Finans kurumları da faizli banka gibi mi çalışıyor?

Soru: 

- Peygamberimiz (asm) döneminde banka gibi faizle çalışan kuruluşlar yoktu. Ancak faiz sitemi o günde vardı. O gün şahıslar faizle uğraşıyordu, günümüzde ise hem şahıslar hem de bankalar bu işi yapmaktadır. Yani bankalar faizli sistemin şirketleşmiş hâlidir.

- Faizsiz finans kurumları da müşterilerine belli miktarda fazla para veriyor, sanki faizli bankadan bir farkları olmuyor gibi görünüyorlar. Bankanın verdiği neden faiz oluyor da fînans kurumunun verdiği aynı miktara yakın fazlalık kâr sayılıyor? O da faiz değil mi?

- Finans kurumlarının kâr payı oranlarının, diğer banka faiz oranlarıyla aynı (yakın) olması, bu kurumların da faizle çalıştığını göstermez mi? 

Cevap:

Efendim, fînans kurumunu işletenler elbette piyasa şartlarını düşünecek, faizli kurumlarla rekabet edecek bir kâr miktarıyla çalışacaklardır. Yoksa rekabet etme kabiliyetlerini kaybetmiş olur, piyasadan silinmeye mahkum hale gelirler. Bunun için kâr nispetlerini piyasa şartlarına göre ayarlamak zorundalar.

Bu sebeple, bankayla fînans kurumunu aynı saymak mümkün değildir. Çünkü baştaki akit (anlaşma) ikisini de birbirinden kesin çizgiyle ayırmaktadır. Şöyle ki:

- Bankalar parayı, vereceği miktar kesin olan faizle alır, verilecek yere de yine miktarı kesin olan faizle verirler. Yani para hep faizde çalışır. Zaten parayı yatıran da faiz alma şartıyla yatırır, teslim alan da faiz verme şartıyla teslim alır. Yani baştaki anlaşma, faiz anlaşmasıdır.

- Finans kurumundaki anlaşma ise bunun tam aksinedir. Kâr-zarar ortaklığında çalıştırılmak şartıyla para verilir, alan da kâr-zarar ortaklığında çalıştırmak şartıyla alır. Bu da bir kâr-zarar ortaklığı anlaşmasıdır.

Demek ki ikisi aynı değildir. Biri kâr-zarar ortaklığı anlaşmasıdır; öteki de faizli anlaşmadır.

Bu sebeple kâr ve zararı esas alan fînans kurumu, faizi esas alan bankayla aynı sayılamaz. İkisinin de verdiği aynıdır, denemez. Çünkü anlaşma şartları ikisini birbirinden kesin çizgileriyle ayırmış olur. Bankaya para yatıran, ben miktarı belli olmayan kâr değil, kesin olan faiz istiyorum demiş olur. Finansa para yatıran da, ben miktarı kesin de olsa faiz istemiyorum, riskli de olsa kâr ortaklığı istiyorum, demiş olur. Gayet tabiidir ki, kim neyi istemişse onun sorumlusu ve muhatabı olacaktır. Bundan daha makul bir sonuç beklenilemez.

Murabaha(karlı satış)daki vade farkının diğer bankalardaki faiz oranı civarında seyretmesi nedeniyle, aslında örtülü faiz olduğu çok tenkit edilen hususlardan biridir.

Bizce bu eleştiri de yersizdir. Çünkü piyasadaki her tüccar, peşin fiyatın üzerine vade farkını koyarken enflasyon oranını hesap etmek zorundadır. Bu oranın altındaki vade farkı satıcıyı zarar ettirir. Aynı şekilde  özel finans kurumları (ÖFK) da murabaha işleminde maliyet bedelinin üzerinde en az enflasyon oranı kadar vade farkı koymak durumundadır. Enflasyon oranı ise faiz oranını belirleyen başlıca unsurdur ve faizle az çok paralel seyreder. Dolayısıyla vade farkı ile faiz oranının birbirine yakın olması doğal, hatta ekonomik bir zarurettir.

Bu nedenle, vade farkının faiz oranına yakın olması murabaha işlemine faizli işlem niteliğini kesinlikle kazandırmaz. Yukarıda belirttiğimiz gibi; özel finans kurumları faize dayalı bir ekonomide faaliyet göstermektedirler; fon kullandırmadaki fiyatlamaların mevcut faiz oranından etkilenmemesi mümkün değildir.

Bu konularda bakılacak kitap: Prof. Dr. Hamdi Döndüren’in “İslami Ölçülerle Ticaret Rehberi” adlı eseridir.

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 50.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun