Nisa suresi 97. ayette hicret etmeyenlerin cehenneme atılacağı ifadesini nasıl anlamalıyız

Tarih: 16.01.2007 - 09:16 | Güncelleme:

Soru Detayı
Nisa süresinin 97. ayetinde hicret etmeyenlerin cehenneme atılacakları ifade ediliyor. Bunu açıklar mısınız?
Cevap

Değerli kardeşimiz,

"İman edip de hicret etmeyerek kendi öz nefislerine zulmeder vaziyette olanların canlarını alırken melekler onlara diyorlardı ki: 'Ne işte idiniz?' Onlar da: 'Biz bu ülkede, dinin emirlerini uygulayamayan, baskı altında yaşayan kimselerdik.' deyince, melekler bu sefer şöyle dediler: 'Peki Allah’ın dünyası geniş değil miydi? Siz de orada hicret etseydiniz ya?' İşte onların durağı cehennemdir. Ne fena bir dönüş yeridir orası!"(Nisa, 4/97)

Bu âyet indirildiği sırada ve Mekke’nin fethine kadar, müminlerin Medine’ye hicret etmeleri farz idi. Çünkü düşman müşrikler arasında, onların alay etmeleri, şüphe vermeleri, baskıları karşısında müminlerin dinlerini korumaları güçtü. Diğer taraftan müminlerin bir arada İslâm’ın güzelliklerini yaşayıp Müslümanca eğitilmeleri önemli idi. Ayrıca müminlerin bir araya gelerek bir kuvvet oluşturmaları, gerektiğinde kendi haklarını savunup kâfirlerin merhametlerine bırakmamaları gerekiyordu.

Bu âyet Mekke'de Müslüman olmuş ve hicret farz kılındığı sırada hicret etmemiş olan bazı kişiler hakkında inmiştir. Demek ki, hicret vacip iken kafirlerin suyunca gidip oturmak, doğrudan doğruya küfür değil ise de her halde bir günah ve nefse bir zulümdür.

Tefsircilerin açıklamasına göre bu âyet, bir yerde dinini yaşama imkanı bulamayan bir adamın oradan göç etmesi gerektiğini göstermektedir. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in bir hadisinde sahih olarak şöyle gelmiştir:

"Her kim dini uğruna bir yerden kaçarsa, gittiği bir karış yer de olsa cennete girmeye hak kazanır. Babası İbrahim'in ve peygamberi Muhammed'in yoldaşı olur." (Kurtubi, Tefsir, 4/347)

Rivayet olunduğuna göre, bu âyet inince Resulullah (s.a.v.) bunu Mekke Müslümanlarına göndermiş, Cündüb b. Damre (r.a.) de oğullarına: "Beni bir şeye yükleyiniz. Çünkü ben ne güçsüzlerden, ne de yolu bilmeyenlerdenim. Allah'a yemin olsun, bu gece Mekke'de yatmam." demişti. Oğulları bunu bir sedyeye koyup Medine'ye gitmek üzere taşıdılar. Çok yaşlı bir zat idi, yolda vefat etti.

Demek oluyor ki, gerektiğinde hicret de bir tür cihaddır. Kâfirlerin zulmü altında ezilip kalmak ve hak dinin yayılmasına hizmet edememek, neticede çok kötü bir başkalaşıma neden olabileceğinden, az çok gücü varken bundan kaçınmamak nefse bir zulümdür. İşte bu âyette, Asr-ı saadette Medine’ye hicret etmeyip müşrik toplum içinde kalanlar, “kendilerine zulmedenler” diye nitelendirilmektedir. Bunlardan bazıları rahatlarını, alışkanlıklarını, ailelerini, mal ve mülklerini ve diğer çıkarlarını dinlerine tercih ediyorlardı. Onun için “Biz ülkemizde baskı altında yaşayan kimselerdik.” özürleri kabul edilmemiştir. Fecî bir âkıbet, cehennem azabı ile tehdit edilmişlerdir.

Bunun yanında gerçekten hicrete gücü yetmeyen yaşlı, güçsüz erkekler, kadınlar ve çocukların mazeretleri 98. âyetle kabul edilmiştir:

"Erkekler, kadınlar ve çocuklardan (gerçekten) âciz olup hiçbir çareye gücü yetmeyenler, hiç bir yol bulamayanlar müstesnadır."

Asr-ı saadette Mekke’nin fethi ile hicret mükellefiyeti sona ermiştir. Fakat âyet-i kerime, Mekke dönemi şartlarının bulunması halinde, hicretin yine gerekebileceğine işaret etmektedir. Ancak, her türlü imkândan mahrum ve hicret için yol bulamayan erkekler, kadınlar ve çocuklar bu hükmün dışındadırlar. Çünkü bunları Allah’ın affedeceği umulur. Allah gerçekten afüv ve gafurdur (affı ve mağfireti boldur). (Nisa 98-99)

Ancak bir çare bulamayacak, hicretin gerektirdiği sebeplere güç yetiremeyecek ve kendi kendine veya bir vasıta ile yolu doğrultup gidemeyecek olan gerçekten güçsüz ve çaresiz erkekler, kadınlar ve çocuklar hariç. Zira bu gibi çaresizleri Allah'ın affetmesi kuvvetle umulur. Bunlar için de gitgide kâfirleşme tehlikesi düşünülebileceğinden mutlak olarak affedilirler denemezse de, çocuklar henüz yükümlü bulunmadıklarından, büyükler de kalplerindeki imanı korumak şartıyla hicret etmeme hususunda mazeretli olduklarından dolayı affedilmeye ve bağışlanmaya layıktırlar. "Allah çok affedici, çok bağışlayıcıdır."

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun