Evliyalar mı fakihler mi daha doğru fetva verir?

Soru detayı 

- Kerametleri olan şeyhlerin verdikleri fetvalar her zaman daha doğrudur denilebilir mi?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Fakihlerin bir kısmı evliya olduğu gibi, evliyaların bir kısmı da fakihtir. Bu sebeple genel bir çizgi ile ayırmak zordur.

Bediüzzaman Hazretlerinin şu ifadeleri de bunu tasdik etmektedir:

“İmam-ı Gazalî, İmam-ı Rabbanî, Muhyiddin-i Arabî, Abdülkadir-i Geylanî gibi milyonlar muhakkikîn-i asfiya ve sıddıkîn o pencereden bakıyorlar.” (Sözler, Otuz İkinci Pencere, s. 689)

Bu zatların hepsi birer şeyhtir ve aynı zamanda derin âlimdirler.

Fakat prensip şu olmalıdır:

Kim hangi ilimle fazla meşgul oluyorsa, o konuda ihtisas sahibi ise, meleke-i ilmiyesi orada daha güçlüdür. Meleke-i ilmiyesi kuvvetli olan kimsenin dedikleri öncelikle nazar-ı itibara alınmalıdır. Ancak bazen uzman bir doktorun bilmediğini pratisyen bir hekim bilebilir. Dolayısıyla genellemeye gitmemek gerekir. 

Prensip olarak, fetvaları şeyhlerden değil, fakihlerden alırız. Hadisleri şeyhlerden değil hadis âlimlerinden alırız.

Hem asfiya hem evliya makamında olan Bediüzzaman Hazretlerinin şu beyanları konumuza ışık tutmaktadır. Bunu şöyle özetleyebiliriz:

"Fütuhat-ı Mekkiye" sahibi Muhyiddin-i Arab (ks) ...gibi evliya-i meşhure; küre-i arzın tabakat-ı sebasından ve Kaf Dağı arkasındaki Arz-ı Beyza'dan… "gördük" diyorlar. Acaba bunların dedikleri doğru mudur?... Eğer doğru olmazsa, bunlar nasıl veli olabilirler?

Elcevab: Onlar ehl-i hak ve hakikattırlar; hem ehl-i velayet ve şuhuddurlar. Gördüklerini doğru görmüşler, fakat ihatasız olan halet-i şuhudda ve rüya gibi rüyetlerini tabirde verdikleri hükümlerinde hakları olmadığı için, kısmen yanlıştır. Rüyadaki adam kendi rüyasını tabir edemediği gibi, o kısım ehl-i keşf ve şuhud dahi rüyetlerini o halde iken kendileri tabir edemezler. Onları tabir edecek, "asfiya" denilen veraset-i nübüvvet muhakkikleridir. Elbette o kısım ehl-i şuhud dahi, asfiya makamına çıktıkları zaman, Kitab ve Sünnet'in irşadıyla yanlışlarını anlarlar, tashih ederler; hem etmişler.” (Mektubat, On Sekizinci Mektup, s. 81)

“Şöyle müsellemattandır ki: Hendese gibi bir sanatta mahir olan zat, tıb gibi başka sanatta âmi ve tufeylî ve dahil olabilir. Ve kavaid-i usûliyedendir ki: Fakîh olmayan, velev ki usûl-ül fıkıhta müçtehid olsa, icma-ı fukahada muteber değildir. Zira o, onlara nisbeten âmidir.” (Muhakemat, Birinci Makale, s. 28)

Demek ki birbirine bağlı iki ilimden birinde müçtehid de olsa, uzman olmadığı başka ilimde sözü geçerli değildir.


Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori: 
Okunma sayısı : 500+