Nisa suresi 140. ayetteki ifadelere TV ve radyo dahil mi?

Tarih: 03.04.2010 - 00:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Nisa suresi 140. ayette; "Allah'ın âyetlerinin inkâr edildiğini ve alaya alındığını işittiğinizde, başka bir söze geçmedikçe, onlarla bir arada oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz." denilmektedir. Buna TV, radyo dahil mi?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Âlimler ayette geçen “siz de onlar gibi olursunuz" mealindeki ifadeyi şöyle yorumlamışlardır:

Buradaki misliyet / onlar gibi olma keyfiyeti, küfür anlamında olmayıp günahkârlık anlamına gelir. Yani kâfirler, ayetlerle alay etmekle ayrıca isyanla günahkar oldukları gibi, siz de lüzumsuz yere onları dinlerseniz, günahkâr olursunuz, demektir. (bk. Taberî, İbn Kesir, İbn Aşur, ilgili ayetin tefsiri). Bu birinci nokta.

İkincisi, bu hükmü TV, radyo ve kitap için aynı şekilde söylemek doğru olmayabilir. Çünkü Saadet asrında, özellikle münafık olup da  içindeki küfürlerini açıkça ortaya koymaktan çekindikleri için, Yahudilerin Kur’an’ı alay konusu yapmalarından dört köşe olup seve seve onları dinlemeye gidenler söz konusudur.(bk. a.g.e.).

Bu arada bazı Müslümanlar da bu meclislerde buluyor, fakat onların alaylarına karşı sessiz kalıyorlardı. Bizzat kâfirlerle aynı mecliste oturup suskun kalmalarından ötürü şiddetli bir üslupla uyarılmışlardır.

Her işte olduğu gibi, İslamı, Kur’an’ı alay konusu yapan TV, radyoyu dinlemek veya kitap okumak da niyete göre değişebilir. Maksadı yalnız vakit geçirmek olan kimsenin, günahkâr olması söz konusu olabilir. Fakat bu işi düşmanın silahını öğrenip onunla silahlanmak maksadıyla yapan kimsenin, dinî açıdan bir riski değil, belki sevabı bile düşünülebilir.

Bununla beraber şunu unutmamak gerekir ki, “batılı tasvir etmek, safi zihinleri dalalete düşürdüğü” gibi,  tasvir edilen batılı dinlemek, okumak da safi kalpleri, safi zihinleri her an teşviş edebilir.

Ayrıca kâfirlerin müminlere verdikleri zararlardan biri de dini inkâr etmek, aleyhinde ko­nuşmak, dinin kurallarını ve dindarları alaya almaktır. Bu inkâr, hakaret ve alay, açık veya kapalı bir şekilde devam ettiği sürece, müminlerin vazifesi sükût etme­mek, buna rıza göstermemek, evrensel manada ahlaki olmayan bu davranışı engel­lemektir. Eğer müminlerin gücü böyle bir tepki göstermeye yetmiyorsa, bulundu­ğu meclisi ve beraberliği terketme vazifesi vardır. Dinin inkâr edildiği, aleyhinde bulunulduğu ve alaya alındığı yerde -bunu engellemeye gücü yetmeyen mümin- oturmayacak, bunları yapanlarla beraberliğini sürdürmeyecek, o yeri ve o kimse­leri terkedecek, onlardan uzaklaşacaktır.

Çünkü beraberliğin devamında üç önem­li zarar vardır:

a) Bunu yapanların cüret ve cesaretlerinin artması,

b) Böyle bir davranış karşısında tepkisiz kalan müminlerin giderek buna alışmaları, hatta etki­lenmeleri; kutsal değerlerine yönelik hassasiyetlerinin zaafa uğraması,

c) Güçleri­nin yettiği ölçüde tepki göstermedikleri, bu manada olup bitene razı oldukları için günahkâr olmaları.

Nitekim ayette geçen "Aksi takdirde şüphesiz siz de onlar gi­bi olursunuz." şeklindeki ağır suçlama ve uyarı bir yandan müminlerin bu zararlı sonuçtan kurtulmalarını hedeflerken, diğer yandan zahirde olanı tasvir etmektedir. Çünkü bir mecliste dine hakaret edildiği, mukaddeslerle alay edildiği halde hiçbir kimse tepki göstermiyorsa "orada olanların tamamının kâfir olduğuna" hükmedi­lebilir, yani burada hiçbir müminin bulunmadığı zannı meydana gelebilir. (Kur’an Yolu, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: II, 128.)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun