Mucize İsteyen Ateist

T:Anladığım kadarıyla sen sonsuz kudret sahibi bir Yaratıcı’nın her an her şeyi yarattığını iddia ediyorsun. Sebeplere gerçek manada bir rol vermiyorsun.

Şu elimdeki su kabına iyi bak. Hafızam beni yanıltmıyorsa sen daha önce canlıların sudan yaratıldığını söylemiştin. O halde senin inandığın bir Yaratıcı varsa ve kudreti nihayetsizse, elimdeki su kabından kolaylıkla bir sinek yapıp bizim tartışmamıza son noktayı koyabilir. İstersen şu yapacağım duaya sen de âmin diyerek destek ver:

“Ey yüce Yaratıcı! Eğer varsan, şu anda şu su kabından bir sinek yaparak varlığını bize bildirmeni talep ediyoruz. Sen isteğimizi kabul buyur. Âmin.”

Gördüğün gibi duayı yaptık, ancak suda hiçbir hareket yok. İstersen bir iki dakika bekleyebiliriz. Belki bir şey olur. Eğer hiçbir şey olmazsa, diyebiliriz ki senin iddia ettiğin gibi bir Yaratıcı yoktur.
 

F:İstersen sabaha kadar bekle, hiçbir şey olacağına ihtimal vermiyorum. Senin verdiğin bu örnek, yıllar önce Türkiye’de bazı okullarda ateist öğretmenlerin yaptığı bir şeyi hatırlattı bana. O zamanlar ateist öğretmenler, küçük çocukların aklını çelmek için şöyle dermiş:

“Çocuklar, madem Tanrı var ve hepimizi işitiyor, ondan hep birlikte şeker isteyelim. Ellerinizi kaldırın, hep beraber dua edip şeker isteyelim: ‘Ey Tanrım! Lütfen bize şeker ver.’ Gördünüz, birkaç dakikadır dua edip duruyoruz; ancak şeker falan yok! Bir de benden şeker isteyin.” Çocuklar hep bir ağız­dan öğretmenden şeker isteyince, öğretmenleri şeker poşetini çı­karıp onlara şeker dağıtır ve şu mesajı verirmiş körpe zihinlere:

“Çocuklar! Gördüğünüz gibi, Tanrı’dan şeker isteyince eliniz boş kaldı. Oysa benden isteyince, ağzınız tatlandı. Demek ki Tanrı falan yoktur!”
 

T:Güzel bir örnekmiş. Çocuklar çelişkiyi çözememiştir. Eminim senin bir cevabın vardır.

F: Bence sorunun kendisi çelişkili… Çocukların aklını çelmek için zor bir soru olabilir, ancak aklını Kur’an’ın rehberliğinde kullananlar için çok kolay bir soru.

Cevaba geçmeden önce sana bir soru sormak istiyorum. Allah, senin gibi mucize isteyen herkese doğrudan doğruya cevap verseydi, sence ateist kimse kalır mıydı?
 

T:Bence yine de ateizmi tercih eden olurdu. İnanmak istemediği için özgür iradesini inkâr yönünde kullanan olurdu. Ancak insanların çok büyük kısmı iman ederdi.
 

F:Büyük kısmı değil, yüzde 99.9’u iman ederdi kanaatimce. Çünkü Allah’ın varlığı, güneş gibi perdesiz görünmüş olur­du. Güneşi gördüğü halde inkâr etmek mümkün değil. Güne­şin varlığına inanmıyorum diyen kaç kişi var ki? Böyle bir du­rumda, insanlara verilen iradenin, tercih etme özelliğinin hiç­bir kıymeti kalmazdı. Herkes “mecburen” iman ederdi.

Oysa sonsuz ilahî hikmet, akla her türlü delili göstermekle beraber iradeyi elden almıyor. Eğer maksat herkesi mümin yapmak olsaydı, sonsuz kudret sahibi, hepimizi kendisine meleklerin yaptığı gibi boyun eğdirir, her an ibadet ettirirdi. Ancak ilahî irade, insana tercih etme özelliğiyle birlikte eşsiz kabiliyetler vermiştir. İnsanın iradesiyle verdiği kararlara göre kabiliyetlerini inkişaf ettirmesini, meydana çıkarmasını takdir etmiştir.
 

T:Biraz önceki soruma dönelim istersen. Niye senin inandığın sonsuz kudret sahibi Yaratıcı benim talebime cevap vermiyor? Nokta kadar küçük bir sinek yaratıp tartışmamıza nokta koymuyor?
 

F:Sen bu yaptığınla “şahsa özel” mucize istiyorsun. Öncelikle şunu ifade edeyim. Eğer sen, peygamberlerin yaptığı gibi, Allah’ın senden hususi olarak istediklerini azami bir gayretle yerine getirseydin, Allah da sana, ya özel olarak istediğin mucizenin hikmete aykırı olduğunu idrak ettirirdi veya istediğin mucizeyi göstererek talebine karşılık verirdi. Allah senin biraz önce yaptığın hususi talebe hemen şuracıkta bir cevap vermemekle beraber, etrafına akıl gözüyle baktığında, her an her yerde milyarlarca cevaplar veriyor. Türkçede bir deyim var. “Maksadın üzüm yemek midir, yoksa bağcıyı döv­mek mi?”
 

T:Maksadım gayet açık. Eğer iddia ettiğin gibi sonsuz kudret sahibi bir Yaratıcı olsaydı her tarafı mucizelerle doldururdu.
 

F:Nitekim doldurmuş da. İki türlü mucize var:
Birisi, daimi mucizeler; diğeri, geçici mucizeler. Sen etrafındaki hadsiz daimi mucizeleri sebepler, tabiat ve tesadüf tanrılarına veriyorsun. Onun için geçici mucize görmek istiyorsun. Oysa gözünün önündeki perdeleri kaldırsan, kâinatın lebalep daimi mucizelerle dolduğunu göreceksin.

Daimi mucizelerin sağır sebepler, kör tabiat ve sersem te­sadüfün işi olmadığını anlarsın. Eğer maksadın, mucize talebiyle Allah’ın sonsuz kudretiyle bir canlı yaratıp yaratmayaca­ğını öğrenmekse, yeryüzünde şu dakikada yaratılan milyonlarca canlı senin talebine bir cevaptır aslında.
 

T:Şu anda doğan canlılar doğanın kurduğu mekanizma dâhilinde meydana geliyor. Örneğin, şu anda var olan binlerce sinek yumurtadan meydana geldi. Onlara mucize diyemeyiz.
 

F:Bence her bir canlı varlık, hatta her bir şey, görebilen için birer mucizedir. İki tür mucizeden bahsedebiliriz. Bir istek üzerine şahsa özel verilen mucizeler. Bir de umumi olarak herkese her an gösterilen mucizeler. Kâinat baştanbaşa ikinci tür mucizelerle doludur. Sebepler, tabiat ve tesadüf gözümüze perde olduğu için her şeyin mucize olduğunu göremiyoruz. Akıl gözünü dikkatle açıp Kur’an’ın nuruyla etrafına bakanlar, bu perdeleri aşarak, kâinattaki hadsiz mucize eserlerini görüp Rabbini tesbih eder.

 

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Okunma sayısı : 500+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun