Hümeze suresindeki "hümeze" ve "lümeze" kavramları zenginlerle mi ilgilidir? Gelen ayetlerde mal toplamaktan bahsediliyor?
Değerli kardeşimiz,
1. Vay haline her hümeze ve lümeze’nin,
(Yani insanları arkadan çekiştiren, küçük düşüren, kaş göz hareketleriyle eğlenenlerin!)
2. Böylesi mal yığar ve onu sayar durur.
(Bu âyetten anlaşılıyor ki, o kişinin alaycı tavrı, servet sahibi olmasından ileri gelmektedir. Mal yığma, bir de onu tek tek sayıp öğünme her ikisi de mala perestiş etme ve fakat bu malı kendisine nasib eden Allah’ın rızası için muhtaç insanlara ve diğer hizmet yerlerine harcamamayı iyice resmeder.)
3. Malının kendisini ebedî yaşatacağını sanır.
4. Hayır! (Vazgeçsin bu hülyadan, malı kendisini kurtaramaz) Mutlaka o Hutame’ye fırlatılır.
5. Bilir misin Hutame nedir?
6-7. Allah’ın tutuşturulmuş bir ateşidir. Bir ateş ki ta kalplere kadar işleyip yakar.
(Kalb diye çevirdiğimiz kelime âyette fuâd olup, maddî bedene kan ve hayat gönderen maddî kalb için değil de inanç, fikir, düşünce, hissiyat gibi düşüncelerin merkezi olan manevî latife hakkında kullanılır. Herhangi bir şeyin bütün kalbi kaplaması azabın şiddetini gösterir.)
8-9. Bu ateş mahzeninin kapıları, onların üzerlerine kapatılacaktır. Kendileri de uzun sütunlara bağlı bırakılacaklardır.
AÇIKLAMA:
Sûrede malına, servetine ve konumuna güvenerek müminlerle alay eden, insanlara tepeden bakan, insanları ayıplayan, insanların iffet ve namuslarına dil uzatan, istihza ve alaylarla mü’minleri çekiştirip küçük düşüren bir insan tiplemesinden söz edilmektedir. Her şeyi malla, mülkle, makamla, mevki ile değerlendiren müstekbir bir insan tipi. Tüm gücüyle mal mülk toplamaya, servet yığmaya yönelen, topladıklarıyla övünüp böbürlenen ve dünyada ebedî kalacakmış gibi plan program yapmaya çalışan bu yüzden de âhiretle ilgilenecek zamanı kalmayan kişinin kötülüğü anlatılır.
Malının kendisini ebedî kılacağını zanneden, malıyla ebedîleşmeyi hesap eden ve malı sayesinde âhiretteki hesabının hafifletileceğini uman kişinin cehenneme gideceği anlatılır.
Asr sûresinde insanların ziyanda oldukları anlatılmıştı. Ondan sonra gelen bu sûrede de ziyanda olanların özelliklerinden bazıları anlatılmaktadır. Bu özelliklerin sahiplerinin ateşe atılacakları anlatılır. Kimmiş bu cehenneme atılacak olanlar?
Evet, adını birinci âyetteki "hûmeze" kelimesinden almış olup, fasılası "he" harfidir. "Hümeze", başkalarını çekiştiren anlamında kullanılmaktadır. Buradaki "hûmezetün lümeze" kelimeleri, Arapça'da birbirine çok yakın anlamlı iki kelimedir, birbirinin yerine de kullanılabilir. O kadar az fark vardır ki, dile son derece vakıf olan Araplar bile hûmeze'nin anlamı olarak lümeze'yi gösterirler. Bu durumda anlam şöyle olur:
Başkalarını hakir ve zelîl etmeyi âdet haline getiren o kişi bazılarını parmakla gösterir, bazılarını da söz ile işaret eder. Bazılarına nasipleri dolayısıyla ta'n eder. Bazı şahısları da kötülüğe bağlar. Bazılarını yüzüne karşı aşağılar, bazılarını da gıybet eder. Laf taşıyarak dostlar arasında kavga ve huzursuzluk çıkarır, kardeşlerin arasını bozar. Başkalarını kötü isimle çağırır, onlarla alay eder ve eksikliklerini ortaya çıkarır.
Bu sûre, İslâm dâvasının ilk dönemlerindeki gerçek hayat tasvirlerinden birisini aksettirmektedir. Ayrıca her toplum ve çağda görülebilen bir örneği tasvir etmektedir. Sûrede, basit ruhlu, aşağılık bir kişi canlandırılarak böyle insanların hâl ve tavırları anlatılmakta ne kadar zavallı oldukları vurgulanmaktadır. Kendisine mal verilen ve malın esiri olup dünyada tek değerin maldan ibaret olduğunu sanan, maddiyat karşısında bütün değerlerin küçüklüğüne inanan aşağılık ruhlu insanlardan birisidir. Ayrıca o, elde ettiği bu malın her şeye gücü yeten ve hiçbir şeyi yapmaktan geri kalmayan bir tanrı olduğunu sanmaktadır. Böylece ölümün gelmeyeceğini ve ebediyen mal dolayısıyla hayatta kalacağını zannetmektedir. Eğer öbür dünyada bir hesap veya ceza olacaksa bunu malıyla devralacağını sanmaktadır.
Bu vesileyle o âdî tip (ve onun gibileri) mallarını saymakta ve saydıkça zevk almaktadırlar. İçinden kötü bir duygu onu insan şeref ve haysiyetini çiğnemeye, diliyle insanları çekiştirip alay etmeye itmektedir. Bu tasvir şahsiyetten yoksun ve imandan mahrum olan beşer ruhunun iğrenç, çirkin ve âdî bir tasviridir. İslâm, ahlâkî yüceliğe değer verdiği için bu derece düşük ve âdi ruhları nefretle karşılar. Bunun için alay ve istihzayı yasaklar. Çeşitli yerlerde onu bunu kınamayı reddeder. Burada bu derece çirkin ve iğrenç olarak zikredilip bunun yanısıra tehditlerin yer alması demek oluyor ki, o devirde bir takım müşrikler Rasûlullah (asm) aleyhine ve mü'minlere karşı böyle davranmaktaydılar. Bu gerçek dün onlara karşı uygulanmış, günümüzde de yine müşrikleri arattırmayacak derecede Müslümanlara karşı uygulanırlığı devam etmektedir .
1. “Arkadan çekiştirip duran, kaş göz hareketleriyle alay eden her kişiye veyl olsun!”
Her bir Hümeze ve Lümeze’ye veyl olsun. Her bir Hemmaz ve Lemmaz, cehennemin Veyl’ine gitsin. Hümeze ve Lümeze, Hemmaz ve Lemmaz mânâ itibariyle birbirlerine yakın kelimelerdir. Hümeze’nin dille, Lümeze’nin de fiille, davranışla insanları incitmek olduğu söylenmiştir. Veya Hümeze insanları arkadan çekiştirmek, gıyaplarında insanların şeref ve haysiyetlerini yaralamak, Lümeze de yüzlerine karşı kaş-göz hareketleriyle insanları alaya almayı, küçük düşürmeyi, rahatsız etmeyi alışkanlık haline getirmektir. Her iki kelime de bu işi çokça yapmayı, âdet haline getirmeyi anlatır.
Gerek insanların arkalarından, gerekse yüzlerine karşı onların namus ve şerefleriyle oynayan, onları incitip rahatsız eden, gıybet eden, kovuculuk yapan, insanların etini yiyen, şeref ve haysiyetlerini kemiren, insanlara onların hoşuna gitmeyecek ve onurlarını kıracak lâkaplar takan, insanlarda kusur arayan, onların avretlerini açmaya çalışan, insanlar arasında zevzeklik ve maskaralıklar yaparak hem kendisi gülen, hem de insanları güldürmeye çalışan ve bu özellikleri alışkanlık haline getiren her bir Hemmaz ve Lemmaz cehenneme gitsin. Onlara veyl olsun, diyor Rabbimiz.
Müslümanlara tepeden bakan, gurur ve kibir abidesi bir müstekbirden söz ediyor Rabbimiz. Malına, servetine güvenerek insanları horlayan, onları küçük görerek alaya alan bir insan tipi... Böyle mal ve servetine güvenerek, makam ve konumuna mağrur olarak, sahip olduğu şeylerin bir üstünlük sebebi olduğuna inanarak bunlara sahip olamayan mü’minlere tepeden bakan, bu tavrından ötürü Allah’ın cehennemini hak eden tüm müstekbirler aslında dünyada da cehennemi yaşamaktadırlar. Bunlar, bu tipler her ne kadar da müstekbirane bir tavır içinde olurlarsa olsunlar, asında övünebilecek ve sevinebilecek hiçbir şeyleri yoktur. Ama yine de bu hayat kendilerine süslü gösteriliyor. İşte böyle tüm gördükleri, oldum olası bir dünya hayatları var. Yaşasınlar bakalım. Zaten bu adamlar geberir gebermez hepsi de cehenneme gidecekler. Hakikaten acımak gerekiyor bu adamlara, ama acımaya da hakkımız yok. Tümüyle sefaleti yaşıyorlar, ölür ölmez de cehenneme gidecekler, büyük bir azabın içinde bulacaklar kendilerini.
Dünyada ne görmüşlerse, zevkleri de sefaları da, eğlenceleri de hepsi bu kadar olacak. Lâkin işin garibi bu halleriyle bile Müslümanlara hep tepeden bakıyorlar, alay ediyorlar. Ama sakın ha sakın biz Müslümanlar onların alaylarından etkilenmeyelim. Sakın ha sakın onlara zerre kadar imrenmeyelim. Onlara acınacak bir zavallı gözüyle bakalım. Ve gerçekten ağlanacak durumda olanların kendilerinin olduğunu söyleyelim onlara ve hiçbir zaman en ufak bir şekilde bile olsa kalbimizden onlara benzemek duygusu geçirmeyelim. Hiçbir zaman onların yaşadığı hayatın özlemini çekmek gibi bir duruma düşmeyelim. Çünkü ilim bizde, hikmet, izzet ve şeref, akıl ve feraset, kitap, hidayet bizdedir. Bütün bunlara rağmen bunların, bu zavallıların bizim üzerimizde uyguladıkları propagandalar sonucu hemen hemen çoğumuzun da etkisinde kaldığı konular vardır. Bunları bitirmek ve bu müstekbirler karşısında aşağılık duygusundan kendimizi kurtarmak zorundayız.
Bakıyoruz, bunlar dünyaya meyletmeyen, dünyayı kıble edinmeyen, dünyanın geçici metalarına çakılıp kalmayarak dünyanın ötesinde âhiretin varlığına inanan ve tüm yatırımlarını ebedî hayatları için yapan ve bu yüzden de kendileri kadar mal-mülk toplayamamış mü'minleri küçük görürler. Birinci planda âhireti ve Rablerinin rızasını kazanmaya çalıştıkları için dünyada fakir kalmış, onlar gibi mal-mülk toplayamamış fakirleri küçümserler. Çünkü bu adamların üstünlük-alçaklık kıstasları da dünyadır, dünyanın süsü ve ziynetidir. Dünyalık sahibi olanlar bunlara göre üstün insanlardır. Tüm plan ve programları dünya içindir. Hayatın, dünyanın, dünyalık şeylerin, paranın, pulun, makamın, mansıbın kulu, kölesi olarak değil de efendisi olarak kalmayı tercih edenler… Dünyada çok yüce idealleri gerçekleştirmek için çırpınanlar Allah katında üstün iken, bunlar nazarında düşük insanlardır. Böyle insanlarla alay ederler. Varsın kendilerini üstün görsünler ve bununla avunsunlar ama bakın Allah diyor ki:
“Mahlukâtın en şerlileridir onlar.” (Mâide, 5/60)
Dünyanın en değersiz, en adi insanlarıdır bunlar. Ama buna rağmen işte kendi hayatları kendilerine süslü gösterildiği gibi, etkileri altına aldıkları biz zavallıları da kendi pis dünyalarının kutsallığı hegemonyasına çekmeye çalışıyorlar. “Gelin ey Müslümanlar, bu içinde bulunduğunuz kötü durumdan kurtulmak istiyorsanız siz de bizim gibi olun. Siz de bizim gibi düşünün. Siz de bizim gibi yaşayın” diyerek bizi de kendi cehennemlerine çekmeye çalışıyorlar. Ama inşallah biz onların bu zavallılıklarına, bu oyunlarına gelmeyeceğiz. Çünkü istedikleri kadar serveti, samanı kıstas alarak bizi küçük görsünler, bakın Bakara’da Allah buyurur ki:
“Çünkü sakınanlar, takva erleri kıyâmet günü onların üzerindedirler. Allah dilediğini hesapsız rızıklandırandır.” (Bakara, 2/212)
Sadece öbür tarafta üstte değildir Müslümanlar. Dünyada da üstündür Müslümanlar. Müslümanlar hem dünyada, hem de ahirette kâfirlerden üstündürler.
2. “Ki o mal yığıp biriktiren ve onu saydıkça sayandır.”
Bu adam mal toplayıp biriktiren ve onu saydıkça sayan bir kimsedir. Evet bu adam varlıklı bir adamdır, servet sahibi bir kimsedir. Zaten bu istikbarının sebebi de buradan kaynaklanmaktadır. Mal ve servet çokluğunun üstünlük sebebi olduğuna inanmaktadır. Halbuki mal çokluğunun iman yönünden hiçbir üstünlüğü yoktur. Mal ve servet çokluğunun Allah katında hiçbir değeri yoktur. Ama Allah kıstasına değer vermeyen bu tip insanlar, kendilerince malın, mülkün üstünlük sebebi olduğuna inandıkları için mal toplarlar ve sayarlar.
Buradaki sayma işini şöyle anlamaya çalışıyoruz: Adam toplama, yığma adına mal toplamış, onu saymış ve Allah yolunda harcamamıştır. Veya işi gücü mal toplamak olduğu için, gece-gündüz toplamayı düşündüğü için, bu mal toplama düşüncesi onu meşgul ettiği için, Allah’ın kendisinden istediği diğer kulluk birimlerini düşünecek zamanı kalmamıştır. Malı-mülkü, mal toplama işini zikir haline getirdiği için başka şeyler yapmaya imkânı kalmamıştır. Yani mal toplamak, yığmak ve saymak onun zikri, fikri ve virdi olmuştur. Aklını, fikrini bu işe öyle bir takmış ki, ölümü, âhireti, hesabı, kitabı onun kadar düşünemez hale gelmiştir.
Veya gündüz mal toplamış gece de onu saymıştır. Gecesini de gündüzünü de bu işe tahsis etmiştir.
Veya gelecek için, istikbal endişesiyle sürekli mal peşinde koşmuş, ama istikbalini garanti altına alma adına Allah için onu Allah yolunda harcamayıp tutmuştur. Yani malın hakkı ve hukuku ile değil de adediyle meşgul olmuştur. Malının sayısını, miktarını muhafaza etmiştir ama, ona ilişkin Allah’ın emirlerini zayi etmiştir.
Veya malıyla insanların gündemlerine girmeyi planlamıştır. Veya malıyla sayılmak istemiştir. Malı sebebiyle saygınlık kazanmayı hedeflemiştir. Yani ölümünden sonra da malıyla mülküyle namının, şöhretinin sürmesini istemiştir.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet