İslam'a inananlar tembel mi?

Tarih: 05.04.2023 - 17:18 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Gördüğüm kadarıyla İslam’a inananlar tembel ve bunun nedeni nedir?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İnsanlar bir konuda algı oluştururken, her zaman gerçeklerden yola çıkmazlar. Genellikle yakın çevrelerinden, medyadan duyduklarından ve deneyimlerinden elde ettiklerini daha sonra bir delile dayandırmadan kanaate dönüştürürler. Bu, herkes için geçerlidir

Bundan dolayıdır ki toplumlar, gruplar, milletler, ırklar hakkında genel yargı kalıplarımız var. Örneğin Almanlar cimridir, Türkler cömerttir, Karadenizliler şöyle, Doğulular şöyle, Egeliler de böyledir, gibi genel hükümlerimiz var.

Oysaki bunların çoğu sadece duyduklarımızdan ibarettir. Çünkü ne tek tek tüm o bölge ve ülkeleri gezmişizdir ne de bu konuda bilimsel araştırma yapmışızdır.

Ayrıca her yerde ve kültürde hiçbir insan diğerinin kopyası değil, farklı farklı karakterde insanlar vardır. Ama insanlar için genelleme yapmak daha kolay olduğu için, bu yolu tercih ediyoruz.

Sorunuza gelince; sizin gibi toplumda birçok kişide de benzer bir algı var. Oysaki “Müslümanların tembel” olduğu konusundaki kanaatin ne bilimsel bir araştırmaya ne de gözleme dayandığı söylenemez. Çünkü sadece bazı Orta Doğu ülkelerine veya yine bazı gelişmiş Batı ülkelerine bakarak veya sadece medyada konuşulanları dikkate alarak böyle bir kanaate varmamız gerçekçi değil.

Ancak yine de dediğiniz gibi, tembel Müslümanlar var ise de bunun İslam dini ile ilişkisi yoktur. Daha çok eğitim, maddi imkânlar, iklim şartları ve daha da önemlisi İslam dinin temel prensiplerinden uzak kalmakla alakası vardır. 

Neden mi? Çünkü İslam Dininde tembellik ve uyuşukluğun yeri yoktur.

Müslüman daima dinamik, atılgan, müteşebbis ve çalışkan olmak durumundadır.

Bu çerçevede dünya yüzünde hiçbir din, İslam dini kadar insanlara tembelliği yasaklayıp, onları çalışmaya teşvik etmez. Çünkü değil sadece kişinin kendi yararına, diğer insanların yararına olacak her türlü çalışmayı bile nafile ibadet olarak görür.

Nitekim bu konuda Hz. Peygamber (asm): “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydası dokunandır.” (bk. Buhari, Mağazî, 35) buyurmuştur.

Kuran-ı Kerim’de şöyle buyurulur:

“İnsan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur. Ve çalışması da ileride görülecektir. Sonra ona karşılığı tam olarak verilecektir.” (Necm, 53/39-41)

İslam dininin çalışmaya verdiği önemle ilgili ayet ve hadislerden yüzlerce başka örnekler de verebiliriz. Ama bu kadarının bile konunun anlaşılmasına yardım edeceğini düşünüyoruz. Görüldüğü gibi konunun doğrudan İslam dini ile alakası yoktur.

Böyle düşünenlerin bir yanılgısı İslam’ın özünü bilmemek ise, diğer yanılgısı da konuyu sadece günümüz Müslümanları ile karşılaştırmalarıdır. Oysaki İslam dininin doğuşundan günümüze kadar yaklaşık 1500 yıl geçmiştir. Bu zaman içinde Müslümanlara bakarak kanaat oluşturmak daha sağlıklıdır.

Nitekim bu süre içinde, bugün “çalışkan batı toplumları” olarak bilinen devletler, her türlü tembellik ve miskinlik içinde “karanlık Orta Çağı” yaşarken, İslam toplumları dünyanın yarısına hakim olacak bir dinginlikte ve verimlilikte altın çağlarını yaşıyorlardı.

İslam toplumlarının sosyal ve fen alanında, keşiflerde, fetihlerde elde ettiği çalışkanlık ve başarılar tüm dünyayı kıskandıracak seviyedeydi.

Bu çerçevede bir diğer yanılgı ise, dünyada Birleşmiş Milletler’e bağlı 208 ülke var iken, "çalışkan ülkeler" denince akla sadece Batı Avrupa ve Amerika gibi Hristiyan ülkeler gelmekte; "geri kalmış" ülkeler deyince de bazı Orta Doğu ve Afrika Müslümanları gelmektedir.

Oysa başta Afrika olmak üzere dünya yüzünde İslam ülkelerinden daha fakir ve daha tembel onlarca ülke ve topluluk var. Örneğin Birleşmiş Milletlere göre dünyanın en fakir ülkeleri sırasıyla Budist olan Laos, Sao Tome ve Srıncıpe, Hindistan, Fildişi Sahilleri, Gana, Kenya gibi yüzde 85 Hristiyan olan ülkelerdir. Ayrıca henüz medeniyetin hiç girmediği, hâlâ insanlığın ilkel dönemini yaşayan farklı din ve inançlara mensup kabileler mevcuttur.

Görüldüğü gibi, dünyanın en tembel insanları sizin tabirinizle “İslam’a inanalar” değil, tam aksine inanmayanlardır.

Çalışkanlığı doğuran dini inanç dışından başka faktörler de söz konusudur. Örneğin aşırı sıcak, kurak, iş imkânlarının olmadığı coğrafyalarda insanlar haliyle daha uyuşuk olabiliyor. En çalışkan ülkelerde bile yaz geldiğinde sıcaklıkların artması ile birlikte insanların üşengeçlik seviyeleri inanılmaz boyutlara ulaşıyor. İnsanlar yaylalara, sahillere, kamp alanlarına akın edip vakit geçirmeye çalışırlar. Çünkü sıcaklık kişinin beynini de psikolojisini de etkiliyor.

Bunun tam tersi, serin hava ve iklimlerde beyin daha aktif olabiliyor. Psikolog Evert Van de Vliert tüm dünyada alınan bilimsel patentlerin yerlerini ve hava şartlarını araştırmış. Buna göre bilimsel patentler aşırı sıcak ve aşırı soğuk iklimlerde eğer o bölgelerin ekonomisi ve eğitim seviyesi yüksekse büyük çapta artış gösteriyor. Yani eğer hava dışarıda gezip oynayacak denli müsait değilse ve şartlar müsaitse insanlar oturup bilimle uğraşıyorlar.

Çalışkanlık ve üretkenlik aynı zamanda imkânlarla da alakalıdır. Bugün kimya alanında Nobel ödülü sahibi Aziz Sancar, fizik alanında Abdüsselam gibi Müslüman bilim adamları araştırma imkânlarının iyi olduğu Batı ülkelerinde yetişmişlerdir. Bunlar gibi binlerce bilim insanı Batı ülkelerinde çığır açıcı gelişmelere imza atmaktadırlar.

Görüldüğü gibi çalışkanlık dini inanç yanında sağlanan maddi imkânlar, güçlü sistem ve eğitimle, coğrafi şartlarla da ilgilidir.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Okunma sayısı : 100+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun