Dindar olmayan insanlarla yaşamak niye zor?

Tarih: 25.03.2020 - 10:37 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Dindar birinin Müslüman ama dindar olmayan insanlarla yaşaması niye zor?
- Ailemle yaşadığım için çok kötüyüm, çok zor durumdayım, ne yapmalıyım, nasıl yaşamalıyım?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Yüce kitabımız Kur'an, Hz. Peygamber Efendimize (asm) ve onun şahsında bütün Müslümanlara mealen şöyle buyurmakta;

“Öyleyse beraberindeki tövbe edenlerle birlikte;

- Emrolunduğun gibi istikamet üzere ol!

- Ve sakın Allah'ın koyduğu hududu aşıp sapmayın! Şüphesiz ki O, yaptıklarınızı hakkıyla görendir.” (Hûd, 11/112)

Yani hakikati akıl ve kalp gözüyle görüp tövbe edip hak yola girdin mi, dünya karşına dikilse sen Ondan yüz çevirme. 

Çünkü Hakkın hatırını muhafaza için, başka hatırlara bakılmaz! Kendinizi asla kötü ve yalnız hissetmeyin! Çünkü Onu bulan neyi kaybetti, Onu kaybeden neyi buldu?

Hem O şöyle dememizi buyuruyor;

“Hasbiyallah; Allah bana yeter! 

Lâ ilahe illâ hû; Ondan başka ilah yoktur! 

Aleyhi tevekkeltu ve hüve Rabbu'l-Arşi'l-Azîm; Ona tevekkül ettim ve O büyük arşın Rabbidir!” (Tevbe, 9/129)

Gelelim “Müslüman olup dindar olmayan insanlar” diye ifade ettiğiniz kısmın biraz açılımına. Çünkü günümüzde, bahusus Ülkemizde bu insanlardan oldukça fazla var etrafımızda.

Gene Kur'an şöyle buyuruyor:

Bedeviler: "İman ettik!" dediler. De ki: "Henüz iman gönüllerinize yerleşmediğine göre sadece: 'Müslüman olduk!' deyin! 

Eğer Allah'a ve resulüne itaat ederseniz Allah amellerinizden hiçbir şey eksiltmez. Şüphesiz ki Allah, Gafûr'dur, Rahîm'dir!

Müminler ancak o kimselerdir ki;
- Allah'a ve resulüne iman ederler, 
- Sonra şüpheye düşmezler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihat ederler. İman iddialarında sadık olanlar, işte onlardır.
(Hucurat, 49/14-15)

Yani kuru kuru Müslüman’ım demek ile iş bitmiyor. Zaten dikkat edelim ki Kur'an Müslümanların değil, “müminlerin” kurtulacağını haber veriyor!

Yukarıda mealini verdiğimiz ayetlerde de özet olarak bir müminin, şeksiz şüphesiz;

- Allah’a, yani Kur'an ayetlerine,

- Resule, yani Peygamber Efendimizin (asm) sahih sünnetine iman etmemizi ve

- Malımızla canımızla Allah yolunda cihad etmemizi istemektedir. Yani maddi-manevi bütün zorluklarına rağmen Allah’ın emirlerini yerine getirmemizi, haramlarından kaçınmamızı ve başta sevdiklerimiz olmak üzere Allah’ın dinini ulaşabildiğimiz, herkese hem lisan-ı hal hem de lisan-ı kal ile tebliğ etmemiz gerektiğini ifade ediyor.

Buradan hareketle, siz Allah’ın emirlerini yerine getirdiğinizi ve Onun rızasını kazandığınızı düşünerek huzur içinde olmalısınız. 

Bu arada etrafınızdaki Müslüman olduklarını iddia eden insanların, -velev ki çok yakınlarınız dahi olsa- bigâne kalmaları sizi hayrete düşürüp şaşırtacaktır, doğru…

İçinizden dersiniz ki; “Hem Müslümanım diyorlar, hem de Allah’ın neredeyse hiçbir emrine riayet etmiyorlar. Üstelik benim gösterdiğim hassasiyetleri de hiç anlamıyorlar, bu nasıl olur?”

Âdetullah böyle! 

Rabbimiz aklımızla, kalbimizle, tabiri caizse iliklerimize kadar Ona iman ve kulluk edelim istiyor.

İşte bazı insanlar tefekkürsüzlüklerinden ve asla kabul etmedikleri kibirlerinden dolayı, Allah’a Onun istediği şekilde değil kendi işlerine geldiği gibi iman ediyorlar..

Müslümanım dediği halde, Müslümanlığına göre hareket etmeyenlerin şu ayetlerden alacağı nice ders ve ibretler olabilir:

Onlara sor bakalım: "Arz ve içindekiler kimindir? Haydi biliyorsanız söyleyin bakalım?"

"Tabi ki Allah'ındır!" diyeceklerdir.

De ki: "Peki niçin tezekkür etmiyorsunuz? Bu dediğinizden nasıl olur da ibret, ders ve nasihat almazsınız? Niçin bu gerçeği bildiğiniz ve kabullendiğiniz halde Allah'ın emir ve yasaklarına uymazsınız, Onun dinine kayıtsız şartsız tabi olmazsınız? Bu sizinki nasıl bir mantık ve cürettir?"

Onlara sor bakalım: "Yedi semavatın Rabbi ve azim arşın Rabbi kimdir?"

"Tabi ki Allah'ındır!" diyeceklerdir.

De ki: "Peki niçin sakınmıyorsunuz? Bu itirafınıza göre Allah'tan, Onun azabından nasıl olur da sakınmazsınız? Nasıl olur da bu gerçeği bildiğiniz ve kabullendiğiniz halde Allah'ın emir ve yasaklarına uymaz, Onun dinine kayıtsız şartsız tabi olmazsınız? Bu sizinki nasıl bir mantık ve cürettir?"

Onlara sor bakalım: "Her şeyin melekûtunu, kâinattaki her şeyin gerçek yüzünü hikmetleri ile bilip, hükümranlığını da elinde tutan, her şeyi koruyup himaye eden fakat kendisi himaye edilmeye muhtaç olmayan kimdir? Haydi biliyorsanız söyleyin bakalım?"

"Tabi ki Allah'tır!" diyeceklerdir.

De ki: "Peki nasıl aldanıp büyüleniyorsunuz? Bunu kabul edip de nasıl olur da büyüklenmişçesine haktan, hakikatten bu kadar uzak bir hayat yaşarsınız? Nasıl olur da bu gerçeği bildiğiniz ve kabullendiğiniz hâlde Allah'ın emir ve yasaklarına uymaz, O'nun dinine kayıtsız şartsız tabi olmazsınız? Bu sizinki nasıl bir mantık ve cürettir?" (Müminun, 23/84-89)

İman ispat ister. İmanını ispatlamayana da Allah hidayet vermez. Bu noktada gene Kur’an imdadınıza yetişiyor ve diyor ki;

"Kötü ameli kendisine süslü gösterilen ve onu güzel ve iyi bulan kimse ile böyle olmayan bir olabilir mi?

Allah dilediğini dalalete atar, dilediğini de hidayete erdirir.

Öyleyse iman etmiyorlar, hak yoluna girmiyorlar diye kendini hasretlerle üzüp tüketme!

Şüphesiz ki Allah, onlar ne yapıyorlarsa hakkıyla bilendir." (Fâtır, 35/8)

Evet. Hidayet Allah’tandır. Ama onu evvela hak etmek lazımdır. Hele ki Müslüman olduğunu iddia eden kimsenin!

Hak etmek için de evvela Ona Onun istediği şekilde iman etmek gerekir, nefsimizin keyfimizin istediği şekilde değil!

Cehl-i Mürekkeb olan, yani bilmeyen fakat bildiklerini zanneden bazı insanlar batıl yolda oldukları halde, kendilerini hak yolda sanıyorlar ve bu vartaya düşüyorlar.

Burada Kur'an’ın şu pek ciddi ve özellikle asrımızda şeytanın tuzağına bilmeden düşmüş pek çok insana ve Müslümana ikazına kulak vermek gerekir;

"Allah'ın hükümleriyle dolu zikrini, mesajını görmezden gelen, ondan yüz çeviren kişiye bir şeytanı musallat ederiz. O da ona arkadaş olur. O şeytanlar da hiç şüphesiz Allah'ın zikrini, hükümlerini görmezden gelen bu kişileri yoldan çıkarırlar. 

Üstelik bu kişiler şeytana uyduklarının ve yoldan çıktıklarının dahi farkında olmayıp kendilerini hidayet üzere en doğru yolda olduklarını sanırlar." (Zuhruf, 43/36-37)

Bizlere düşen, hak yolunda sebat etmek, devamlı imanımızı arttırmak ve insanlara İslam’ın güzelliklerini, hoşgörüsünü her halimizle güzel bir lisanla anlatmak, bize yapılanlara ve söylenenlere sabretmek, dua etmek ve Allah’a tevekkül ile iltica etmektir.

Onun emrini yerine getirdiğimiz sürece muhakkak bize yardımcı olacaktır, hiç şüphemiz olmasın.

İlave bilgi için tıklayınız:

Tebliğ metodu nasıl olmalıdır; nelere dikkat etmek gerekir ...
Anne baba fasık, günahkâr ise onlara itaat nasıl olmalıdır ...

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun