GURBETTE VEFAT EDEN KİMSENİN CENAZESİNİ MEMLEKETİNE GETİRMEK CAİZ MİDİR?

Gurbette vefat eden kimsenin cenazesini memleketine götürmek hususunda ulema arasında ihtilaf vardır. Şafii mezhebine göre, cenazeyi bir yerden başka bir yere götürmek caiz değildir. Vefat nerde meydana gelirse cenazeyi orada defn etmek gerekir.

Hanefi mezhebine göre ise toprağa verilmiş ise mezarı kazıp onu götürmek caiz değildir. Ama toprağa verilmeden önce cenazenin bir yerden başka bir yere taşınışında bir sakınca yoktur.

Defnedildikten sonra kabri nakletme konusuna gelince:

Kabirleri başka yere nakletmek, önemli bir sebep bulunmadıkça caiz görülmemiştir. Bir kabristan ne kadar eski olursa olsun, artık kendisine ihtiyaç kalmamış olsa bile yine bunun kabristan olarak korunması asıldır. Burasının satılarak veya üzerine binalar yapılarak, ölü kemiklerinin başka bir kabristana nakli, ölülerin hakkını çiğnemek olarak değerlendirilmiştir. Çünkü İslâm'da, ölülerin hakları dirilerin hakları kadar koruma altına alınmıştır.

Ancak su basması, yol geçmesi veya düşman tarafında kalması gibi nedenlerle kabristanı başka yere nakletmek caizdir.

Cenaze, kabre konulup üzerine toprak atıldıktan sonra, artık cemaatın elinden çıkmış, yüce Allah'a teslim edilmiş sayılır. Artık zaruret bulunmadıkça kabrin açılmaması gerekir. Cenazenin gasbedilmiş yere veya gasbedilmiş bir elbise ile gömülmesi veya bu yere başkasının sonra şûf'a yoluyla mâlik olması, zaruret hallerine örnek verilebilir. Bu takdirde, arazi veya elbise sahibinin isteği üzerine kabir açılır. Elbise alınınca kabir kapatılır, ya da cenaze bu mülkten başka yere nakledilir. Bu yapılmadığı takdirde mülk sahibi toprağı düzelterek ekim yapabilir. Elbise sahibi de isterse elbisenin kıymetini alabilir.

Bir ölünün cesedi tamamen toprak kesilip kemikleri de kalmamış olmadıkça kabri açılarak yerine başkası defnedilemez. Ancak cenazeyi defin için başka bir yer kalmamışsa bu taktirde kemikleri toplanır, kendisiyle, yeni gömülecek olan ölü arasına toprak vb. şeyler engel olarak doldurulur ve kabir kapatılır.

Zaruret bulunmadıkça iki ve daha fazla cenaze bir kabre gömülmez. Zaruret olursa, aralarına toprak gibi bir engel konularak toplu mezar kullanımı caiz olur. Nitekim Uhud şehitleri için uygulama böyle olmuştur. Cabir b. Abdullah'tan şöyle dediği nakledilmiştir: "Uhud savaşında şehit düşen babam, başka bir şehit olan Amr İbnü'l-Cümûh ile birlikte bir kabre gömülmüştü. Babamı bu şekilde başkası ile bir kabirde bırakmaya gönlüm razı olmadı. Altı ay sonra kabri açtım. Babamı, kulağından başka, hemen hemen kabre koyduğum gündeki gibi taze bir halde buldum; çıkardım ve başka bir kabre yalnız başına gömdüm ".

İslâm ülkesinde bulunan zimmîlerin (hristiyan ve yahudiler) kabirleri de, müslüman kabirleri gibi koruma altındadır. Onlara hayatlarında eziyet edilmesi haram olduğu gibi, ölümlerinden sonra da kemiklerinin kırılması, kabirlerinin dümdüz edilmesi yasaklanmıştır. Ancak, müslümanların yeni ele geçirdikleri bir yerde, ihtiyaç görülürse, düşmana ait kabirleri açmak, kemiklerini kaldırıp, burasını müslüman kabristanlığı veya mescid yapmak gibi başka bir amaçla kullanmak mümkün ve caizdir (İbn Âbidin, Reddü'l-Muhtâr, İstanbul 1984, II 233-246; el-Fetevâ'l-Hindiyye, Beyrut 1400/1980 I, 165-167; Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihali, İstanbul 1985, s. 259-267).

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun