Bakara suresi 184. ayette geçen "yutikune kelimesine" meallerin tam aksine "gücü yetenler" diye anlam verilebilir mi? Oruç hakkında... Şu anda oruç tutuyorum, ama bu durum özellikle öğleden sonra motivasyonum ile verimliliğimi aşırı derecede düşürüyor...

Tarih: 13.06.2011 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Ayette geçen "YUTÎKÛNE" kelimesi,  İf'al babından ve "itâka" mânâsından muzari bir fiildir. "İtaka", takat ve tavk kökündendir. Tavk, "Tı" harfinin fethasıyle takat, "Tı"nın zammesiyle de boyna takılan gerdanlık veya ağır bir demir mânâsınadır.

Takat, kuvvet ve güç yetirme mânâsına bilinmekteyse de, esasen aralarında bir fark vardır. Çünkü, bir şeye kolaylıkla güç yetirmeye vüsu' denir. Takat ise zorluk ve meşakkatle güç yetirmektir. Bundan dolayı "itâka", gücü yetmek, dayanmak mânâsına gelirse de esasında güç yetişmek, güç tükenmek, zor dayanmak, hatta dayanamamak mânâsınadır.

Bu bakımdan "itâka", burada ya "istitaa: gücü yetmek" veya "tatvik: güç tükenmek" mânâsına olacaktır.

İstitaa mânâsına olursa gücü yetenler, oruç tutmadıkları takdirde fidye versinler, demek olur. Ancak, "İtâka"ya bu mânâ verilirse, hemen bu ayetin ardından gelen  ve orucun tutulmasını kesin olarak emreden "Sizden her kim o aya şahit olursa onda oruç tutsun."(Bakara, 2/185) mealindeki ayetin kesin emrinin açık bir sonucu olarak, bunun neshedilmiş olduğunu kabul etmek gerekir.  Bunun içindir ki, bu kelimeye böyle mana verenler, bunun neshedilmiş / hükmü ortadan kaldırımış olduğunda da ittifak etmişlerdir.

Kaldı ki, “YUTİKUNE" kelimesini “gücü yetmek" mânâsına yoracak olursak, mânâ şöyle olacaktır: "Oruca gücü yetenlere fidye vacibdir." Böyle demekse akla uymayan bir çelişki teşkil eder. Çünkü oruca gücü yetenlere fidye vacib olunca "oruç size farz kılındı" ifadesi gereğince, oruç tutması lazım gelenler, oruca gücü yetmeyen acizlerden ibaret kalacaktır.  Veya “oruca gücü yetenler, fidye versinler, gücü yetmeyenler de oruç tutsunlar” şeklinde anlamak gerekir ki, komik bir iddia olur. Çünkü, , “YUTİKUNE" fiilinin sonunda yer alan “hu” zamiri, siyama/oruca aittir. Onu “fidye” için yorumlayamayız. Çünkü, zamir müzekker/eril, fidye ise müennes/dişildir.

Hasta ve yolcuya kaza vacib olduğu halde, sağlıklı ve mukim olanın muhayyer / serbest olması da diğer bir çelişki demektir.

Kur’an gibi belağatlı bir sözde böyle makul olmayan çelişkilere yer yoktur. Ve bu husus, öyle kesin ve engelleyici bir karinedir ki, bununla "itâka"nın güç yetmek mânâsına olmadığı kesinlikle ortaya çıkar.
Oysa, bundan başka, kastedilen mânâyı gösterecek bir de tayin edici karine/işaret vardır. Çünkü buradaki “İtaka”nın gelişi, mazeret ve ruhsat gelişidir. Zira kendisinden önce hasta ile yolcu hakkındaki ruhsat zikredilmiştir. Demek ki, bundan maksat, onlardan başka, fakat onlara benzer, bununla birlikte diğer günlerde kaza ümidi bile bulunmayan bir sınıf olacaktır. İşte o engelleyici karine ve bu tayin edici karine ile, burada "itâka"nın son derece güçsünmek, güç tükenmek, zor dayanmak, hatta dayanamamak mânâsına olduğu tayin edilir ki, bu mânâ mecaz olsaydı yine zaruri olacaktı.

Ayrıca “İf’al” babının hemzesi izale manasına da gelir. Yukarıda ifade edildiği üzere “YUTİKUNE” fiili de aynı baptandır. Bu açıdan bakıldığında da ayetin manası “Oruç tutmak için, gereken gücü kaybedenler / gücünü yitirenler, takatsiz kalanlar” şeklinde olur. Tefsirlerde bu fiilin başına bir olumsuzluk edatı olan “la”nın takdir edilmesi, aslında belirttiğimiz izale anlamının daha anlaşılır olmasını sağlamaya yönelik bir açıklamadır.

Daha açıkçası, dilimizdeki "dayanmak" kelimesi de aynı şekilde hem olumlu, hem olumsuz mânâya gelir. Mesela "Filan buna dayanır." demek, tahammül eder demek olduğu gibi "dayandı, dayanacak, dayandı kaldı, dayanıp kalacak" tahammül edemedi, tahammül edemeyecek demektir. İşte bu âyette "itâka" kelimesi de buna benzer.

Nitekim, Buharî'nin de rivayet ettiği üzere İbn Abbas:

"Bu âyet, oruca güç yetiremeyen yaşlı erkek ve çok yaşlı kadın hakkındadır. Bunlar, her gün için bir yoksul doyururlar."(Buharî, tefsir, 25) diye açıkça beyan etmiştir.

"Ahkâmü'l-Kur'ân"da, Fahreddin Razî'nin tefsirinde ve İbnü Hümam'ın Fethu'l-Kadir'inde açıklandığı üzere ayette geçen “yutikune”nin anlamının, çok yaşlı olan kimseler hakkında olduğu ve bu konuda sahabelerden aksi rivayet edilmeyen bir ittifak bulunduğudur.  Ashab-ı kiramdan Peygamberimiz (asm)'in hizmetçisi olan Hz. Enes (ra) de yüz yaşını aşan ömrünün son zamanlarında bununla amel eder, orucu tutamaz, yoksul doyururdu.

Kısaca bu âyetin iniş sebebi, çok yaşlanmış kimseler hakkındadır. Bu bakımdan "itâka"nın mânâsı güç yetmek değil, edâ ve kaza, her ikisi itibariyle oruca zor dayanmak veya dayanamamaktır. Bu mânâ çok yaşlı erkek ve çok yaşlı kadın gibi zayıf ve müzmin hastayı da içine almaktadır.(bk. Elmalılı, ilgili ayetin tefsiri).

Özetle; İslam alimlerinden “YUTİKUNE”yi  “güç yetirenler” manasında kabul edenlere göre, ayetin hükmü ardından gelen ve ihtimallere yer bırakmayacak kadar açık olan ayetle neshedilmiştir. Bunu “güç yitiremeyenler” olarak anlayanlara göre  ise, zaten bir sorun yoktur.

Demek oluyor ki, İslam âlimleri arasında oruç tutmaya gücü yeten kimsenin, oruç tutmayıp da yerine fidye vermesini caiz gören bir anlayış söz konusu değildir.

Bir kimse, Ramazan ayı içerisine herhangi bir nedenden dolayı gerçekten orucu tutamayacak mazeretler içindeyse, orucunu tutmaz ama sonra kaza eder. İslam’da zorluk yok, kolaylık vardır. Ancak mazeretlerin meşru olması gerekir.

Öyle ümit ediyoruz ki, samimiyetiniz, gücünüze güç katacaktır.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun

BENZER SORULAR