İnsan kromozomundaki iki sentromerin manası nedir?

Tarih: 07.05.2013 - 00:17 | Güncelleme:

Soru Detayı

- İnsanda, 2 numaralı kromozomun iki sentromeri ve merkeze yakın iki telomer DNA’sı var. Ve hatta genler 12. ve 13. primat kromozomuna karşılık gelmekte.

- Akıllı tasarım veya yaratılışçılar neden böyle bir kromozomumuz olduğunu açıklayabilirler mi, diye bir soru sormuş Dr. Kenneth Miller.

- Bu soruya bilimsel bir cevap nasıl verilebilir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Kenneth’in bu sorusu, evrimcilerin kâinattaki varlıkların teşekkül tarzı hakkındaki felsefî yaklaşımı ile yaratılışçıların felsefî düşüncelerinin farklılığını bilmemekten kaynaklanmaktadır.

Evrimcilere göre, kâinatta her şey tesadüfler sonucu ortaya çıkmış ve karmakarışık bir yapıya sahiptir. Canlılar silsile halinde birbirinden meydana gelmiştir. Dolayısıyla canlıların anatomik, fizyolojik ve biyokimyevî benzerlikleri, onların birbirlerinden meydana geldiğine delil olarak ileri sürülmektedir. Yaptıkları her çalışmada, hikmetini ve manasını bilemedikleri ve anlayamadıkları yapı, oluşum ve benzerlikleri, tesadüfün ve gelişigüzelliğin bir sonucu olduğunu iddia etmektedirler. 

Yaratılışçıların kâinata bakışı ise, atomdan galaksilere kadar her şey Allah’ın eseridir. Allah’ın, şimdi her an bitki, hayvan ve insanı tek hücreden yarattığı gibi, geçmişte de bu canlıların atasına da yine kendi genetik yapısını temsil eden tek hücreden yapmıştır. O’nun ilmi, kudreti ve iradesi sonsuzdur. Dolayısıyla her bir canlı çeşidini, istediği şekilde ve istediği tarzda yaratabilir ve yaratmıştır. Dolayısıyla, canlıların yapı, şekil ve fonksiyon benzerlikleri, onların silsile halinde birbirinden meydana geldiğine değil, bütün canlıların yaratıcısının aynı olduğuna birer delil ve mühürdür. 

Bütün kâinat 114 harften meydana gelmiş bir kitap gibidir.

Nasıl ki, kütüphanede Türkçe binlerce ve hatta milyonlarca kitabın 29 harften meydana gelmesi, ilim, irade ve kudret sahibi insanın eseri olduğunu gösterir. Kitaplar arasındaki harf bakımından bu benzerlik, o kitapların birbirinden meydana geldiği şeklinde yorumlanamazsa, canlılar da tıpkı bu kitapların 29 harften meydana geldiği gibi, izotoplarıyla birlikte, şu kâinat kitabı da 114 elementten meydana gelmiş, Allah tarafından yazılmıştır. Her bahar bu kâinat kitabının bir sayfası gibidir. O sayfada, bitkiler de hayvanlar da ve insanlar da aynı elementlerden ya da bir başka ifade ile aynı harflerden yazılmaktadırlar.

İşte ilimlerin konusu ve görevi de bu kâinat kitabını incelemek, bu kitapta yazılmış varlıkların yapı, şekil ve fonksiyonlarını anlamaya çalışmaktır. Mesela, insan bu kâinat kitabı içerisinde bir kelime gibi yazılmıştır. Bu insanı; biyoloji, tıp, sosyoloji, psikoloji ve biyokimya bilimleri kendilerine konu edinmekte ve onun yaratılış sırlarını anlamaya çalışmaktadırlar. 

 İşte insanın sadece dişi, dış görünüşü itibariyle nihayet bir kemik parçasıdır. Ama onlarca senedir, dünyada yüzlerce bilim adamı, asistanlıktan başlamış, bu diş üzerinde yaptığı çalışmalarla profesör olmuş, fakat hâlâ dişin yaratılışındaki bütün sırlar anlaşılamamıştır. Dolayısıyla bu diş, belki yüzlerce sene daha, binlerce insanı ilim sahibi, yani âlim yapacaktır.

İnsanın beyni ve DNA’sı gibi yapıları ise, daha harika ve son derece mu’cize eserlerdir. Yüzlerce sene, binlerce ilim adamı tarafından araştırılsa, yine onlardaki yaratılış sırlarının tamamen anlaşılması mümkün olmayacaktır. Şu anda bu yapılar hakkında bilinen belki yüzde on bile değildir.

Hâl böyle iken, insandaki herhangi bir organın görev ve yapısının inceliklerinin ne olduğunu, yaratılışçıların bulmasını ve ortaya koymasını istemek, bütün bu hakikatleri ve ilmî çalışma metotlarını göz ardı ederek, dinsizlik adına ideolojik bir davranış sergilemektir.

Kenneth’in sorusuna iki cevap:

Şimdi Kenneth’in sorusuna yaratılışçıların iki cevabı olacaktır. Birisi, insan DNA’sındaki bu benzerlik, o canlıların yaratıcılarının aynı olduğunun delilidir. Diğeri de görevi bilinmeyen bir yapı ve organ varsa, onu da ilmî çalışma yapanlar araştırıp ortaya koyacaktır. Canlılar üzerindeki araştırmalar kıyamete kadar devam edeceğine göre, demek ki, görevi ve vazifesi bilinmeyen pek çok yapının olması normaldir. Bu araştırmayı yapanlar, bir yaratıcıya inanıyor da olabilir, inanmıyor da olabilirler.

Kenneth’in ileri sürdüğü görüş, bilimsel bilgi değildir.

Okuyucu, Kenneth’in sorusuna bilimsel bir cevap verilmesini istiyor. Kenneth’in ileri sürdüğü iddia bilimsel bir bilgi değil, felsefî bir düşüncedir. İnsandaki bir kromozomun yapısında gördüğü farklılığı, maymununki ile eşleştirerek bir benzerlik kuruyor ve buradan hareketle, ikisinin ortak atadan geldiği iddiasını tekrarlıyor. Bir yaratılışçı ise, bu kromozom yapılarındaki aynı benzerliği, bunların yaratıcılarının bir olduğuna delil olarak alıyor.  Kenneth’in görüşü bilimselliği değil, pozitivist felsefenin ateist düşüncesini dilendiriyor.

İslâm dininin ilmî çalışmalara bakışı

Şayet Kenneth, "İslam dininin, DNA üzerindeki bu araştırmaya bakışı nasıldır?" diye soruyorsa, İslamiyet, insanları ilme araştırmaya teşvik ediyor. 

Yaratılmış varlıklar üzerinde bir saat tefekkürü, yani akıl yürütme ve düşünmeyi, bir sene nafile ibadetten üstün görüyor.

Kur’an; “Düşünmüyor musunuz?”(Bakara, 2/76.) “Aklınızı kullanmıyor musunuz?”(Bakara, 2/44) diyerek akla havale eder. Akıllı düşünmeye teşvik eder. “Bu inceliği, ancak aklı selim sahipleri düşünüp anlar.” der.  (Âl-i İmran, 3/7)

Allah’tan ilmimizin arttırılmasını istememizi öğütler:

“Rabbim, ilmimi arttır, de."(Tâhâ, 20/114). 

Bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadığına dikkat çekilir:

“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zumer, 39/9).

“Düşünesiniz diye gerçekten size âyetleri açıkladık.”(Hadîd, 57/17)

Bilinmeyen bir şeyin sorulup araştırılarak öğrenilmesi istenmektedir: 

“Eğer bilmiyorsanız, bilenlerden sorun.” denmektedir.(Nahl, 16/43).

İşte bütün laboratuvar çalışmaları, bilinmeyenlerin sorulması ve araştırılması esasına dayanmaktadır. Kitaplara müracaat da bilinmeyen bir şeyi, bilip de yazmış olanlardan sorup öğrenmedir.

Hadislerde de ilme teşvik vardır:

“İlim talebi için yola çıkan kimse, dönünceye kadar Allah yolundadır.” (Tirmizî İlim 2, 2649; İbn Mâce, Mukaddime 17, 227).

“Kim ilim öğrenmeyi talep ederse, bu onun geçmişteki günahlarına kefaret olur.” (Tirmizî İlim 2, 2650).

“Hikmetli söz mü’minin yitiğidir. Onu nerede bulursa, hemen almaya ehaktır.”(Tirmizî, İlim, 19, 2688)

“İlmin azalması, cehaletin artması” dünyanın sonu olarak belirtilmiştir. (Buhari, Kitabu’l-İlim, 71-72).

İslâmiyet’te âlimin mürekkebi, şehidin kanından üstün tutulmuştur.

Demek ki, bir yaratıcıya ve yaratılışa inanlar, yani bir bütün olarak İslâm dini, her türlü ilmî çalışmaya teşvik etmekte, kâinattaki bütün varlıkları Allah’ın eseri olarak bilmektedir. Varlıklar âleminde bilinenler, bilinmeyenlerin yanında yüzde on bile değildir. Dolayısıyla, vazifesi, yapısı ve görevi bilinemeyen ve anlaşılamayan bir organın veya herhangi bir nesnenin, ne işe yaradığının cevabını yaratılışçılardan istemek, tamamen dinsizliğe dayalı ideolojik bir davranıştır. 

Yaratılışçılar, kâinattaki varlıkların mahiyeti ve görevinin, ilmî çalışmalarla ortaya konabileceğini, bunu yapacak olan bilim adamlarının, inançlı olabileceği gibi, bir yaratıcıya inanmayan bir kimse de olabileceğini kabul eder ve kâinatın tamamını Allah’ın bir kitabı olarak görür ve onu “Kâinat kitabı” olarak adlandırır. 

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun