Hastalıklara Karşı Manevi Reçeteler

“Bir Musibet Bin Nasihatten Hayırlıdır”

Hastalıklar “hiç aldatmaz bir nâsih ve ikaz edici bir mürşittir.”

Hastalıklar ve musibetler insana aczini ve fakirliğini hissettirdiğinden nasihat dinleyecek kıvama getirir.

Bazen sıhhatin kendisi de bir hastalıktır. Biz sıhhat hastalığına yakalanmışız.

Bazen sıhhat belası insanı gaflete düşürür, namazı terk ettirir, Allah'ı unutturur ve dünyaya daldırır. Hastalık insanda farkındalık meydana getirerek ölümü, ahireti ve fani olduğunu hatırlatır. Nefsin firavuniyetini kırar. “Cinleri ve insanları ancak Bana iman ve ibadet etsinler diye yarattım” (Zariyat, 51/56) hakikatini hatırlatır.

Hastalıklar ancak hem maddi hem manevi reçetelerle tam tedavi edilebilir.

Özellikle birçok hastalıkta maddi reçeteler yetersiz kalmaktadır. Tıbbın babası Hipokrat, “Önce söz, sonra ilaç, en sonunda bıçak.” diyerek bunu binlerce yıl önceden belirtmiştir.

Ayrıca Lokman Hekim'e: “Hastaya ne yedirelim?” diye sormuşlar. O da:  “Acı söz yedirmeyin de ne yedirirseniz yedirin.” cevabını vermiş. Bu yüzden hastanın güvenini kazanmak ve hastayla iyi iletişim kurmak çok önemlidir.

Nefsimizi putlaştırdığımız bu asırda hastalıklar insana aczini ve zaafını hissettirir.

Sağlığı olan Allah'tan her şey istermiş sağlığı olmayan Allah'tan sadece sıhhat ve afiyet istermiş.

“İki nimet vardır ki, insanların çoğu bunda aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit.” (Buhari, Rikak 1; Tirmizi, Zühd 1; İbn Mace, Zühd 15)

Hastalık ve musibet istenilmez, fakat geldiğinde de ah vah etmek musibeti gidermediği gibi artırır. Bu durumda eğer fazla ağır gelse, Allah'tan sabır istemek gerektir. Yani göndereni bilip O’na, hafifletmesi için yalvarmak gerekir.

25. Lem’a Hastalar Risalesi; hastalara, musibetzedelere, dertlilere, elemlilere, endişe ve merak edenlere, maraza müptela olanlara, vehim ve illete maruz kalanlara karşı bir nevi derman, ilaç, reçete, merhem, tiryak, tedavi, teselli, şifa ve deva hükmündedir.

Bazen güzel bir söz, maddi ilaç gibi tesir edebilir.

Sözler iksir gibidir. Niyete göre kişide maddi ilaç gibi faydalı kimyasalların salınımına yol açar.

Örneğin; “Tebessüm kana en hızlı karışan ilaçtır” derler. Bu devalar adeta hastalara psikolojik danışmanlık yapmaktadır.

O devalardan bir kaç reçete numunesi:

“Vücudun hadsiz hastalıklarına kat'î ilaç ve kat'î şifa verici bir tiryak olan iman ilacını aramak ve itikadını düzeltmek gerektir.”

“Ey hasta kardeşler! Siz gayet nâfi ve her derde devâ ve hakikî lezzetli kudsî bir tiryak isterseniz, imanınızı inkişaf ettiriniz. Yani, tevbe ve istiğfar ile ve namaz ve ubudiyetle, o tiryak-ı kudsî olan imanı ve imandan gelen ilâcı istimal ediniz. İman ilacı ise feraizi mümkün oldukça yerine getirmekle tesirini gösteriyor.”

“Ey biçare hasta! Merak etme, sabret. Senin hastalığın sana dert değil, belki bir nevi dermandır.”

“Ey sabırsız hasta! Sabret, belki şükret. Senin bu hastalığın, ömür dakikalarını birer saat ibadet hükmüne getirebilir.”

“Ey âh ü enîn eden hasta! Hastalığın suretine bakıp âh eyleme! Manasına bak oh de! Eğer hastalığın manası güzel bir şey olmasa idi, Hâlık-ı Rahîm en sevdiği ibadına hastalıkları vermezdi.” (Hz. Eyyüb as gibi…).

“Ey maraza müptela hasta! Bu zamanda tecrübemle kanaatim gelmiştir ki hastalık bazılara bir ihsan-ı İlahîdir, bir hediye-i Rahmanîdir.”

“Ey âhiretini düşünen hasta! Hastalık, sabun gibi, günahların kirlerini yıkar, temizler.”

“Hastalıkların bir kısmı var ki eğer ölümle neticelense manevî şehit hükmünde şehadet gibi bir velayet derecesine sebebiyet verir.” (Salgınlar da bunlar arasında…).

“Hâzık mütedeyyin hekimlerin tavsiyelerini tutmak, ehemmiyetli bir ilaçtır. Çünkü ekser hastalıklar sû-i istimalattan, perhizsizlikten ve israftan ve hatîattan ve sefahetten ve dikkatsizlikten geliyor.”

“Şâfî-i Hakîm-i Zülcelal, küre-i arz olan eczahane-i kübrasında, her derde bir deva istif etmiş. O devalar ise dertleri isterler. Her derde bir derman halk etmiştir. Tedavi için ilaçları almak, istimal etmek meşrudur. Fakat tesiri ve şifayı, Cenab-ı Hak'tan bilmek gerektir. Dermanı o verdiği gibi şifayı da o veriyor.”

“Sâni'-i Hakîm'in ayrı ayrı isimlerinin nakışlarını göstermek gibi çok vazifeler için o hastalık senin vücuduna misafir olarak gönderilmiştir. İnşâallah çabuk vazifesini bitirir gider. Ve âfiyete der ki sen gel, benim yerimde daimî kal, vazifeni gör, bu hane senindir, âfiyetle kal.”

“Cenab-ı Hak sizlere şifa versin, hastalıklarınızı keffaretü'z-zünub yapsın, âmin âmin âmin!” (25. Lema'dan)

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun