İslâm birliği niçin oluşmuyor?

Zayıflığımızın, din ve millet düşmanlarına güç yetiremeyişimizin önemli bir sebebi de “İslâm/ümmet birliği”nin yokluğudur. Bir düşünelim, bugün Türkiye, Pakistan, Mısır, Suriye, Irak, Endonezya, Malezya, Sudan, İran; yalnız bunlar bile yeterli, bir birlik kursalar -ki, diğerleri de arkadan gelecektir- İslâm ümmetinin askerî, ekonomik, ilmî, teknolojik gücü ve stratejik konumu, kısa zamanda tamamlanarak dünya düzenini zulümden adalete çevirmeye yetecektir.

İslâm birliği niçin oluşmuyor? Bu sorunun cevabı bir yazının değil, bir kitabın konusu olur, ancak bu sebeplerden birinin zihniyet meselesi olduğunda şüphe yoktur. Önce kavramları yerlerine oturtmak ve zihinlere İslâm birliğinin mümkün ve zorunlu olduğunu yerleştirmek gerekiyor. Örnek olarak “millet” kavramını alalım:

İslâm kaynaklarında “millet”, bir dine bağlı insan topluluğu demektir. İslâm milletinin dini İslâm, hayat yolu şeriattır.

İslâm milletinin içinde çeşitli kavimlere (etnik kökenlere) mensup fertler ve gruplar vardır. Bunlar dil, örf, âdet ve geleneklerini -İslâm’a aykırı olmamak şartıyla- muhafaza ederler, ama etnisiteye ait hiçbir değer, dine ait olanın önüne geçemez. Kavimler, kabileler, etnik gruplar, millet (İslâm ümmeti) içinde bir “kardeşler ailesi” teşkil ederler.

Milliyyet, “millet bağını, millete aidiyeti” ifade eder. Müslüman bir Kürde “milliyetin ne” diye sorulduğunda “İslâm” cevabını verir (vermelidir), “kavmiyetin ne” diye sorulduğunda “Kürt” diye karşılık verir. Türk, Arnavut, Boşnak, Çerkez, Laz… bütün Müslümanlar için soru ve cevap aynıdır.

İslâm’ın yerine -kendinize göre manasını değiştirerek de olsa- Türk’ü koyar, buna “ulus” der, diğer etnik grupları ise kavmiyet, milliyet vb. nitelemeleriyle bu ulusun içine sokarsanız kavramları karıştırmış, olmayacak bir davanın peşine düşmüş olursunuz.

Şöyle bir itiraz yapılabilir:

Laik demokrat bir ülkede Müslümanlardan başka insanlar da -onlara eşit olarak- yaşarlar; bu sebeple “İslâm milleti” kavramı ve hakikati bunları dışarıda bırakır. Bu rejimlerde ülke halkı din birliğini değil, mesela vatana aidiyet birliğini veya vatandaşlığı ifade eden bir kavram çerçevesinde ifade edilmelidir.

Evet, bu tespit doğrudur, ancak Türkiye’de ve benzeri bazı ülkelerde “ülke halkı”, “Türkiyeli”, “TC. vatandaşı” diye değil, “Türk” diye anılıyor, “Türk milleti, Türk ulusu” deniyor; diğer etnik gruplara da “Siz de Türksünüz” denmiş oluyor; onlar da -Müslüman olsunlar olmasınlar “Biz Türk değiliz, Kürdüz, Arnavuduz…” diyorlar.

İslâm’da çözüm şudur:

Bütün Müslümanlar kardeştir, hiçbir kavmin diğerine üstünlüğü yoktur, bütün etnik grupların milliyeti İslâm’dır. Gayrimüslim vatandaşlar (teb’a) ise din kardeşi değildir ama “İslâm yurdu ahalisidir: Ehlü dâri’l-İslâm’dır”. Temel insan haklarında Müslüman ahali ile eşit muamele görürler.

Demokrasilerde ise bütün etnik grupların eşit olmaları ve tamamı kastedildiğinde tamamını kapsayan bir “halk”, “millet”, “ulus” ismiyle anılmaları gerekiyor; fakat bugün demokrasiyi benimsemiş ve insan hakları edebiyatı yapan ülkelere baktığımızda “bütün etnik ve dînî gruplara eşit muamele” yapmadıkları açıkça görülmektedir. Eskiden Hristiyan olmayanlara nasıl dini dayattılar ve İspanya’da olduğu gibi Hristiyan olmayı kabul etmeyen Müslümanları kılıçtan geçirdilerse bugün de bir İslâm korkusu/tehlikesi (İslâmofobi) uydurarak ayrımcılık ve zulüm yapıyorlar, bütün etnik grupları, özellik ve farklılıklarını kaybederek kendi uluslarından olmaya zorluyorlar.

Şimdi Âkif’e kulak verelim:

Hani milliyyetin İslâm idi kavmiyyet ne?
Sarılıp sımsıkı dursaydın a milliyyetine.
Arnavutluk ne demek? Var mı şeriatta yeri?
Küfrolur, başka değil, kavmini sürmek ileri

Arab’ın Türk’e; Laz’ın Çerkez’e yahut Kürd’e,
Acem’in Çinliye rüçhanı mı varmış? Nerde!
Müslümanlıkta “anâsır” mı olurmuş ne gezer,
Fikr-i kavmiyeti tel’in ediyor Peygamber.

 

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun