Beled suresinde geçen "Fekkü rakabeh" ifadesinin tam olarak manası nedir?

Tarih: 09.07.2014 - 04:09 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bildiğimiz kadarıyla Arapçada "Fekk" kelimesinin manası "çene" demek ve "Rakabeh" ise "boyun" demektir. Beled suresinde geçen "Fekkü rakabeh" ifadesinin mealinde ise "Köle azad etmek" diye geçiyor. Bu ifadenin tam olarak manası nedir?
- Bu bir deyim midir? Kur'an-ı Kerim'de buna benzer başka deyim manası içeren ayetlerden örnek verebilir misiniz?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Fekk kelimesi

"Fekk", bağı çözmek, kelepçeyi çıkarmak gibi, engeli ortadan kaldırma manasına gelirken, "fekkü rakabeh", insanı hürriyetine kavuşturma, köleliğini sona erdirme gibi manalara gelir. "Fekkü'r-rehn" ifadesi de, rehin bağını çözmek, rehni kurtarmak demektir.

Buna göre, salıverdiğin her şeyi, adeta fekketmiş, çözmüş olursun. "Fekkü’l-hitab" da bu köktendir.

Anlatıldığına göre, Arapların esirlerle ilgili âdeti, onların boyunlarını ve ellerini bağlamak şeklinde idi. Böylece bu, her ne kadar onlar esirlerini artık bağlamasalar bile, esirler hakkında kullanılır oldu. Daha sonra da bundan dolayı esirlerin salıverilmesi işine "fekâk" (çözme) denilmiştir.

Mükâtebe

"Fekkü rakabe", bazen bir kimsenin bir köleyi, kölelikten azad etmesi şeklinde gerçekleştiği gibi, bazen da mükateb (efendisiyle belli bir para kazanmak üzere hürriyetine kavuşmak üzere anlaşmış) köleye, onu kölelikten kurtaracak şeyi vermekle gerçekleşir.

Burada şöyle bir izah daha yapılabilir: Bu ifade ile kişinin, canını, kendi nefsini, kendi sebebiyle cennete gireceği ibadet mükellefiyetlerini yerine getirmek suretiyle azad etmesi ve nefsini ateşten kurtarması da kastedilmiş olabilir ki, en büyük hürriyet de işte budur. (bk. Razi, ilgili ayetin tefsiri)

Önceki ayetlerde, insana lütfedilen duyu organlarından söz edildikten sonra ona "iki yol"un da gösterildiği belirtilmektedir. Duyu organları dış dünyadan bilgi edinme araçlarıdır; "iki yol" ise genellikle "iyilik ve kötülük yolları" olarak açıklanmış olup bu ifade insanın, olgular ve eylemler üzerine "doğru-yanlış, iyi-kötü" şeklinde hüküm verme ve tercihte bulunma yetenekleriyle donatıldığı anlamına gelir.

Allah Teâlâ'nın insana bilgi edinme, düşünüp yargıda bulunma ve seçim yapma yetenekleri lütfederek bu yetenekleriyle onu yeryüzünün en seçkin varlığı halinde yarattığı anlatılmaktadır.

Bu yetenekler aynı zamanda insanın bir ödev ve sorumluluk varlığı olmasını da gerektirmiştir.

İşte “Fakat o sarp yokuşu aşmaya çalışmadı. Böyle yaparak verilen nimetlerin şükrünü eda etmedi.” mealindeki 11. âyette bu sorumluluğu yerine getirmeyenler kınanmakta; ardından da o dönem toplumunun en ağır sorunlarıyla ilgili başlıca ödevler sıralanmaktadır. Bunlar, köleleri özgürlüklerine kavuşturmak, yetimi ve yoksulu doyurmak, birbirine sabırlı ve merhametli olmayı tavsiye etmektir.

İslâm'ın sosyal ahlâkının kapsamlı bir özeti olan bu ifadeler, eski deyimiyle tahdîdî değil ta'dâdîdir; yani sınırlayıcı değil, örnek göstericidir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun