İstediğiniz her şeyi verdik, ne demek?
- İbrahim 34, insanların istediği her şeyi verdik ne anlama geliyor. Mesela ev araba gibi şeyler mi yani insanda bu ev araba yoksa da evi arabayı Allah yarattı insan sadece ev satın alacak bu anlamda mı yoksa yaşaması için gerekli olan her şey anlamında mı?
- Adam mesela çocuk istiyor Allah da vermiyor. Buradaki her şeyi verdikten kasıt ne olabilir?
Değerli kardeşimiz,
İstenen her şeyin verilmesi, özellikle fıtrattaki ihtiyaçların lisan-ı hâliyle seslendirdiği istek ve arzulardır.
Yani örneğin bir insanın yaşaması için gereken maddi-manevi donanımların hepsi verilmiştir. Görmek için göz, işitmek için kulak, idrak etmek için akıl, sevmek için kalp verilmiştir.
Ontolojik çerçevede ruhani ve cismani hikmet lisanıyla insan neye muhtaç ise ve bu ihtiyaç diliyle neyi istemişse hepsi verilmiştir.
Nitekim Allah, bu ayetten önceki ayetlerde birçok nimeti hatırlatmış, peşi sıra, sırf bunları vermekle yetinmediğini, kullarına faydalı olan her şeyi verdiğini de söylemiştir. (bk. Razi, Mefatih, ilgili ayetin tefsiri)
İlgli ayetlerin mealleri şöyledir:
“İnanan kullarıma söyle, namazı dosdoğru kılsınlar, hiçbir alışveriş ve dostluğun bulunmadığı bir gün gelmeden önce, kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda gizlice ve açıktan harcasınlar."
"Allah, gökleri ve yeri yaratan, gökten yağmur indiren ve onunla size rızık olarak türlü meyveler çıkaran, emri gereğince denizde yüzmek üzere gemileri emrinize veren, nehirleri de hizmetinize sunandır."
"O, âdetleri üzere hareket eden Güneş'i ve Ay'ı sizin hizmetinize sunan, geceyi ve gündüzü sizin emrinize verendir."
"O, istediğiniz şeylerin hepsinden size verdi. Eğer Allah'ın nimetlerini saymaya kalkışsanız sayamazsınız. Şüphesiz insan çok zalimdir, çok nankördür.” (İbrahim, 14/31-34)
Soruda söz konusu edilen kısım şudur:
“O, istediğiniz şeylerin hepsinden size verdi. Eğer Allah'ın nimetlerini saymaya kalkışsanız sayamazsınız.”
Bu ayetin ifade ettiği manaya birçok açıdan bakılabilir.
Birincisi, nimetlere şükür ve ibadet gerekir.
Allah, insana sayısız nimet ve ihsanlarda bulunmuştur. İnsan bu sayısız nimet ve ihsanların şükrünü eda etmekten aciz olduğu için, başka bir nimeti hak etmesi mümkün değildir.
Demek ki, insan hâlihazırda verilen nimetlerin şükrünü eda etmekten aciz kalırken, gelecekte verilecek cennet gibi külli nimetleri hak edip, bu cennet amelimin bir neticesi demesi tam bir safsatadır.
İnsan birbiri içinde külli nimet dairelerine hak etmediği halde kavuşmuştur. Mesela, Allah insanı yoklukta bırakmayıp, varlık nimetine kavuşturmuştur, bu nimetlerin en büyüğüdür. Yine varlık içinde cansız ve camit bırakmayıp, hayat nimetini vermiştir. Hayatlılar içinde ruhsuz bırakmayıp ruh nimetini vermiştir. Ruhlular içinde şuursuz ve akılsız bırakmayıp, akıl ve şuur nimetini ihsan etmiştir. Akıl ve şuurlular içinde insaniyet nimetini bahşetmiştir. İnsaniyet içinde hidayet ve iman nimetini vermiştir.
Bu sayılan bütün nimetler verilmiş nimetlerdir, hepsi şükür ve ibadet isterler. İnsan, bu verilen külli nimetlerden kaçının şükrünü eda etti de cennete gözünü diksin, amelimin neticesi diyebilsin?!.
Cennet hiçbir insanın alın terinin karşılığı değildir; ancak ve ancak Allah’ın kerem ve fazlının bir ikramı, bir ihsanıdır.
Allah, insanın dokunduğu fabrika olan kainatı, insanın beşiği de olan yeryüzünü ve oturduğu evi olan bedenini ve en önemli cevheri olan muhteşem ruhunu sayısız nimetlerle doldurmuştur. Üstelik bütün bu nimetler insana göre dizayn edilip tasarlanmıştır. Allah’ın bu nimetlere karşı insandan istediği tek bedel tek ücret tek fiyat ise şükür ve ibadettir.
Çarşı pazarda bedeli ödenmeden alınan mal nasıl hırsızlık ve haram oluyorsa, şükrü eda edilmemiş nimetlerden faydalanmak da bir yönü ile gasp, hırsızlık kapsamına giriyor ki, bunun cezası da azap ve ateştir...
İkincisi, nimetler enfüsi ve afakidir.
Cenab-ı Hakk'ın insana verdiği nimetler ikiye ayrılıyor: Âfâkî ve enfüsî.
Enfüsî nimetler, insanın nefsine yani kendi varlığına yerleştirilmiş, konulmuş nimetlerdir.
Buna göre, gözümüz, kulağımız enfüsî nimet olduğu gibi, aklımız ve hâfızamız da birer enfüsî nimettirler.
O halde, el, dil, böbrek, kan, ilik, hücre, atom gibi inanın bedenine takılan bütün özelliklerin tamamı birer nimet olduğu gibi; akıl, kalp, sevgi, merhamet, endişe gibi ruhuna takılan bütün özellikler de birer nimettir.
Afakî nimeler, insanın dışında olan ve onun ihtiyaçlarını karşılayan haricî nimetlerdir. Bunlara örnek olarak da ziya, hava, ses gibi, etrafımızı saran nimetlerden, göklerde, kainatta serilen bütün nimetlerdir.
Bu ikinciler birincilerin görev yapması için şart olan nimetlerdir. Yani, ziya olmasa göz bir iş göremez, hava olmasa kulak bir şey işitemez.
O halde bu afakî nimetler ve enfüsî nimetlerin tamamı Cenab-ı Hakk’ın insana birer ihsanıdırlar ve hepsi birden Allah’ın birliğine şehadet ettikleri gibi, bu kainat içinde insana verilen değerin de bir göstergesidir.
Üçüncüsü, umumi ve hususi nimetler.
İnsana verilen nimetler iki türlüdür:
1. Hususi nimetler.
2. Umumi nimetler.
Mesela: İnsanın sofrasındaki yemek hususi bir nimettir. Evladı hususi bir nimettir. Giydiği elbise hususi bir nimettir. İçinde oturduğu evi hususi bir nimettir. Bu nimetler ona has kılınmış ve bütün menfaati ona tahsis edilmiştir.
Bir de umumi nimetler vardır. Bu umumi nimetlerden o da istifade eder. Ancak başkalarının da istifadesi vardır. Veya ona verilenin aynısı başkasına da verilmiştir.
Mesela: Güneş umumi bir nimettir. Ben Güneş'ten faydalanırım. Beni ısıtır ve aydınlatır. Ancak faydası sadece bana mahsus değildir. Bütün insanlar ondan faydalanır. Hava umumi bir nimettir. Ben havayı solurum, hayatımın devamını sağlar. Ama sadece bana ait değildir. Bütün insanlar ondan faydalanır. Su umumi bir nimettir. Ben suyu içerim, beni hayata bağlar. Ancak yağmurun yağdırılması sadece benim için değildir. Bütün insanların onda menfaati vardır.
Bir de hepimizde bulunan umumi nimetler vardır. Hepimizin gözü var, kulağı var, eli var, ayağı var ve hakeza. Bu gibi cihazlar ve duygular hepimize verilmiş umumi nimetlerdendir.
Hususi nimetlere nasıl şükür etmek gerekiyorsa, umumi nimetlere de öyle şükür etmek gerekir. Umumun ondan faydalanması veya o nimetin herkeste olması, onu nimet olmaktan çıkarmaz. Evet;
- Güneş bize bir soba ve lamba yapılmış; Ay kandilimiz, yıldızlar dünya evimizin mumları olmuş...
- Yeryüzü bize bir beşik yapılmış; gökyüzü, evimizin damı olmuş...
- İnekler, keçiler, koyunlar süt fabrikası olmuş...
- Zehirli bir böcek bizim için balı yapıyor; elsiz bir böcek ipeği dokuyor...
- Ağaçların dalı âdeta rahmetin eli olmuş; toprak kaynamış kazan olmuş, içinde her türlü bitki pişmiş...
- Denizler taze et ambarı olmuş; dağlardan pınarlar fışkırtılmış; bulut sünger olup suyunu boşaltmış...
- Demek ki, husus ve umumi bütün nimetler önümüze serilmiş, bunları saymakla bitiremeyiz.
O hâlde, ayetin sonundaki “Şüphesiz insan çok zalimdir, çok nankördür.” diye ifade edilen zalim ve nankörlerden olmamak için iman, ibadet, takva, amel, şükür... ile mükellef olduğumuzu unutmayalım ve ona göre hareket edelim.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Hiç kimse, kendi ameline karşılık, cennete girmeye hak kazanamaz, diye bir hadis var mıdır?
- Allah’ın nimetini hor görmemek için ne yapmalı?
- "Beş yüz sene ibadet eden adam ameliyle cennete girmek istiyor, ancak başaramıyor." anlamında bir hadis var mıdır?
- Allah kulunu, mahlukatı sevmiş de yaratmış ne demektir? Nasıl anlamalıyız?
- NİMET
- Allah kullarını niçin seviyor?
- Aza kanaat etmeyen çoğu bulamaz, sözü hadis midir, atasözü müdür?
- Maide suresi 6. ayetini nasıl anlamalıyız?
- Kafirlerin refah içinde olması nasıl açıklanabilir?
- Niçin şükrediyoruz, neden şükretmemiz gerekir?..