Zâlimleri Halkın Zulmü mü Üretiyor?
Hz. Peygamber aleyhissalatu vesselam umumiyetle bilinen bir hadislerinde “Siz layık olduğunuz şekilde idâre edilirsiniz” buyurmaktadır(1). Münavi hadisi şöyle anlar: “Eğer siz Allaha karşı müttaki olur, ikabından (cezasından) korkarsanız Allah da üzerinize, sizin hakkınızda kendisinden (yani Allahtan) korkup iyi davranacak kimseleri idareci kılar”. Münavî, bu hadisi destekleyici mahiyette olmak üzere “Münzel kitaplardan birinden” alındığını belirttiği şu rivayeti kaydeder(2):
“Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: “Ben Allahım! Meliklerin Melikiyim. Meliklerin kalbleri [ve dizginleri] benim elimdedir. Eğer kullar, bana itaat ederlerse, melikleri[n kalblerini] onlara karşı müşfik kıllarım. Eğer bana âsi olurlarsa melikleri[n kalblerini] onlara karşı zalim [ve ceza (verici)] kılarım. Onlar da bunlara çok kötü muamelede bulunurlar. Durum böyle olunca meliklere sebbetmekle (küfür, lanet, kınama, hakaret vs.) meşgul olmayın, aksine kendinizi zikir ve tazarru ile meşgul edin. Meliklerinizin hakkından size bedel Ben gelirim (sizi şerlerinden korurum)”. Münavî, bu rivayetin senedinden gelen zaafı telafi etmek üzere olacak, sadedinde olduğumuz hadisin şerhinde Aleyhissalatu vesselamın şu duasını (3) hatırlatır: “Allahım, (günahımız sebebiyle) bizlere merhameti olmayanları bize musallat etme”.
Yine Münavî, Taberânînin Kabull-Ahbardan naklettiği şu vakayı kaydeder: “Ben Ömer İbnu Abdilazizin yanında otururken Haccâc-ı Zâlimin ismi geçmişti, ben hemen onun hakkında küfür ve hakaret dolu sözler sarf etmeye başladım.. Bunun üzerine Ömer:
-Ey Rabâh ağır ol! Zira bana ulaştığına göre Aleyhissalatu vesselam şöyle buyurmuşlardır: “Şurası muhakkak ki, kişi, bir surette zulüm yapar. Zulme uğrayan da ona kötü sözler söylemeye başlar. Bu sözleriyle zâlimin derecesini düşürür. Öyle düşürür ki hakkını eksiksiz alır, daha da devam ederse, zâlim ondan faziletli duruma çıkar” (4). Belki de bu sebeple, Ömer İbnu Abdilazizin şöyle dua ettiği rivayet edilir: “Ey Allahım! Islah olması halinde Muhammed ümmetine faydalı olacak kimseyi ıslah et, helâki Muhammed ümmetinin ıslahına yarayacak olanı da helak et!”. (5)
Bir gün kendisi, bir adamın Haccâc-ı Zâlime beddua etmekte olduğunu işitince:
-Bunu yapma! der ve açıklar: Çünkü bu musibete kendiniz sebep oldunuz. Nitekim rivayet edilmiştir ki: “Amelleriniz, âmilleriniz (idarecileriniz)dir. Ve siz layık olduğunuz şekilde idare edilirsiniz”.
Bu rivayetleri destekleyen bir başka kudsî hadiste Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: “Buğz ettiğim kimseden buğz ettiğim bir başkası vasıtasıyla intikamımı alır, sonra her ikisini de ateşe havale ederim”. (6)
Senetce zayıf olan bütün bu rivayetleri, mâna itibariyle destekler mahiyette olan bir âyet, dini emir ve yasaklara uyulmaması suretiyle işlenen zulmün cezasını Cenab-ı Hakkın, daha dünya hayatında bir başka zalimle vereceğini ifâde etmektedir (mealen): “Zalimlerin bir kısmını, kazandıklarından ötürü diğer kısmına böylece musallat ederiz”. (7) Râzi merhum, ayet-i kerimenin: “Eğer o zâlimden kurtulmak istiyorsanız zulmü önce siz terk edin” demek istediğini belirtir. (8)
Burada kaydetmemiz gerekir ki: ”Allah, çirkin sözün alenen söylenmesini sevmez, zulme uğrayanlar başka” (9) ayetine dayanarak ulema: “Zâlim zulmünü açıktan yaparsa, onun hürmete şayan ne ırzı, ne bedeni, ne de malı vardır” diyerek beddua vs. ağır sözlere cevazı(9) esas almış ve mesela büyük kelam alimi Teftazanî merhum, [fâsık hakkında can, mal yönüyle ismet olmasına rağmen, zemm ve lanetleme. gibi bazı hususların cevazı(10)] düsturundan hareketle Haccac, Velîd gibi zalimlere telîn ve tadlîlde bulunmanın caiz olduğunu söylemiş ise de, bir diğer büyüğümüz Seyyit Şerif Cürcânî, böylelerine telîn etmeyenin günahkar olmayacağını belirttikten sonra “onlar son nefeslerinde tevbe etmiş, Allahın mağfiretine mazhar olmuş olabilirler, bu ihtimale binaen onlara yapılacak lânete layık olmamaları halinde telîn eden zarar görür” diyerek telîn etmekten vazgeçmenin daha isâbetli olacağını söylemiştir. (11) Esasen, kişinin, yukarıda belirtilen cevaza rağmen, zâlime karşı sabredip, sebbetmemesi (kötü söz sarfetmemesi) efdaldir. (12)
Kötülüklerden kişinin kendini sorumlu tutmasının pratik bir faydasından söz edilebilir: Cemiyette yaşanmaya başlanan kötülüklerin sorumluluğundan, kişinin kendisine de bir pay ayırması onu müteyakkız olmaya, hata yapmama hususunda dikkatli olmaya sevk eder. Fıtratında ekilmiş ve fakat kuvve halinde (potansiyel ) duran bir kısım kapasiteleri bu suretle fiil haline geçirir, gücüne güç katar. Hele: “İnsanlar, zâlimi görüp de elinden tutmazlarsa, Allahın, hepsine ulaşacak bir ceza göndermesi yakındır”, (13) “Cenab-ı Hak azınlığın ameliyle çoğunluğa azab vermez, ancak çoğunluk, aralarında bulunan azınlığın işlediği münker (fena) amelleri görürler fakat –müdahaleye güçleri yettiği halde- seslerini çıkarmazlarsa, onlar böyle davrandıkları için Cenab-ı Hakk, azınlığa da, çoğunluğa da birlikte azab gönderir”, (14) “...Fenalık açıktan açığa işlendiği takdirde hepsi cezayı hak eder” gibi nebevî irşatlar her bir mümin ferdi, cemiyette vukua gelecek fenalıklara karşı hassasiyete, şahsi sorumluluğa ve dolayısıyla müdahaleye, aksiyona sevk eder. Bu şekilde teyakkuz halinde fertlerden meydana gelen bir cemiyette münkerler işlenemez.
Bütün bu Kuranî ve nebevî ikazlara rağmen, kötülükler karşısında şu veya bu sebeple sessiz ve seyirci kalan bir cemiyet, adaletullahta câri olan –ve bazı arzî musibetler şeklinde tecelli edecek- bir kısım ilahî cezalara maruz kalır.
Yanlış anlaşılabilecek bir noktaya dikkat çekmek gerekiyor: Meliklere (idarecilere) lanet okuma yasağı insanları pasifliğe itiyor diye değerlendirildiğine şahit oluyoruz. Hadisten böyle bir mâna anlaşılıyorsa, bunun kabahatini hadise değil öyle anlayana yüklemek gerekir. Çünkü: Hadislerde, zâlim sultana karşı gerçeği haykırmak “en efdal amel” olarak değerlendirildiği gibi, (15) hakikat karşısında susanın “dilsiz şeytan” olarak vasıflandırıldığını da bilmekteyiz. Şu halde “lanet okumak”la “gerçeği haykırma”yı tefrik etmek gerekiyor.
Kaynaklar :
1-Feyzul-Kadir 5, 47.
2-Bu rivayet cüzî farkla, Heysemi tarafından, Taberânînin Mucemul-Evsatına atfen Ebud-Derda rivayeti olarak çok zayıf bir senedle hadis-i kudsi mahiyetinde olmak üzere Mecmauz-Zevâidde kayd edilir (5. 249)..
3-Tirmizî, Daavât 83, 3498. h.
4-Hilye 5, 277.
5-Hilye 5, 324.
6-Mecmâuz-Zevâid 7, 289 (Zayıf).
7-Enam 129.
8-Râzi, Tefsir 13, 194.
9-4 Nisa 148.
10-İbnul-Arabî, Ahkâmul-Kuran 1, 513, Cessâs, Ahkamul-Kuran 3, 280-81.
11-Teftazânî, Şerhul-Makâsıd 5,201-202.
12-Bak. Bediüzzaman,Emirdağ Lahikası, 1,203.
13-Bak. İbnul-Arabî. Ahkamul-Kuran 1, 512-13.
14-Tirmizî, Fiten 8, (2169. h) ,Mubarekfurî 6, 389.
15-Musned 4, 192.
BENZER SORULAR
- Ahmaktan kesilin, anlamına gelen bir hadis var mıdır; varsa nasıl anlamak gerekir?
- Gelen gün, geçmişten daha kötü mü olacak?
- EKMEK ÖPÜLÜR MÜ?
- Kabe’ye saldıran ordu batacak mı?
- "Şu duayı şu kadar okumak..." gibi sayı verilen hadis var mıdır? İhlas suresini okursanız dualarınız kabul olur veya yedi kere şu duayı okuyun işiniz olur gibi hadisler var mıdır?
- Arefe günü, İhlas Suresi'ni bin defa okumakla ilgili rivayet var mıdır?
- Aklı olmayanın dini yoktur, sözü hadis midir?
- İlim kafirin kalbinde ise söküp alınız, anlamında hadis var mı?
- Cennet ehli kapıdan girerken omuzları ezilir mi?
- "Hüzne yapışın. Zira hüzün, kalbin anahtarıdır." rivayetini nasıl anlamalıyız?