İslâm'da mevlidin yeri nedir?

Müslümanlar arasında devam eden güzel âdetlerden birisi de mevliddir. Doğum zamanı ve yeri manasına gelen mevlid, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselamın doğum gecesi için kullanılan bir deyimdir. Daha sonraları Peygamberimizin doğum ânını, üstün meziyetlerini anlatan manzumelere mevlid adı verilmiştir.

Peygamberimizin dünyaya teşrif ettiği Rebiülevvel ayının 12. gecesini vesile ederek doğum gecesi (mevlid) merasimleri tertip etmek Hicrî yedinci asırdan itibaren başlamıştır. Daha sonra bu âdet yaygınlaşarak bütün İslâm ülkelerinde ve bilhassa Osmanlılarda devam etmiştir

Mevlid kutlamalarını yapan Erbil Atabeği Muzafferüddin Kökböri'dir. (Ö.1232) Bu kutlama için toplananlara mevlid kıssaları okumayı ilk başlatan da Mısır Fâtımîleridir.

Muzafferüddin her sene şehrin dışına otağlar kurdururdu. Peygamberimizin doğum gününe iki gün kala kaleden sürülerle deve, sığır ve davar indirilir, şehrin büyük ve geniş meydanında kesilir, ocaklar kurulur, çeşit çeşit yemekler pişirilirdi.

Mevlid gecesi akşam namazından sonra sema gösterileri yapılır, fener alayıyla kaleden şehre inilirdi.

Mevlid günü askerler geçit resmi yaparlar, kurulan kürsülerde vaazlar verilir; halka ve şairlere elbiseler dağıtılır, yemekler ikram edilir, o gün ikindiye kadar bu şekilde devam ederdi.

Bundan sonra dışarıdan gelenler yurtlarına dönerlerdi. Hükümdar her birine yol harçlıklarını vermeyi de ihmal etmezdi.

İmam Kastalânî'ye (ö.:924.) göre ise, Mekke'de Peygamberimizin dünyaya teşrif ettiği evi Rabiülevvel ayının 12. gecesi ziyaret etmek âdetti.

Akşam namazı Mescid-i Haram'da kılındıktan sonra cemaatle birlikte Peygamberimizin doğduğu eve gelinir, ki o tarihte bu ev mescitti, yatsı namazı da orada kılınırdı. Buraya yakın oturanlar da evlerini süslerler, birbirleriyle tebrikleşirler, misafirlere şeker ve helva dağıtırlardı.

Medine halkı da Mevlid gecelerini Mescid-i Nebevide geçirirler, sabaha karşı Bâbünnisa önündeki kumlukta beş mevlidhan tarafından okunan mevlidi dinledikten ve dağıtılan şerbeti içtikten sonra dağılırlardı.

O gün dükkanlar süslenir, alış verişler kesilir, büyük küçük, zengin fakir herkes temiz ve yeni elbiselerini giyerler, atılan toplar ve fişeklerle birlikte bir bayram havası yaşanırdı.(1)

Osmanlı döneminde mevlid kandillerinde çeşitli kutlama faaliyetleri icra edilirdi. Belli bir camide yapılan mevlid törenine başta Padişah olmak üzere bütün devlet erkânı katılırdı.

Son yıllarda Diyanetin tertip ettiği "Kutlu Doğum Haftası" etkinlikleri bu gecenin bütün bir milletçe sahip çıkılmasına vesile olmuştur. Hemen herkes bu gecenin bereketinden ve feyzinden istifade etmektedir. Hafta boyunca Efendimizle ilgili programların yapılması da Mevlid Kandiline ayrı bir mana kazandırmaktadır. Aynı programların yurt dışında da tekrar edilmiş olması güzel bir hizmet olarak değerlendirilmektedir.

İmam Suyuti, mevlid gecelerinde toplu halde Kur'ân okunmasını ve Resul-i Ekreme dair sohbetlerin ardından yemek ikram edilmesini bid'at-i hasene olarak görmektedir. (2)

Bugün İslâm ülkelerinde çeşitli dillerde okunan mevlidler vardır. Arapça "Bâned Suâd, Bürde, Hemziyye" kasideleri aslında birer mevliddir. Türkçede ise yirmiden fazla mevlid manzumeleri yazılmıştır. Fakat bunların içinde en çok tutulan ve okunan Süleyman Çelebi Efendinin 1409 yılında yazdığı Vesiletü'n-Necât isimli mevlid kitabıdır.

Bilindiği gibi mevlid manzumeleri Peygamber Efendimizin doğum gecesini ve ânını tasvir etmekte, insanlığa örnek olan yüce ahlâkını ve vasıflarını dile getirmekte, ayrıca, "Mi'râciyye" manzumeleri de mi'râc mucizesini anlatmaktadır.

Önceleri yalnız Peygamberimizin doğum gününde okunan ve tertip edilen mevlid merasimleri, daha sonra bütün mübarek gecelerde tekrarlanmış, bilhassa memleketimizde daha da yaygınlaşarak, ölüm, hastalık ve daha birçok vesilelerle okuna gelmiştir.

Mevlid, Peygamberimizden üç dört asır sonra icad edilen İslâmî bir âdet olmakla birlikte bid'atın hasene (güzel) kısmına girmektedir. Bir hadis ve fıkıh âlimi olan İbni Hacer mevlid merasiminin meşruiyeti konusunda şu hadis-i şerifi zikretmektedir:

İbni Abbas'ın rivayetine göre Peygamberimiz Medine'ye hicret ettiklerinde Âşûra günü Yahudilerin oruç tuttuklarını öğrendi. Bunun sebebini sorduğunda Yahudiler şu cevabı verirdi:
"Bu gün çok büyük bir gündür. Bugünde Allah, Musa ile kavmini kurtardı da Firavun ile kavmini denizde batırdı. Musa buna şükür olarak oruç tuttu. İşte bugünün orucunu tutuyoruz."

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, "Öyleyse biz Musa'ya sizden daha yakın ve daha evlâyız" buyurdu. O günden sonra hem kendisi oruç tuttu, hem de tutulmasını tavsiye etti. (3)

İbni Hacer bundan sonra şöyle demektedir:

"Bundan anlaşılıyor ki, böyle bir günde, mevlid gecesinde Allah'a şükretmek tam yerindedir. Fakat mevlid merasiminin Peygamberimizin doğum gecesine denk gelmesi için dikkat etmek gerekir." (4)

Bununla birlikte bazı İslâm âlimleri mevlid merasimi tertip edilmesine karşı çıkmış, manasız bir iş olduğu görüşüne varmışlardır.

Zamanımızın büyük İslâm âlimlerinden Bediüzzaman, mevlidi ve okunmasını hoş karşılamakta, Müslümanlar arasında yaygın olan bu âdetin devamını arzu etmektedir.

Mi'râciye kısmında yer alan "Ben Sana âşık olmuşum" mısrasının Cenab-ı Hakkın kudsiyetine uygun olmadığı gerekçesiyle te'vil ederek "Ben Senden razı olmuşum" şeklinde tashih eden Bediüzzaman, geniş bir izah vermekte, "şu tabir bir mirsâd-ı tefekkürdür (tefekkür dürbünüdür)" dedikten sonra mevlid yazarı Süleyman Çelebi'yi de, "Madem Süleyman Efendinin Mevlid'i rağbet-i âmmeye (halkın rağbetine) mazhariyeti delaletiyle o zat ehl-i velayettir ve ehl-i hakikattir" sözleriyle de övmektedir.

Bediüzzaman Mevlid'in okunması hakkında da şöyle der:

"Mevlid-i Nebevi ile Mi'râciyenin okunması çok faydalı ve güzel bir âdettir ve çok hoş bir İslâm âdetidir. Belki İslâmın sosyal hayatının çok latif, parlak ve tatlı bir sohbet vesilesidir. Belki iman hakikatlerinin hatırlatılması için en hoş ve şirin bir derstir. Belki iman nurlarını, Allah sevgisini ve Peygamber aşkını göstermeye ve harekete getirip heyecanlandırmaya çok tesirli bir vasıtadır."

Bu ifadelerden sonra da mevlid âdetinin devamı için duâ etmektedir:

"Cenab-ı Hak bu âdeti ebede kadar devam ettirsin ve Süleyman Efendi gibi mevlid yazanlara Cenab-ı Hak rahmet etsin, yerlerini Cennetü'l-Firdevs yapsın, âmin."(5)

Mevlidin sayılan bu güzel yönleri ve dinleyenlere manevi duyguları hatırlatması yanında, birtakım yerlerde mevlid okunduğu sırada bazı sünnetler ihmal edilmekte ve birtakım bid'atler işlenmektedir. Meselâ, mübarek gecelerde sadece mevlid okunup dinlenilmekte, fakat bunun yanında Kur'ân okuma, kaza namazları kılma, zikir ve istiğfarda bulunma gibi bazı güzel ibadetler ihmal edilmektedir.

Yine ölünün arkasından yapılması sünnet olan duâ etmek ve istiğfarda bulunmak, sadaka vermek, Kur'ân okumak, kul hakkını ve ibadet borcunu ödemek gibi âdetler terk edilmektedir. Bazı bölgelerde ise mevlid merasimini tertip eden kişi, sadece mevlid okutmuş olmakla dini görevlerini yerine getirmiş, Allah'a olan kulluk borcunu ödemiş gibi yanlış bir düşünceye kapılmaktadır.

Yine bu güzel âdeti kendisine bir geçim vasıtası yapan kimseler, düzenlenen mevlid cemiyetlerinde dine aykırı bazı davranışlara göz yummaktadırlar. Bunun için bu tür hataların işlenmesine fırsat vermemelidir. Her şeyi olduğu gibi tavsif etmeli, kameti miktarınca değerlendirmelidir.

(1) - A. Köksal. İslâm Tarihi, 2:24-25.
(2) - Hüsnü'l-Maksid, s. 41.
(3) - Müslim, Sıyam:127.
(4) - El-Hâvî fi'1-Fctevâ, 1:190.
(5) - Mektubat, 281-285.

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun