Hz. Muhammed'e, peygamber olmadan önce verilen "el-Emin" unvanının sadece emanetçiler için kullanıldığı iddiası doğru mudur?

Tarih: 31.01.2011 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bu iddia tamamen uydurmadan ibarettir.

Emin olmakla emanetin kendisine teslim edildiği emanetçi arasındaki ilişki, eminlik noktasıdır. Emin olmayan kimseye kim mallarını emanet eder?

Hz. Peygamber (a.s.m)’in resmî olarak halk arasında “emanetçi” şeklindeki bir unvanı  hiç olmamıştır. Çünkü "emin" kelimesi emanetçiden ziyade "emânete riâyet eden kimse" demektir.

Mekke’de bazı kimseler bir kısım değerli mallarını -çalınmasın veya gasp edilmesin diye- toplumda en emin gördükleri Hz. Muhammed (asm)’e teslim etmişlerdi. Nitekim, Peygamberimiz (asm), hicrete mecbur olduğu zaman Hz. Ali (ra)’yi -kendisini öldürmek isteyen canilerin de içinde bulunduğu- insanların bu emanetlerini kendilerine teslim etmekle görevlendirmişti.

Şunu iyi biliyoruz ki, her emanetçi emin olmadığı gibi, her emin de emanetçi değildir. Bunu böyle yakıştırmak isteyenler, Hz. Peygamber (asm)'in güvenirliğini hazmetmeyenlerdir.

"el-Emin", "E-Mi-Ne" fiilinden ism-i fâildir. "E-Mi-Ne"; korkusuz ve âsude olmak, "el-Emin" ise "koruma muhâfızı, bir şeyi koruyan, güvenilen, itimatlı adam, hâin olmayan" anlamındadır.

"Emin, mümin ve emânet" kelimelerinin kendinden türediği "EMN", her türlü korku ve şüpheden uzak olmak, bütünüyle mutmain bulunmak, itimat edilen kimse demektir. (Râğıb el-İsfahânı, el-Müfredât fi Garibi'l-Kur'ân, EMN maddesi)

Eminlik vasfı, bütün peygamberlerin olmazsa olmaz şartıdır. Bu yüzdendir ki, Kur’an’da adı geçen bir çok peygamber “emin” vasfıyla anılmıştır.(bk. Yusuf, 12/54; Şuara, 26/107,125, 143, 162, 178; Duhan, 44/17-18). Şimdi bu ayetlerde “emin” olarak vasıflandırılan bütün bu peygamberlerin  bulundukları toplumda “emanetçi” olduklarını söyleyebilir miyiz?

Güzel bir inceliktir ki, Şuara suresinde adı geçen yerlerde söz konusu edilen peygamberler “emin” vasfıyla anıldığı halde, Hz. Peygamber (asm) için, meal olarak;

“Bu Kur’an, Rabbu’l-âlemin olan Allah’ın indirdiği bir kitaptır. Uyarıcılardan olasın diye, onu  Ruhu’l-Emîn (Cebrail) senin kalbine indirmiştir.” (Şuara, 26/192-194)

ifadesine yer verilmiştir. Yani, burada Hz. Muhammed (asm)’in eminliğinden değil, ona vahiy getiren meleğin eminliğinden bahsedilmiştir. Bu ifadeden şu işareti anlamak mümkündür:

“Hz. Muhammed, içinde bulunduğu toplumda zaten 'Muhammedu’l-Emîn' olarak biliniyordu. Onun için o vasfını bir daha vurgulamaya gerek yoktur. Önemli olan kendisine vahiy getirenin de onun gibi emin olduğuna dikkat çekmektir.”

Bütün siyer, hadis ve tarih kaynakları şu hususta ittifak etmişlerdir ki; Hz. Muhammed (a.s.m) bir beşer olarak dünyaya gelmiş ve içinde bulunduğu topluma onun bir üyesi olarak katılmıştı. Fakat, o günkü cemiyette insanlar babalarından, dedelerinden miras aldıkları hareket ve davranış kalıplarını uygulamakta, onların değerlerini paylaşmakta ve yaşamakta son derece kararlıydılar. Bunların kendilerinden sonra evlatlarına intikali için de tavizsiz bir tutum içindeydiler. Bütün bunlara rağmen, bu insanlar kendi hareket ve davranışlarını kabul etmeyen, değerlerini paylaşmayan, aksine cemiyete yeni değerler teklif eden Hz. Muhammed (asm)’i “emin” sıfatı ile tavsif ediyorlar, O'na “Muhammedü’l-Emin” diyorlardı.

Evet, Hz. Muhammed (asm) babasından yetim, anasından öksüz kalmıştı. Arkasında hiçbir otorite yoktu. Yine de cemiyet ona sonsuz güveniyor ve kendisine “emin” diyordu.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun