''Fakir iseniz şükretmeyin, eğer şükrederseniz, Allah sizi fakir bırakır.'' Buna nasıl cevap verirsiniz?

Tarih: 28.01.2010 - 00:00 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bazıları, ''Fakir iseniz şükretmeyin, eğer şükrederseniz, Allah sizi fakir bırakır'' Allah, ''Madem memnunsuz böyle kalın'' diyecekmiş gibi yanlış bir inanışa sahipler.
- Bu zihniyete karşı nasıl cevap vermek gerekir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İnsanlar her halükârda ya kederli, sıkıntılı yahut huzurlu, sevinçli bir haldedir. Sıkıntı hallerinde yapılması gereken şey sabretmek, sevinç hallerinde ise şükretmektir. Bu kuralın gereği olarak fakirlik için sabır göstermek, zenginlik için şükretmek esastır.

Şükür kavramı sabır kavramından daha geniş bir kullanım alanına sahiptir. Çünkü sabredilmesi gereken yerde -herkesin düşünemediği şeyler düşünmek- söz konusu sıkıntıdan kazanılacak sevapları, Allah’ın rızası, Allah’ın verdiği musibetten daha fazlasını verebildiği halde vermemesi gibi hususları düşünüp şükretme, sabretmekten daha güzeldir ve Allah katındaki değeri daha büyüktür.

Bu açıklamalardan şunu anlayabiliriz ki, sıkıntı hallerinde sabretmek kulluğun olmazsa olmaz şartıdır. Böyle bir durumda şükretmek ise, daha üst bir kulluk mertebesidir.

Değişik hadis rivayetinde yer alan Efendimizin (a.s.m) -meal olarak- şu ifadeleri arz ettiğimiz hususların gerçekliğinin delilidir:
Hz. Aişe anlatıyor: Resulullah (a.s.m) hoşlandığı bir durumla karşılaştığında “Nimetleriyle, güzelliklerin tamamlandığı Allah’a hamd olsun” derdi. Aksine hoşlanmadığı bir durumla karşılaştığında ise, “Her halükârda Allah’a hamd olsun.” derdi. (Kenzu’l-Ummal, h. No: 5027; 5028)

Sıkıntılı durumlarda da şükretmek, 

“Olur ki hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayırlı olur. Olur ki sevip arzu ettiğiniz bir şey sizin için şerli olur. Gerçeği Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara, 2/216)

mealindeki ayetin verdiği derse uygundur.

Bediüzzaman Said Nursi’nin şu sözleri konumuza ışık tutmaktadır:

“Ey şükrü bırakıp şekvâya giren hasta! Şekvâ bir haktan gelir. Senin bir hakkın zayi olmamış ki şekvâ ediyorsun. Belki senin üstünde hak olan çok şükürler var, yapmadın. Cenâb-ı Hakk'ın hakkını vermeden, haksız bir surette hak istiyorsun gibi şekvâ ediyorsun. Sen, kendinden yukarı mertebelerdeki sıhhatli olanlara bakıp şekvâ edemezsin. Belki sen, kendinden sıhhat noktasında aşağı derecelerde bulunan biçare hastalara bakıp şükretmekle mükellefsin. Senin elin kırık ise, kesilmiş ellere bak. Bir gözün yoksa, iki gözü de olmayan âmâlara bak, Allah'a şükret. Evet, nimette kendinden yukarıya bakıp şekvâ etmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Ve musibette herkesin hakkı, kendinden musibet noktasında daha yukarı olanlara bakmaktır ki, şükretsin.” (Yirmi Beşinci Lem'a, On Sekizinci Deva)

“Sen bir musibetzede veya işçi ve meşakkatli bir halde olan bir fakirden sor, "Ne haldesin?" Aklı başında ise diyecek ki: "Şükürler olsun Rabbime, iyiyim, çalışıyorum. Keşke çabuk güneş gitmeseydi, bu işi de bitirseydim. Vakit çabuk geçiyor, ömür durmuyor, gidiyor. Vakıa zahmet çekiyorum; fakat bu da geçer. Her şey böyle çabuk geçiyor" diye, mânen ömür ne kadar kıymettar olduğunu, geçmesindeki teessüfle bildiriyor. Demek, meşakkat ve çalışmakla, ömrün lezzetini ve hayatın kıymetini anlıyor. İstirahat ve sıhhat ise, ömrü acılaştırıyor ki, geçmesini arzu ediyor.” (a.g.e., On Dokuzuncu Deva)

“Ey âh ü enîn eden hasta! Hastalığın suretine bakıp ah eyleme; mânâsına bak, “oh!” de. Eğer hastalığın mânâsı güzel bir şey olmasaydı, Hâlık-ı Rahîm en sevdiği ibâdına hastalıkları vermezdi. Halbuki, hadis-i sahihte vardır ki, "En ziyade musibet ve meşakkate giriftar olanlar, insanların en iyisi, en kâmilleridir." Başta Hazret-i Eyyub Aleyhisselâm, enbiyalar, sonra evliyalar ve sonra ehl-i salâhat, çektikleri hastalıklara birer ibadet-i hâlisa, birer hediye-i Rahmâniye nazarıyla bakmışlar, sabır içinde şükretmişler, Hâlık-ı Rahîmin rahmetinden gelen bir ameliyat-ı cerrahiye nev'inden görmüşler.” (a.g.e., On Beşinci Deva)

Hastalık konusuna diğer bütün sıkıntıları kıyaslayabiliriz.

İmam Gazalî de bu konuda özetle şunları bildirmiştir:

"En güzel şükür nimetin nefsanî lezzetine bakarak değil, Allah’ın rızasını kazandıran, Allah’a yaklaştıran yönüne bakmaktır. Buna göre, aklı başında olan kimseler, kendilerini Allah’tan uzaklaştıracak, şımartacak olan nimetlere sahip olmaktan Allah’a sığınmışlar ve onları Allah’a yaklaştıran musibet ve sıkıntılardan ötürü rablerine şükretmişlerdir." (bk. İhya, 4/81)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun