Gündüz istirahatı veya gündüzün evvelinde, kuşluk vaktinde yapılan istirahat.
Türkçe'de; şekerleme, kestirme denilen ve kişinin, uykusunu almak, biraz uyuyup uykuya olan ihtiyacını gidermek için bir ağaç gölgesinde veya bir sedire uzanarak uyuması anlamına gelen "kaylûle" sözüne, gerek Rasûlüllah (s.a.s), gerekse O'nun ashabının hayatlarında çokça rastlamaktayız.
Kaylûle Buhâri'de kayıtlı bir hadiste şu ifadelerle anlatılmaktadır:
Rasûlüllah (s.a.s) bir gün kızı Fâtıma (r.anha)'nın evine geldi. Hz. Ali (r.a)'i evde bulamadı. Fâtıma'ya: "Amcam oğlu Ali nerede? " diye sordu. Fâtıma. "Aramızda bir şey geçti, birbirimize darıldık, o da gündüz uykusu (kaylûle)nu benim yanımda uyumadı" cevabını verdi. Rasûlüllah (s.a.s), adamın birine; "Bak bakalım nerededir?" buyurdu. Adam gidip geldi ve: "Ya Rasûlallah! Mescitte uyuyor" dedi. Rasûlüllah mescide gitti, onun, yan tarafına yatmış ve ridasının bir yanından sıyrılmış olduğunu, vücûdunun da toprağa bulanmış olduğunu gördü. Mübarek eliyle vücudundan toprağı silerken; "Kalk ebâ turâb, kalk ebâ türâb! (toprak babası)" (Buhârî, Salât, 58) diye seslendi.
Peygamber (s.a.s) ve ashâbı, Arabistan'ın aşırı sıcaklarından korunmak ve gece ibadetlerini yapabilecek gücü kazanmak için, önemli işleri olmadığında "kaylûle"den yararlanırlardı. Rasûlüllah (s.a.s)'ın: "Gündüz orucu için sahur yemeğinden ve gece ibadetine kalkmak için "kaylûle"den yararlanın" (İbn Mâce, Savm, 22) hadisinden bu husus açıkça anlaşılmaktadır.
Şu rivâyetler de kaylûle sünnetinin nasıl yapıldığını anlatmaktadır:
Zeyd b. Sabit'in kardeşi Yezîd b. Sabit'ten: Bir gün Rasûlüllah (s.a.s) ile beraber çıktık. Bakî'a varınca yeni bir kabir gördü ve kime ait olduğunu sordu. " Falanca kadınındır. " dediler. Rasûlullah onu tanıdı ve: "Neden onun cenazesinden bana haber vermediniz?" diye sordu. Dediler ki: "Sen oruçlu idin ve gündüzün ortasında "kaylûle" yapıyordun; bu yüzden sana haber vermek istemedik" (İbn Mâce, Cenâiz, 32).
İbn Ömer, hac sırasında Kâbe'yi tavaf eder, sonra Mekke'de "kaylûle" yapar, daha sonra kurban bayramı günü Minâ'ya gelirdi (Buhârî, Hacc, 129).
Ebu İshak el-Fezârî'nin Humeyd'den naklettiğine göre, Enes (r.a) şöyle demiştir: "Bizler Cumaya erken davranır, namazdan sonra da "kaylûle" yapardık" (Buhâri, Cuma, 40).
Buna benzer bir rivayet de Sehl'den nakledilmiştir: "Bizler Peygamber (s.a.s)'le birlikte Cuma namazını kılardık, "kaylûle" ondan sonra olurdu" (Buhârî, Cuma, 40; bk. Şamil İslam Ansiklopedisi, Kaylule md.)
Tıp Açısından Kaylûle.
Modern psikoloji kitapları uykuyu "şuurluluğun geçici olarak değiştiği bir durum olarak" tanımlar. 1950'li yıllarda uyku "pasif teori" ile açıklanarak dimağı uyanık vaziyette tutan dürtülerin şiddeti azaldığında beynin uykuya girdiği düşünülüyordu. Buna göre uyanıklık bedenin normal hali, uyku ise uyanıklık haline bir ara verme idi. Fakat 1960'lı yıllarda sinir fizyolojisi hakkındaki bilgilerin artmasıyla uykunun pasif bir olay olmadığı, aksine çeşitli canlı türleri için değişiklikler arzedecek şekilde önceden programlanmış aktif bir hadise niteliği taşıdığı ve bu program gereğince periyotlar halinde ortaya çıktığı fikri hâkim olmuştur.
İnsanın iç alemiyle, yakın temasta bulunduğu dış âlem arasında zaman kavramı yönünden farklılıklar vardır. Dış çevrede bir gün yirmi dört saat olacak şekilde ayarlanmıştır; bedendeki iç âlemin uyku ve uyanıklık yönünden günlük süresi ise gece-gündüz farkının bulunmadığı, ses ve ısı değişikliklerinin giderildiği ve sosyal uyarıların ortadan kaldırıldığı uyku laboratuvarlarında yapılan çalışmalarda yirmi beş saat ve daha fazla olarak tesbit edilmiştir. Bu çalışmaların diğer bir önemli sonucu da bütün deneklerin öğle saatlerinde uyuduklarının gözlenmesidir. Buna dayanarak uyku uzmanları, insanın tabii yapısının öğle ve gece saatlerinde olmak üzere en az iki defa uyumaya göre programlandığını belirtmektedir.
İnsanlar günlük hayatlarında tabii uyku davranışlarını yalnızca bebeklik çağlarında gösterebilme şansına sahiptir. Nitekim bebekler gündüzleri sık sık uykuya dalar ve uyanırlar, okul çağına geldiklerinde sosyal çevre ve şartlar gündüzün uyumalarını engellemeye başlar; erişkin hayatta ise kişinin ne zaman ve ne kadar uyuyacağını, artık bedenin ihtiyacı değil toplumun hayat tarzı belirler. Buna rağmen iç âlemdeki uyuma isteği büsbütün yok olmaz. Nitekim öğle saatlerinde kişinin gevşeyip dikkatinin dağıldığı bilinmektedir. Bu durumun öğlen yemeği, iklim ve şahsî farklılıklara bağlı olmadığı tesbit edilmiştir. Trafik kazalarının yaklaşık dörtte birinin bu saatlerde vuku bulduğu belirlenmiştir.
Dünya üzerinde ekvatorun her iki yanında 45. enlemler arasında öğle uykusuna izin veren bir anlayış ve yerleşik bir kültür mevcuttur. Buna Araplar "kaylûle", İspanyol, İtalyan ve Yunanlılar ise "siesta" adını verirler. Türkiye'de belli bir geleneğe bağlı olmasa da "öğlen şekerlemesi" tabiri bu terimlerin karşılığı olarak kullanılabilir.
Öğle uykusunun bir özelliği, insana birkaç dakika içerisinde derin bir uykuyu yakalama imkânı vermesidir. Bu uyku esnasında beyin dalgalarının ölçümü sonucunda derin uykunun bir belirtisi olan delta dalgalan tesbit edilmektedir. Delta dalgalı bir uykudan sonra gözünü açan kişi dinlenmiş ve tazelenmiş olarak uyanır. Bu tesbit kaylûlenin kişide verimliliği arttıran bir faktör olduğunu göstermektedir. İnsan böyle bir uykudan sonra on iki saat kadar uyanık kalabilmektedir. Nitekim İslâmî kaynaklarda kaylûle gece ibadetlerine rahat kalkabilmek için yararlanılacak bir imkân olarak görülmekte ve zihni açıktuttuğu ifade edilmektedir.
Öte yandan araştırmalar öğle uykusu uyuyan pilot, doktor ve diğer önemli personelin daha az hata yaptığını göstermektedir.
Ortamın yeterince sakin ve sessiz olması şartıyla kaylûle zamanında yatakta uyumakla masa başında, koltukta uyumanın uyku niteliği yönünden bir farkının olmadığı, bu şekilde otuz kırk dakika kadar uyumanın bile günün geri kalan kısmını gerilimsiz ve enerjik geçirme imkânı sağladığı belirlenmiştir. (bk. TDV İslam Ansiklopedisi, Kaylule md.)