf Aleyhisselâm'ın ve Nuh Aleyhisselâm'ın birer mucizesi olan saat ve gemiden nasıl çok istifade ediyorsunuz, öyle de sair enbiyanın size ders verdiği mucizelerden dahi o saat ve sefine gibi istifade ediniz! Taklitlerini yapınız!"
"İşte buna kıyasen Kur'ân her cihetle maddî ve manevî terakkiyata sevketmek için ders veriyor, üstad-ı küll olduğunu ispat ediyor!" (bk. Hutbe-i Şamiye, Haşiye)
Mü'min Kardeşlerim!
Cenab-ı Hak peygamberleri her bakımdan insanlara imam, rehber ve lider olarak göndermiş; her bir resulünün eline bâzı mucize ve hârikalar verip yalnız âhiret işlerinde değil, dünya işlerinde de birer ustabaşı ve üstad yapmıştır. Her hususta onlara uymayı emrediyor.
Bugünkü maddî ve manevî terakkilerin, fen ve sanatların pîri peygamberlerdir.
Meselâ, gemicilik sanatının pîri Hz. Nuh (as), saatçilerin pîri Hz. Yusuf (as), terzilerin pîri Hz. İdris (as), uçak sanayiini insanlığa mucize eliyle ders veren Hz. Süleyman (as), yerin alandan petrol ve su çıkarmak gibi yeraltı hazinelerinden istifade etmek hususunda ilk muallim Hz. Musa'dır (as).
Âyet-i kerîmede, "Fe kul nadrib biasâkelhacer!" buyuruluyor.
Bu âyet insanlara şöyle sesleniyor:
"Ey insanlar! Bana itimat eden bir kulumun eline öyle bir asâ verdim ki, her istediği yerde âb-ı hayatı onunla çeker, çıkarır. Siz de benim rahmetimin kanunlarına itimat edip çalışsanız, yerin altında gizli rahmet hazinelerinden basit âletlerle istifade edebilirsiniz. Su ve petrol hazinelerini çıkarabilirsiniz."
Bugün vurulduğu yerden su çıkaran, petrol fışkırtan âyetler, Kur'ân'ın teşvik ettiği terakkî örnekleridir. Kur'ân daha ileri hedefleri gösteriyor. İnsanları her iki hayat için çalışmaya, yükselmeye davet ediyor. Bu ehemmiyetli hakikati takdir etmeyen eski zaman insanlarına ve şimdiki tembellere şiddetle ihtar ediyor.
Yine Kur'ân-ı Kerîm'de, "Ve elennâ lehülhadîd" gibi âyetler işaret ediyor ki: Demiri hamur gibi yumuşatmak, bakın eritmek ve madenleri bulup çıkarmak bütün maddî sanayi-i beşeriyenin aslı ve esasıdır. Büyük bir nimet-i İlahiyedir. Allah'ı (cc) ve âhireti unutmamak, kulluk vazifelerini ihmal ve terketmemek şartıyla o da bir ibadettir.
Muhterem Müslümanlar!
Sakın sakın, "Din bizi geri bırakıyor! Din adamlan teknik icad ve fennî buluşlara karşıdır!" diyenlerin iftiralarına, hezeyanlarına inanmayınız! Din çalışmayı, ilerlemeyi, yükselmeyi emreder. Hiçbir zaman bizi geri bırakmamıştır. Bizi geri bırakanlar, hakikî din adamının yetişmesine mâni olanlardır.
Dinin en büyük temsilcileri peygamberlerdir. Onlardan demire hâkim olup istediği şekli veren ilk insan Hz. Davud (as), yaptığı gemiyle uzun müddet su yüzünde kalan ve gemi sanayiini kuran Hz. Nuh (as), tedavi ettiği hastaları muvakkaten ölümden kurtaran ilk İlahî doktor Hz. İsa (as), vurduğu taşlardan su fışkırtan ve sondaj makineleriyle aynı şeyi yapmamazı ders veren Hz. Musa (as), rüzgâra binerek havada iki aylık yolu bir günde alan ilk hava yolcusu Hz. Süleyman'dır (as).
Kâinatta var olan her şeyin isimlerini, suretlerini, özelliklerini Cenab-ı Hak Hz. Âdem'e (as) öğretti. Bugün ulaşabildiğimiz bütün feriler, keşifler, icadlar hep o mucizeye mazhariyetin meyveleridir.
Kur'ân-ı Kerîm peygamberlerin mucizelerini bize anlatırken iki gâye takip etmektedir:
Birincisi, nübüvvetlerini insanlara tasdik ve kabul ettirmektir.
İkincisi, maddî terakkî için lâzım olan örnekleri insanlığa göstererek o mucizelerin benzerlerini meydana getirmeye teşvik etmektir.
Evet, geçmiş zaman geleceğin aynasıdır. İstikbalde vücuda gelecek icadlar, mâzîde kurulan esas ve temeller üzerine bina edilir.
Bugün ulaşılan maddî ve manevî terakkiler tamamen Hak dinlerden alınan ilhamlar neticesinde meydana gelmiştir. Bilhassa İslâm dininin insanlığa yeni ufuklar açmış, Sevgili Peygamberimiz (sav) getirdiği en büyük mucizesi olan Kur'ân'la insanlığa ebedî ve mutlak rehber olmuştur.
Bütün insanlık ona borçludur. Maddî ve manevî terakkinin anahtarları ondadır.
Şunu hatırımızdan çıkarmayalım:
İslâmiyet bütün ilimlerin anasıdır, babasıdır. Dinsiz hayat yaşanmaz!
Dünya bir misafirhanedir, insan maddeten ne kadar yükselirse yükselsin burda az duracaktır ve vazifesi çok bir misafirdir. Bu kısa ömür içinde sonsuz hayata lâzım olan her şeyi tedarik etmekle mükelleftir.
En önemli ve lüzumlu işler ön plâna alınacaktır.
Bütün ömrünü dünya işlerine sarfeden, âhireti unutan, ölümü düşünmeyen, dünyaya taparcasına sarılan, tarîk-i müstakimden ayrılan insanların maddî terakkîleri kıymetsizdir, aldanmaktır. Allah yanında değeri yoktur.
Allah Resulü buyuruyor "Allah mü'min sanatkârları sever." Allah'ı tanımayan bir mucidin, bir sanatkânn âhiretten nasibi yoktur. Zira insanların en birinci vazifeleri, Allah'a îman ve ibadettir.