Kromozomlarımız kaynaşarak maymundan insana mı dönüştük?

Kromozomlarımız kaynaşarak maymundan insana mı dönüştük?
Tarih: 23.03.2021 - 20:01 | Güncelleme:

Soru Detayı

- İnsanlar, Neandertaller ve Denisovanlar hariç bütün Hominidae üyeleri 24 çift kromozoma sahiptir. İnsanlar sadece 23 çift kromozoma sahiptir. İnsandaki ikinci kromozomun, iki ata kromozomunun füzyonu sonucu oluştuğu kabul edilir. Bu füzyon, ata kromozomlarda ayırt edici telomer kalıntıları ve körelmiş bir sentromer bırakmıştır.
Bunun kanıtları:
* Kromozomun uzun (q) kolundaki körelmiş sentromer varlığı.
* Kromozomun uzun (q) kolundaki telomer kalıntıları.
- Daha önce insanın 2.kromozomu ile alakalı yazınızı okudum. Fakat biz Allah’ı da akıl gözümüzle bulduğumuz gibi yukarıda yazmış olduğum bilgiler gerçekten akıl gözü ile bakan biri için insanın , 2.kromozomu diğer bütün kromozomlardan uzun olduğu için ve senteomer ve telomerlerin konumundan dolayı apaçık bu kromozomun kaynaşmış olduğunu göstermiyor mu?
- Eğer kaynaşmadan direk Allah o kromozomu bu şekli ile yarattı ise bu gerçekten kaynaşmadığına inanmak için ağır bir sınav değil mi?
- Şempanzelerin 24+24 kromozomlarından birer tane kaynaşınca insanın kromozom sayısı ortaya çıkıyor 23+23. Ve insanın 2. kromozomu da tıpkı kaynaşıp birleşmiş gibi.
- Aklımızı bir kenara bırakıp kaynaşmadığına mı inanmamız lazım? Yoksa Allah bu şekilde kromozomları kaynaştırma yöntemi ile de yaratabilir mi demeliyiz?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Burada iki hususu gözden kaçırmamak lazım:

Birincisi: Allah’ın, istediğini istediği tarzda yarattığını her zaman hatırda tutalım. Çünkü Kur'an’da Yüce Allah istediğini istediği şekilde yarattığını beyan buyuruyor.

Bilimin görevi, varlıkların yaratılışında bunun basamaklarını ortaya koymaktır. Bu ortaya koymada hata da edilebilir, isabet de. Yaratılış konusunda insanların aldandığı husus, sebeplerin o şeyi yaptığı şeklinde bir yaklaşım. O zaman hep sebeple sonuç üzerinde duruluyor ve bunun için herhangi bir problemin çözümünde çıkış yolu bulunamıyor veya isabetli sonuca ulaşılamıyor.

İsterseniz konuyu şöyle ele alalım:

Mesela siz bir yüksek eğitim kurumunu bitirmişsiniz. Yani tahsil sahibisiniz ve dolayısıyla okuma ve yazma noktasında bir probleminiz yok. Şimdi varlıkların ismini yazmak istiyorsunuz. Bir kağıda “Balık” yazdınız. Bundan sonra “Maymun” ve “İnsan” kelimelerini yazmak istiyorsunuz. Birileri size diyor ki, “Sen doğrudan 'maymun' ve 'insan' yazamazsın. Bunları balık kelimelerini değiştirerek yazabilirsin."

Böyle birisine cevap vermek bile istemezsiniz. Cevabınızı, bir yere “maymun” diğer yere de “insan” yazarak gösterirsiniz.

Peki, Allah’ın (celle celaluhu) maymun ve insanı yaratmak için evrimcilerin iddia ettiği gibi, balıktan kurbağa, kurbağadan silsile halinde diğer canlılar, sonuçta maymun ve ondan da insanı yaratma gibi bir silsileyi takip etme mecburiyeti mi var? Her birisini ayrı ayrı yaratamaz mı? Nitekim insan için: Çamurdan ve en mükemmel şekilde yarattığını beyan ediyor. Bu konuda niçin Allah’ın sözü esas alınmıyor da hiçbir bilimsel delile dayanmayan evrimcilerin ateizm görüşü bir kanun gibi kabul ediliyor?

Allah’ın beyanlarının dikkate alınmadığını var sayalım. O zaman genetik yapıya ve yaratılış kanunlarına bakacaksınız. Evrimcilerin 1850 yılından beri iddia ettikleri, canlıların silsile halinde birbirinden meydana geldiği iddialarını doğrulayan tek bir delil dahi yoktur.

İşin en can alıcı noktası da genetik yapının her canlı türü için sabit olduğu ve değişmediğidir.

Bunun en bariz misali, bir yıldır bütün dünyanın gündeminde olan covid-19 virüsüdür. Mutasyon geçiriyor. Yani, tutunma ayaklarından bir veya birkaçını kaybediyor, ama yine virüs olarak kalıyor. Halbuki bunun genetik yapısı korunaklı olmayan küçük bir DNA molekülüdür. Bu bile değişerek yüksek yapılı canlı olmuyor. Niye olmuyor? Çünkü Allah böyle bir kanun koymamış. Bir başka ifade ile her canlı türünün genetik yapısını sabit yapmış.

Allah, değişerek başka canlıları verecek tarzda yaratamaz mıydı? Yaratabilirdi. Ama bunun vaki olduğuna, yani meydana geldiğine ait hiçbir ilmi delil yoktur. Çünkü mümkün başkadır. O mümkünün vaki olması, yani meydana gelmesi başkadır. Mümkündür ki şu anda örneğin Karadeniz batıp yerinde düz bir ova meydana gelmiş olsun. Ama bu mümkünün vaki olduğuna dair bir delil gerekir.

İkincisi: Genetik kalıtımda mesele kromozomların sayısı değil, o kromozomlara şifrelenmiş bilgilerdir. Sizin elinizde iki tane aynı ebatta ve kapasitede flaş disk olsa, bunların dış benzerliği ve kapasitelerinin aynı olması, bunların ayniliği hakkında fazla bir mana ifade etmez. Niçin? Çünkü esas olan bu belleklere yüklenen veya şifrelenen bilgidir.

Evrimciler tarafından, insanla maymun arasındaki genetik benzerliğin %98 olduğu iddia edilmekte ve dolayısıyla maymunla insan arasında evrim bakımından bu yönüyle ilişki kurulmaya çalışılmaktadır.

Bu, iddianın ilmî bir dayanağı yoktur. İnsan ve maymun genlerinin %98 birbirine benzediği iddiası, yıllar önce evrimciler tarafından üretilmiştir ve devamlı olarak bir slogan gibi kullanılmaktadır. İnsanda ve şempanzede bulunan 30-40 civarındaki temel proteindeki aminoasit dizilimlerinin ayniliği, bu benzerlik iddiasına delil olarak ileri sürülmektedir.

İnsanda yaklaşık 100 bin protein vardır. Bunların içerisinde 40 tanesi benzerdir. 40 proteinin benzer olması, insanla maymunun %98 benzer olduğunu göstermez. Böyle bir yaklaşım, ilmî olmaktan çok, propaganda amaçlıdır.

Kaldı ki, bu 40 proteinin DNA benzerliği konusu da tartışmalıdır. Bu çalışma 1987 yılında Sibley ve Ahlquist tarafından yapılmış ve Moleküler Evrim Dergisi (Journal of Molecular Evolution)’nde yayınlanmıştır.(1)

Ancak, bu verileri inceleyen Sarich, burada kullanılan metodun fazla güvenilir olmadığını ve elde edilen verilerin çok abartılarak yorumlandığını belirtmiştir.(2)

Kaldı ki, bu benzerlik iddia edildiği gibi %98 bile olsa, bu iki canlı grubu arasında evrime dayalı bir ilişki kurulamaz. Çünkü türler çok hususi genetik şifrelere sahiptir.

Temel proteinler, bütün canlılarda ortak hayati moleküllerdir. Dolayısıyla canlılar arasında bu yapılar bakımından benzerlikler fazladır. Çünkü bütün canlılar, aynı elementlerin belirli oranlarda ve sayıda birleştirilmesinin ürünüdür. 

Bu bakımdan genetik yapı temellerinin de benzemesi gayet normaldir. Temel yapıların benzerliği, evrimin değil, bütün varlıkların ustasının aynı olduğunun ve hepsinin aynı plan üzerine yaratıldığının delilidir.

Nitekim, nematod solucanları ile insan DNA'ları arasında %75'lik bir benzerlik vardır.(3)

Şimdi genetik yapı benzerliğinden dolayı insanla solucan benzerliği %75 midir? Böyle saçma şey olur mu? Canlılar arasında esas olan hangi maddelerden yapıldığı değil, bunların genlerine hangi bilgilerin ve özelliklerin şifrelendiğidir.

İki canlı türündeki genetik yapı farklılığı %1 bile olsa, bu fark, o iki canlı türünün tamamıyla farklı özelliklere sahip olması manasına gelmektedir.

Burada göz önünde tutulması gereken önemli bir husus, canlı vücutlarında bulunan bir genin, birden fazla özellik üzerinde etkili olmasıdır. Bir başka deyişle, bir özellik birden fazla genin kontrolüne verilmiştir.(4)

İşte bütün canlılar belli oranlarda ve çeşitte 114 elementten yaratılmıştır. Ama her bir canlının genlerine şifrelenmiş olan program farklıdır. Dolayısıyla canlıların temel maddî yapısı benzerliğinden hareket ederek, bunların birbirinden meydana geldiğini iddia etmek, materyalist düşüncenin ve Allah’ı tanımak istemeyenlerin metodudur.

Onların planlarından birisi de herhangi bir ilmî temele dayanmayan bu tip görüşlerini ispatlanmış bir bilgi gibi takdim etmeleridir.

Sonuç olarak; insandaki eşey kromozomları, maymun veya maymun benzeri varlıkların iki kromozomunun birleşmesiyle meydana gelmiş değildir.

Böyle bir düşünce, Allah’ı kabul etmeyen evrimcilerin ileriye sürdüğü, hiçbir bilimsel yönü olmayan iddialardır.  

Üzerinde durmaya değmez. Ama birileri de evrimcilerin bu iddialarına inanmak istiyorsa, ona da bir diyeceğimiz olmaz. Çünkü inanma herkesin kendi aleminde olan bir husustur.

Kaynaklar:

1) Sibley and Ahlquist, Journal of Molecular Evolution, no. 26, s. 100.
2) Sarich et al., Cladistics, 1989, no. 5, s. 3-32.
3) Karen Hopkin, "The Greatest Apes", New Scientist, 15 Mayıs 1999, s. 27.
4) Michael Denton, Evolution: A Theory in Crisis, Burnett Books Ltd., London, 1985, s. 145.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun