Peygamberimize yaşamak mı istersin, ölmek mi denildiğinde neden yaşamayı seçmemiş?

Tarih: 09.12.2018 - 20:02 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Bilirsiniz ki Peygamber Efendimiz Hz Muhammed (s.a.v) ölüm anında Azrail (a.s) ya da Cebrail (a.s) tarafından '' Ey Allah'ın rasulü, ölmek mi istersin yoksa yaşamak mı'' tarzında bir soru sorulmuş. Sevgili Peygamber efendimiz (s.a.v) de bu soruya Refik-i Ala diyerek cevap vermiş.
- Soru: Hayatı boyunca ümmetim, ümmetim diye ağlayan üzülen bir Peygamber, hatta kimi zaman imansız ölecek diye hasta gençlerin evine koşarak gidip iman etmeleri için islama davet eden bir Peygamber, yetişemeyince kapıda oturup, yetişemedim diye ağlayan bir peygamber, neden yaşamayı seçip de kıyamete kadar insanları tebliğ etmiyor, hem hayatta kalsa mucize de gösterebilir böylece gelecek nesildeki insanlar mucizeleri görünce iman etmeleri daha kolay olur. Neden kendisi böylesi ulu bir vazifeyi, tebliği önder olarak devam ettirmiyor da ümmetine bırakıyor. Çünkü biliyoruz ki Peygamberimiz yaşasa, ara sıra gösterdiği mucizelerle milyarların iman etmesine vesile olabilir.

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bu konuda birkaç noktaya değinmekte fayda vardır:

a. Ölüm, Allah tarafından gönderilen Hz. Azrail’in eliyle yapılan bir çağrı, bir davettir.

Bir peygamber için Allah’ın davetini geri çevirmek doğru değildir.

b. Hz. Peygamber (asm)’e tanınan bu “ölüm ile kalım” arasındaki seçim, daha çok onun Allah katındaki değerini göstermeye yöneliktir. Zira, ecel mukadderdir, tagayyür etmez. Allah elbette ömrü uzatabilir. Fakat Hz. Peygamber (asm), bu nazikâne  “seçim” toleransını bir nezaket ifadesi olarak telakki edip, ölüm şıkkını tercih etmiş olabilir.

c. Bir insanın kıyamete kadar yaşama şansı yoktur. Hz. Âdem’den beri, insanların hayat ve ölümlerinin belli süreçte olması, ömürlerinin kader programında belirlenmiş olduğunun göstergesidir.

Binaenaleyh, Hz. Peygamber (asm)’in ölüm-kalım arasındaki seçimi, ancak  “o yıl ile birkaç yıl sonra”ki bir süreç için geçerlidir. Bunun da tebliğ açısından fazla bir artısı olmaz.

d. Bir beşer olarak herkes gibi Hz. Peygamber (asm) de yaşlandıkça, ihtiyarlığın ortaya çıkaracağı kusurlara, sevimsiz hallere  maruz kalabilirdi. Bu ise tebliğ ve tebyin görevine olumsuz bir etki yapacaktı.

Ayrıca, ortalama 60-70 yıl olan ümmetinin ömrüne iştirak etmesi, her yönden onlara imam ve önder olduğunu göstermektedir.

İsterseniz, bu konuda sözü, asrın söz sahibine bırakalım:

“Amma ömr-ü saadetinin altmış üç olması ise, çok hikmetlerinden birisi şudur ki:

"Şer'an ehl-i iman, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ı gayet derecede sevmek ve hürmet etmek ve hiçbir şeyinden nefret etmemek ve her halini güzel görmekle mükellef olduğundan; altmıştan sonraki meşakkatli ve musibetli olan ihtiyarlık zamanında, Habib-i Ekremini bırakmıyor; belki imam olduğu ümmetin ömr-ü galibi olan altmış üçte mele-i a'lâya gönderiyor, yanına alıyor; her cihette imam olduğunu gösteriyor.” (bk. Mektubat, s. 281-282)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun