İSLAM DİNİNE GÖRE İŞÇİNİN ÜCRETİ HÜKÜMDAR VEYA VEKİLİ TARAFINDAN TESBİT EDİLEBİLİR Mİ?
Bunu anlayabilmek için şu açıklamaya ihtiyaç vardır. Alışverişin üç rüknü vardır.
1- Alıcı ile satıcı,
2- Siğa,
3- Üzerine akit yapılan maldır.
Birinci rüknün de altı şartı vardır:
A- Akıl olması,
B- Baliğ olması,
C- Malınıa hacz konulmamış olması,
Ç- İsteği ile alış veriş yapmış olması,
D- Malik veya veli olması,
E- Satılan mal Kur`an veya sünnet ise müşterinin müslüman olmasıdır.
Yukarda sayılan rükün ile şartlar aynen icarenin de rüknü ile şartlarıdırlar. Aslında icare alış verişin bir çeşidir, yalnız alış verişte satılan şey tamamen elden gider ve geri dönmemek üzere verilir, icarede ise satılan şey geçici olarak menfaattır. İşçilik de icarenin bir çeşitidir. Mesela bir evi bir miktar para mukabilinde birisinin yanında belli bir zaman için çalışsa yine icar sayılır. Yalnız birinci misalde icareye verilen evdir ikinci misalde icareye verilen şey ise insandır. Yani işçi bir günlük veya bir aylık bir zaman için kendini işverene veriyor. Yukarıda yapılan açıklama konumuzun aydınlanması için kafi geleceğinden bununla yetinelim ve sözü uzatmadan söz konusu olan işçinin durumunu açıklayacağız.
İslam`dan önce ve sonra her asırda iş vermek ve iş almak adeti yaygındı, iş vermenin ve iş almanın sahih olması için üç rknü vardır.
Birincisi: İş veren ve alandır;
İkincisi: Siğa,
Üçüncüsü: Çalışmaktır.
Birinci rüknün beş şartı vardır:
1- Baliğ olması,
2- Akil olması,
3- İsteğiyle olması,
4- Herhangi bir esbeple hapse müstehak olmaması,
5- Kur`an ve Sünneti yazmak için kendini kiraya vermek isterse, Müslüman olması.
İslam dinine gööre işçi ücreti hükümdarın veya onun vekili tarafından tesbiti hususunu da belirtelim şöyle ki:
Alış verişte satılık eşyanın fiatı alıcı ile satıcı tarafından tesbit edildiği gibi işçi ücreti de zaman ve zemine göre işveren ile işçi arasında tesbit edilip tayin edilecektir. Zaruret olmadığı takdirde idarenin narh koyması yasak olduğu gibi işçi ücretine de müdahale edilmesi yasaktır. Piyasada istikrarsızlık ve düzensizlik hüküm sürdüğünde istikrarı sağlamak için idarenin müdahalesi nasıl caiz oluyorsa işveren ile işçinin ihtilaf için haksızlığı kaldırıp düzeni sağlamak için de müdahalesi caizdir.
İslami kurallara göre bir ev sahibi evini kiraya verdiği zaman kısa olsun, uzun olsun, mutlaka süresini belirtmesi gerekir. Süre bitmeden önce bir kiracının evden çıkması söz konusu olamaz, süre bitince kiracı ile ev sahibi arzu ettikleri takdirde akti tazeleyebilirler, istemedikleri veya anlaşamadıkları takdirde kiracının evden çıkması gerekir. Yine işveren ile işçi arasında çalışmak için beş on sene gibi bir süre tayin edilip anlaşma yapılmış ise bitmeden işçinin çıkması veya çıkartılması mümkün değildir. Süre bittikten sonra her iki taraf çalışma mukavelesini tanzim edebilirler. İslam hukukuna göre işçinin ücreti ve çalışma süresi belirtildiği ve yapılan anlaşmanın hilafına hareket etmek caiz olmadığı için ne işçinin grevi ne iş veren lokavtı söz konusudur. Üzerine anlaşma yapılan süre bitmeden evvel ne işçi işinden ayrılabilir ne işveren işçiyi ayırabilir. Buna göre işçinin ayrılması sebebiyle tazminat da söz konusu değildir. Ancak süre bitmeden evvel işveren işçiye "Sen mukaveleyi fesh etmek için benimle muvafakat edersen şu kadar para vereceğim" dese ve işçi de muvafakat ederse taahhüdünü yerine getirmek zorundadır. Çalışma esnasında işçi bir kazaya uğrasa işverenin ihmalı olmadığı zaman sorumlu tutulmaz. Ancak işçi işe girerken işveren, çalışma esnasında herhangi bir kaza olursa "ben kefilim" demiş ise veya dile getirmeden tazminat adet haline gelmiş ise işveren kaza tazminatını verecektir. Aksi takdirde vermek zorunluğu yoktur. İşçilerin ücretleri arasında büyük dengesizlik olursa işveren ile işçi belli bir ücret üzerine anlaşma yaptıkları takdirde zaten iş bitmiştir. Ama alışverişte olduğu gibi işçi fahiş bir şekilde mağdur olmuş ise müracaat üzere idare müdahale edip durumu düzeltebilir.