Belagatle sayıların tevafukunun alakası var mı?

Tarih: 07.07.2018 - 00:05 | Güncelleme:

Soru Detayı

1) Belagatle veya fesahatle numerolojinin (diğer bir deyişle sayıların tevafuk etmesinin) alakası var mıdır?
2) Varsa numeroloji sahte bir bilim dalıdır diyenlere cevabımız nedir? Çünkü bazı kitaplarda denk gelebiliyor sayılar. Bunların denk gelmesi için illa Allah (cc)'ın yazmasına gerek var mı?
3) Bir de büyük belagat alimleri (Zemahşeri vs.), sayılar tevafuk ediyor demek ki bu belagatle demek ki bu Allah’ın kelamıdır, şeklinde bir mantık kurmuş mudur? Kurduysa belagat çürümüş olur?
4) Belagat öznel midir? Kişiye göre değişir mi? Eğer öznelse kişiden kişiye değiştiği için bu delil olmaz?
5) Belagat ilminin alimleri (Zemahşeri vs.) Kuran’ın belagatli olduğunu aklen mi bulmuştur? Çünkü eğer fıtrat, his, vicdan (vs diğer şeyler) gibi şeylerle bulduysa bunlar akılla çelişebilir ve o zaman da delil çürür? Yani akılla mı bulmuşlar?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Cevap 1:

Belagat “mukteza-yı hale mutabakat” olarak tarif edilir. Yani, konunun, konuşulanların, muhatapların, mevcut ortamın durumunu nazara alarak bir mesaj vermektir.  

Buna göre, uygun bir tarzda verilen mesajın anlaşılmasını sağlayan belagat ilminin bütün inceliklerinin sarahaten, işareten, remzen, imaen vs. ifadeye yansıtılması oranında güçlü bir belagat üslubu sağlanmış olur.

Çünkü, önemli olan ifade sahibinin vermek istediği mesajın anlaşılmasıdır. Buna binaen denilebilir ki, konuşanın el-kol hareketleri, mimikleri, yüzüne yansıyan sevinç veya hüzün yansımaları da -terim olarak değilse de- mefhum olarak fesahat ve belagatın içerisine dahildir ve tanımına uygundur.

Bu açıdan bakıldığı zaman, işari tefsir anlayışının bir çeşidi olarak kabul edilen sayısal tevafuklar da belagatın tanımına uygun bir unsurdur.

Cevap 2:

Sayısal tevafuklar, nebevi mesajlarda özellikle de Kur'an’ın beyanlarıyla ilgili değerlendirildiği zaman bir kıymet ifade eder. Yoksa, yalnız sayısal tevafuklar değil, Kur'an’ın ifadelerinde yer alan birçok kelime ve cümleler de insanların Arapça diliyle kullandıkları ifadeler içerisinde de yer almaktadır.

Bu sebepledir ki, İslam âlimleri, Kur'an’ın i’cazını müfred (tek tek) kelimelerde değil, ayetin içerisinde yer alan ifadelerde aramışlardır. Çünkü;

“...Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın i'caz derecesindeki kemal-i nizam ve intizamı ve kitab-ı kâinattaki intizamat-ı san'atı, muntazam üslûblarıyla tefsir ettikleri halde; manzum olmadığının diğer bir sebebi de budur ki: Âyetlerinin her bir necmi, vezin kaydı altına girmeyip tâ ekser âyetlere bir nevi merkez olsun ve kardeşi olsun ve mabeynlerinde mevcud münasebet-i maneviyeye rabıta olmak için, o daire-i muhita içindeki âyetlere birer hatt-ı münasebet teşkil etsin."

"Güya serbest herbir âyetin, ekser âyetlere bakar birer gözü, müteveccih birer yüzü var. Kur'an içinde binler Kur'an bulunur ki, her bir meşreb sahibine birisini verir.” (bk. Sözler, s. 138)

Tesadüf ihtimalinin zerresinin bile bulunmadığı Allah’ın kelamını, beşerin ifadeleriyle kıyaslamak mümkün değildir.

Cevap 3:

Zemahşeri, Kadı Beydavi ve daha birçok müfessir, Bakara suresinin başında yer alan “Elif-Lam-Mim” mukattaat harflerini açıklarken, Kur'an’da kullanılan bu gibi heca harflerinin -birçok cihetten- bir i’caz parıltısı olduğunu ifade etmişlerdir.

Bunlardan önemle üzerinde durdukları bir husus da bu harflerin “sayısal tevafuk” tablosudur. Örneğin; 29 surenin başında kullanılan heca harflerinin sayısı, onların yarısı olup 14’tür. Mehmuse, mechure, şedide, rahve, vs. harflerin cinsini -sıfat-ı huruf, meharic-i hurufu- belirleyen farklı harf türlerinden her birisinin yarısı alınmıştır.

Bediüzzaman Hazretlerinin de ifade ettiği gibi (bk. İşaratü’l-İ’caz, s. 31-33), 78 harften meydana gelen 14 şeklin bu tarzda taksimatı ancak 504 ihtimalden biri olarak seçilmiştir ki, parlak bir mucize tablosudur.

İbn Cerir Taberî, değişik alimlerin farklı görüşlerini naklettikten sonra, şöyle der:

“Alimlerin münferit harflerle ilgili söyledikleri farklı görüşlerin hepsinin doğru olabileceğini; bu değişik anlamlarının yanında, bunların, ebced değerleri itibariyle de birtakım gerçeklere işaret ettikleri şüphesizdir.” (et-Taberî, I/93-94)

Keza, Bediüzzaman Hazretlerinin, bir ayette yer alan bütün heca harflerinin durumunu anlatırken kullandığı şu ifadelerde de bu “sayısal i’caz tablosunun” altı çizilmiştir:

“İşte şu hurufun bu zikrinde hârikulâde bu vaziyet-i muntazama ile ve o münasebet-i hafiye ile ve o güzel intizam ve o dakik ve ince nazm ve insicam ile iki kerre iki dört eder derecede gösterir ki; beşer fikrinin haddi değil ki, şunu yapabilsin. Tesadüf ise muhaldir ki, ona karışsın.”

“İşte şu vaziyet-i huruftaki intizam-ı acib ve nizam-ı garib, selaset ve fesahat-ı lafziyeye medar olduğu gibi, daha gizli çok hikmetleri bulunabilir. Madem hurufatında böyle intizam gözetilmiş. Elbette kelimelerinde, cümlelerinde, manalarında öyle esrarlı bir intizam, öyle envârlı bir insicam gözetilmiş ki, göz görse 'Mâşâallah', akıl anlasa 'Bârekâllah' diyecek.” (bk. Sözler, s. 379-380 )

Cevap 4 ve 5:

Belagat öznel değil, nesnel bir realitedir. İslam’dan önce de tarih boyunca, Araplar ümmi oldukları için bütün tarihi güzelliklerini dilleriyle -şifahi olarak- seslendiriyorlardı. Bu sebeple, diğer milletlerden çok farklı olarak belagat ve fesahatta ayrıcalıklı bir konuma gelmişlerdi.

Abdulkâhir Cürcânî, Zemahşerî, Sekkâkî ve Câhız gibi Arapçanın zirve belagat uzmanları olan alimlere göre, Kur'an'ın en büyük mucizevi yönü, onun nazmında ve belagatındadır. Şöyle ki;

 Arap kavmi, bedevî bir millet idi. Dîvanları şiirdi. Tarihî iftihar tablolarını şiirle kaydedip korurlardı. İlimleri belagat; övündükleri en büyük sermayeleri fesahat idi. Belli mevsimlerde şiir, hitabet yarışmaları düzenlenirdi. En çok beğeni kazanan şiirler Kâbe duvarına asılırdı. Bunlardan yedi tanesi (Muallakat-ı Seb'a), İslam geldiği zamanda da orada asılı duruyordu.

İşte Kur'an-ı Hakim böyle bir çevrede nazil oldu ve onların "Muallakat-ı Seb'a" diye adlandırdıkları en üstün edebiyat şaheserlerini sahneden sildirdi. Gece gündüz onların damarlarına dokundurarak, Kur'an'ın bir suresine bir nazire yapmaya çağırdı. Fakat hiç kimse, bu işe cesaret edemedi.

İşte bunların acizlikleri, Kur'an'ın mucizeliğinin en açık göstergesidir.

İmam Taberî,  Kur'an'ın indiği asırdaki Arapların zirvedeki belagat ve edebî sanatına dikkat çekmiş, böyle bir ortamda kendilerinden olan bir insanın kalkıp herkese meydan okuyabildiğini, akıllarını hafife aldığını, dinlerinin yanlış olduğunu vurguladığını, kendisinin Allah'ın bir elçisi ve delilinin de elindeki Kur'an olduğunu, hiç kimsenin onun en kısa bir sûresine bile bir nazire yapamayacağını haykırdığını ve herkesin bu konuda acizliğini itiraf ettiğini ifade etmiş ve Allah'ın, yarattıklarına karşı üstünlüğü ne ise, O'nun kelamı olan Kur'an'ın da insanların sözlerine karşı durumunun aynı olduğu değerlendirmesinde bulunmuştur. (bk. Taberi, Camiu’l-beyan,  6 / 7)

Keza, İslam alimleri, Arapların Hz. Peygamber (asm)'le mücadelelerinde harflerle karşı koymayı bırakıp, kılıçlarla savaşmayı; en kısa bir sûreyi getirmek gibi bir yolu terk edip, akranlarıyla göğüs göğüse çarpışmayı tercih etmelerini Kur'an'ın eşsizliğinin bir delili olarak değerlendirmişlerdir. (bk. Nisaburi, Garibu’l-Kur’an, 1/ 4)

Hülasa:

Ünlü bir belagat şahı olan Cahız'ın kuvvetle vurguladığı, Bediüzzaman Hazretlerinin de tekiden belirttiği gibi, Kur'an'ın çağrısı doğrultusunda, belagat meydanlarının süvarileri olan Arap müşriklerinin, Kur'an'ın bir suresine benzer bir tarzda kısa bir sure getirmeleri mümkün olsaydı, daha sonra dünyayı idare edecek kadar zeki olan bu insanların en kısa olan bu yolu tercih etmeleri gerekirdi.

Çünkü aklın yolu birdir. Harflerle savaşmak gibi en kısa bir yolu bırakıp, çoluk çocuklarını yetim bırakan kılıçla savaşı tercih etmeleri, bir tek sureyi getirmek gibi çok kısa ve kolay bir yola gitmemeleri, o yolun kapalı olduğunu ve onda yürümenin imkânsız olduğunun çok açık bir delilidir.

Tarih boyunca dost olsun, düşman olsun bir sözün altın veya bakır olduğunu çok iyi bilen milyonlarca söz sarrafı olan ediplerin hemen hemen hepsinin, Kur'an'ın eşsiz bir kitap olduğuna hükmetmeleri onun mucizeliğinin bir diğer belgesidir. (bk. İşaratu’l-İ’caz, s. 121-123; Mektubat, s. 186)

İlave bilgi için tıklayınız:

İslami açıdan nümeroloji, sayılar bilimi var mıdır?

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 500+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun