Kainatın ilk yaratılışı nasıl ve ne şekilde olmuştur?

Tarih: 15.04.2020 - 12:09 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

 Yaratılış anının şartlarını yeryüzünde tekrarlamak elbette ki mümkün değildir. Ancak atom altı parçacıklara son derece yüksek hızlar kazandırmak suretiyle kâinatın başlangıç safhalarındaki bir kısım şartları yeryüzünde hazırlamak ve parçacıkların bu şartlar altındaki davranışlarını gözlemek mümkün olabiliyor.  Yahut en azından gözlenebilen şartların hesapları ve formülleri sayesinde gözlenemeyen olaylar tahmin edilebiliyor. İşte Big Bang’ın ilk saniyeleri, ilk yıllarına ve ilk yüzyıllarına dair çizilen tablolar ve açıklamalar, bu gözlemlerin ve bu hesapların neticeleri olmaktadır.

İsviçre'de bulunan 27 km uzunluğundaki CERN hızlandırıcı istasyonunda çalışan uzman bilim adamları; elektronla, anti elektronu çarpıştırarak, her ikisini de yok ettikten sonra, açığa çıkan ışığın karakterini ve davranışını incelediler. Buradan çıkan sonuçlara dayanarak ta kâinatın ilk yaratılış anına ait sonuçlara ulaşıldı. Ortaya son derece ilgi çekici sonuçlar çıkıyordu. Önce zaman ölçeği ele alınıyordu. Fiziğin üç temel sabitesi vardır. Bunlar; Planck Sabitesi, Işık Hızı Sabitesi ve Gravitasyon Sabitesidir.

 Bu üç değişmezi kullanarak, zaman, mekân ve enerjinin artık “bölünemez” en küçücük parçasını hesaplamak mümkün olabiliyor.

 Fizik denklemleri bize zamanın küçüle küçüle en küçük zaman aralığı olan 10-43 (on üzeri eksi kırk üç) saniyelik dilimine kadar küçüleceğini ve artık bu değerden de daha küçük bir zaman aralığının kâinatta bulunamayacağını haber verir. Bu gerçek bize, ne kadar küçük olursa olsun; zaman dilimlerinin sonsuz küçük ve sürekli olamayacağını; en kısa zaman aralığının dahi matematik olarak sonlu olacağını sergiler. En küçük zaman aralığı olan 10-43 saniyelik dilimini nasıl kavrayabiliriz? Elbette bu mümkün değil.

Yaratılışa merhaba denildiği en küçük zaman diliminde (bir saniyenin 10 üzeri -43’ü değeri) sıcaklık değeri çok yüksekti (1032 derece). Şu an tespit edebildiğimiz en yüksek sıcaklık milyar (109) derecelerle kıyas edersek, ilk yaratılış anındaki sıcaklığın ne kadar yüksek olduğunu bir derece kavrayabilir

 10-43 saniye aralığında çekim kuvveti gibi yoğunluk da olağanüstü boyutlardadır. Her şeyin şekilsiz soyutla somut arası bir hamuru andırdığı dönemdir. Bu döneme “Planck devresi” diyoruz. Bir basamak daha atlayıp yaratılışın 10-37 saniyesine geldiğimizde sıcaklık yine olağanüstü yüksek değerdedir (1029 derece). Henüz ortalıkta atomlar görünmüyor. Kâinatı ayakta tutan temel kuvvetler olan güçlü çekirdek kuvveti, zayıf kuvvet ve elektromanyetik kuvvet henüz ayrılmamış; bir arada bütünleşmiş haldedir. Saniyenin 10-9 cu, yani bir saniyenin milyarda biri zaman periyodunda neler cereyan ettiği İsviçre’de bulunan meşhur CERN parçacık hızlandırıcısında izlenebilmektedir. Uzmanlar, bu çalışmalarda sıcaklığın 1015 (1.000 trilyon) dereceye varan yüksek değerini elde ettiklerini bildirmektedirler. Elektromanyetik kuvvetle zayıf çekirdek kuvveti birbirinden ayrılmak üzeredir. Yukarıdaki aşamalar adım adım yaratılış sürecinin “başlamasından” önceki belirsiz ve tarifsiz  “özellikleri” açıklamaya çalışır. 

Yaratılışın 10-2 saniyelik ilk döneminde sıcaklık 100 milyar derecedir. Bu dönemde “ilk kâinat” madde ile radyasyon (ışıma) enerjisi “kozmik çorba” durumundadır.

Birinci Dönem: Yaratılışa olağanüstü yüksek bir sıcaklıkla adım atılır.  Yaratılışın 10-2 saniyelik ilk döneminde sıcaklık 100 milyar derecedir. Bu dönemde “ilk kâinat” madde ile radyasyon (ışıma) enerjisi “kozmik çorba” durumundadır. Atom çekirdeğini oluşturan proton ve nötron gibi parçacıklar daha görünürde yoksa da yaratılış süreci belirgin hal almıştır. Ortada sadece elektron ve onun zıttı olan pozitronu (anti-elektron) görüyoruz. Saniyenin yüzde biri kadar küçük zaman dilimindeyiz ama yaratılış o kadar hızlı cereyan etmektedir ki artık enerji, madde ve yoğunluk; fiziksel büyüklüklerle anlatılır hale gelmiştir. Madde kısmen şekillendirilmiş ve boyut kazandırılmış durumdadır. Yapılan incelikli hesaplarla, o zamanki kâinatın 4 ışık yılı büyüklüğüne genişletildiği tahmin edilmektedir. Yaratılışın ilk anında sıcaklık gibi yoğunluk da olağanüstü yüksektir. Uzmanların E=mc2 formülünden yapılan hesaplara göre yoğunluk litre başına 3.8 milyar kilogramdır.

İşte saniyenin yüzde biri zamanda yokluk karanlıklarından varlık nuruna çıkarılmış ufacık kâinat çekirdeği, sonsuz bir kudret eliyle öyle hızlı büyüme göstermektedir ki, o küçücük zaman diliminde 4 ışık yılı genişliğine ulaşmıştır.

İkinci dönemde sıcaklık 30 milyar dereceye inmiş,  atom parçacıkları olan nötron ve proton belirmeye başlamıştır. Elektron, pozitron, nötrino ve antinötrino yine fotonlar birlikte karışım halindedir.

İkinci Dönem: Bu safha, saniyenin onda birisi kadar bir zamanın geçtiği bir anda cereyan eden olayları içine alır. Bu kadar kısa süreye rağmen değişiklikler de ani ve dramatiktir. Sıcaklık 30 milyar dereceye inmiş, atom parçacıkları olan nötron ve proton belirmeye başlamıştır. Elektron, pozitron, nötrino ve antinötrino yine fotonlar birlikte karışım halindedir. Çekirdeği oluşturan parçacıkların bu aşamadaki oranları da belirlenebilmektedir: Yüzde 38 nötron, yüzde 68 proton… Proton ve nötronların ortaya çıkmasıyla, kuark ve gluonların da bu arada yaratılmış olduğu anlaşılıyor.

Nötronların ve protonların bir araya getirilerek atomun oluşturulması için yeterli “soğukluk” derecesine üçüncü dönemde erişilmemiştir.

Üçüncü Dönem: İlk kâinat maddesinin çok sıkışık halde bulunduğu bu dönemde de sıcaklık değeri bir hayli yüksektir. Gerçi ikinci döneme göre azalmış gibi görünüyorsa da şimdi sıcaklık 10 milyar derecedir. Kütle yoğunluğu, suya göre 380.000 defa daha fazladır. Nötronların ve protonların bir araya getirilerek atomun oluşturulması için yeterli “soğukluk” derecesine bu dönemde erişilmemiştir.

 Dördüncü Dönem: Bu zaman diliminin en belirgin özelliği ise Sani-i Hakîm tarafından sıcaklığın 3 milyar dereceye düşürülmüş olmasıdır. Kâinat artık yaklaşık 14 saniyelik bir ömre sahiptir ve genişleme ise hâlâ müthiş bir hızla devam etmektedir. Elektronlarla pozitronlar (anti-elektron) bir maksat için bir araya getirildiklerinde, her ikisi de “yok edilmekte” ve fotonlar şeklinde “enerji” ortaya çıkmaktadır.

Kudreti ilahiye ile hidrojen ve helyum çekirdekleri gibi kararlı atom çekirdeklerinin oluştulmaya başlandığı dönem de işte bu dönemdir. Yani bir proton ile bir nötron ilk defa yana yana durabilecekleri bir ortama kavuşturulmuştur artık. Kütleleri var ile yok arası olan bu iki parçacıkta olağanüstü bir çekim oluşturulmasıyla, müthiş yayılma hızına karşı koyma eğilimi başlamıştır. Atomda kütlenin neredeyse tamamı çekirdekte toplandığına göre çekirdek, “maddenin temsilcisi” durumundadır. Atom çekirdeği öylesine yoğun bir maddi yapıyı temsil eder ki, çekirdekteki maddenin (proton ve nötron) bir çay kaşığı kadar miktarı yüz milyon ton çeker. Çekirdek elemanları elektronlara nazaran çok daha küçük bir hacme “hapsolduklarından”, hızları da elektronlara nispetle olağanüstü yüksektir.  Çekirdek parçacıkları, saniyede yaklaşık olarak 60.000 kilometreyi aşan bir hıza sahiptir. Proton ve nötronların yüksek hız onları akıl almaz bir biçimde “kaynayan ve köpüren bir sıvının damlaları halinde kendini gösterir.

Atomların ve atom çekirdeklerinin bilime dayalı deneylerle araştırmalarının sonucunda madde hakkında edindiğimiz bilgiler, maddenin küçük ama birbirinden uzak damlalar halinde yoğunlaşmış olduğunu ortaya çıkarmıştır. Proton ve nötron yani çekirdek yapısı, adeta sürekli kaynayan son derece yoğun köpük damlacıklarına benzetilmektedir.

Nötron ve protonlardan ibaret olan atom çekirdeği parçacıklarının yaratılışından bir sonraki safha, bu parçacıkların sayılarını ayarlama safhasıdır. Rahmetin ve hikmetin gereği olarak, eğer bu ayarlama yapılmamış olsaydı, birbirine çok yakın nispetlerde yaratılan nötronlar ve protonlar ile kâinattaki bütün atom çekirdekleri, helyum çekirdeğine dönüşebilirdi. Deposuna helyum doldurulmuş bir güneş ise, gökyüzünde ışıldama imkânı bulamayacak, 150 milyon km uzağındaki bu yaşayan gezegene hayat ışıkları gönderilemeyecekti. Çünkü bizim güneşimiz çapındaki yıldızlar için helyum yakıt değil, arta kalan kül anlamına gelir. Bu külü yakmak için çok daha büyük yıldızlara ve dehşetli patlamalara ihtiyaç vardır.

İşte, kâinatın yaratılışı üzerinden onda bir saniye geçer geçmez sıcaklık 30 milyar dereceye indirilmiş; bu esnada dengelenme işlemi yürürlüğe girmiş ve nötronlar hızla protona dönüşmeye başlamıştır. Bugün kâinatta gözlenen hidrojen-helyum oranı, bu dengeleme ile ilgili olarak yapılan hesaplara uymaktadır.

Yaratılıştan on dört saniye sonra da sıcaklık 3 milyar dereceye indirilmiş, elektronların yaratılış süreci de tamamlanmıştır. Kâinattaki pozitif elektrik kuvveti daha önce yaratılan protonlarda depolanırken, negatif elektrik kuvveti de elektronlara dağıtılmıştır. Böylece kâinattaki muazzam elektrik kuvveti tamamen nötr hale getirilmiş; her şey kusursuz ve harika bir denge içinde ayarlanmıştır. Ne kadar proton yaratılmışsa o kadar da elektron yaratılmıştır.

Beşinci Dönem: Kâinatın bu dönemdeki sıcaklığı, bir milyar dereceye indirilmiştir. Bu sıcaklık Güneşimizin hali hazır merkez sıcaklığının 60 katı kadardır. Birinci dönemden bu döneme kadar geçen süre 3 dakika 2 saniye olarak hesaplanır. Bu dönemde fötonlar, nötrinolar ve anti-nötrinolar hâkim durumdadır.

Altıncı Dönem: Sıcaklığın üç yüz milyon dereceye inrildiği 35'inci dakikaya kadar kâinatın içindeki her şeyin hammaddesi hazır hale getirilmiş durumdadır. Sıcaklık artık milyarlarla değil, milyonlarla ifade edilmektedir. Sıcaklığın düşmesi bu dönemin en önemli belirgin özelliğini teşkil eder. Elektronlar pozitronlarla çarpıştırılarak foton enerjileri hâsıl edilir. Elektronların bulunma oranı pozitronlara oranla biraz daha fazladır. Bu fazlalık, sonradan protonların sayısına eşit olacak şekilde ayarlanmıştır.

 Big Bang’la açılan kâinatın ilk anından itibaren şekillenmeye başladığı döneme kadar temelde altı farklı devir dikkatimizi çekmektedir. Kur’an kâinatın altı gün içinde yaratıldığından şöyle söz eder:

 “Gerçekten sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden Allah'tır. Gündüzü, durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örten, Güneş'e, aya ve yıldızlara kendi buyruğuyla baş eğdirendir. Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O'nundur. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir.” (Araf, 7/54)

 Güneş sistemi ve dünyanın daha ortada olmadığı, her gök sistemine göre gün teriminin de farklılaştığı şu âlemde gün terimi; devir, dönem ve periyot anlamına gelir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 100+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun