Hz.Aişe'nin hayatı ve fazileti hakkında bilgi verir misiniz?
Değerli kardeşimiz,
Ümmü'l-mü'minîn Âişe bint Ebî Bekr es-Sıddîk el-Kureşiyye (ö. 58/678) Hz. Ebû Bekir'in kızı ve Hz. Peygamberin hanımı.
Babası Ebû Bekir b. Ebû Kuhâfe, es-Sıddîk lakabıyla tanındığı için kendisine Âişe es-Sıddîka (es-Sâdıka) binti's-Sıddîk denilmiştir. Annesi, Kinâne kabilesinden Ümmü Rûmân bint Âmir b. Uveymir'dir.
Babası Resûl-i Ekrem ile daha önce hicret ettiği için aynı yıl (622) annesi, ağabeyi Abdullah, kız kardeşi Esma, Hz. Peygamber'in hanımı Sevde, kızları Fâtıma ve Ümmü Külsüm ile birlikte Medine'ye hicret etti. Önceleri Medine'nin havasına alışamadığı için babası gibi rahatsızlandı. Hicretin 2. yılı Şevval ayında Hz. Peygamber'le evlendi.
Hz. Âişe Resûl-i Ekrem ile evlendikten sonra, üstün bir mevkie ve haklı bir şöhrete ulaştı. Uhud Gazvesi'nde sırtında su taşıma, haber toplama ve yaralılara bakma gibi geri hizmetlerde çalışmıştır. Hendek Savasında ise Benî Harise kabilesinin kalesinde Sa'd b. Muâz'ın annesiyle birlikte bulunmuştur. Hudeybiye Musâlahası'na da katılmış, Hayber'in fethinden sonra Hz. Peygamber diğer hanımlarıyla birlikte ona da bir miktar hisse ayırmıştır. Hz. Ömer Hayber Yahudilerini Filistin taraflarına sürdüğü zaman, Hz. Peygamber'in hanımlarını Hayber'deki hisselerini mahsul veya toprak olarak almakta serbest bırakmış, Hz. Âişe toprak almayı tercih etmiştir. Mekke fethi için hazırlıklara başladığında, seferin ne tarafa olacağını herkesten gizleyen Hz. Peygamber bunu sadece Âişe'ye bildirmiş, Hz. Ebû Bekir bu hazırlığın Mekke için olduğunu kızından öğrenmişti. Hicretin 10. yılında yapılan Veda Haccına diğer ümmehâtü'l-mü'minîn ile birlikte katılmıştır.
Hz. Âişe'nin iştirak ettiği en mühim seferlerden biri, hicretin 5. yılı (bazı kaynaklara göre 6. yıl) Şaban ayındaki Benî Mustalik Gazvesi'dir. Hz. Peygamber sefere çıkarken Hz. Âişe'yi de yanına almış, savaş sonrası Medine'ye dönülürken ordunun konakladığı bir yerde Hz. Âişe devesinden (mahmil) inip bir ihtiyacını gidermek için ordugâhtan biraz uzaklaşmış, dönüşünde boynundaki gerdanlığın düştüğünü farketmişti. Gerdanlığı aramaya çıktığı sırada onun mahmude olduğu düşünülerek orduya hareket emri verilmişti. Hz. Âişe geri dönünce konak yerinde kimseyi bulamadı ve kendisini almaya gelecekleri ümidiyle beklemeye başladı. Ordunun artçısı Safvân b. Muattal Hz. Âişe'yi görünce onu devesine bindirip orduya yetiştirdi. Bu savaşa katılmış olan münafıkların reisi Abdullah b. Übey b. Selûl, Hz. Âişe aleyhine iftira ve dedikoduya başladı. Bazı Müslümanlar da onun bu çirkin iftirasına alet oldular. Hz. Peygamber ve Âişe'nin ebeveyni dedikodular sebebiyle çok üzüldüler. Savaş dönüşü bir ay kadar hastalanan Hz. Âişe, kendisine yapılan bu iftirayı çok sonra tesadüfen öğrendi. Hz. Peygamber'den izin alıp babasının evine gitti ve üzüntüsünden günlerce ağlayıp ıstırap çekti. Nihayet Nûr süresinin 11-21. âyetleri nazil oldu ve Allah Teâlâ yapılan dedikoduların tamamen asılsız olduğunu ve Aişe'ye iftira edildiğini bildirdi.
Hz. Peygamber hicretin 11. yılı Safer ayının son haftasında rahatsızlanınca, diğer hanımlarının iznini alarak Hz. Âişe'nin odasına geçti ve mübarek başı onun kucağında olduğu halde vefat etti ve onun odasına defnedildi. Hz. Âişe, Peygamber hanımlarının başkalarıyla evlenmelerini yasaklayan Kur'an hükmüne uyarak bir daha evlenmedi. Hz. Peygamber'den sonra kırk yedi yıl daha yaşadı, 17 Ramazan 58 Çarşamba gecesi, vitir namazını kıldıktan sonra Medine'de vefat etti. 56, 57 veya 59 yıllarında 19 veya 13 Ramazan'da vefat ettiği de rivayet edilmiştir. Ölümü Medine'de büyük bir üzüntüyle karşılanmış, cenazesi aynı gece kaldırılmıştır. Kadınlar da dahil olmak üzere Medine ve civanndaki bölgelerde yaşayan bütün halk geceleyin Cennetü'l-Baki'a gelmiş, cenaze namazı mezarlığın ortasında Medine vali vekili Ebû Hüreyre tarafından kıldırılmış, vasiyeti üzerine Bakî'a defnedilmiştir. Onu kabre erkek ve kız kardeşlerinin çocukları koymuşlardır.
Hz. Aişe yetişmesini ve şahsiyetinin olgunlaşmasını Peygamber evinde tamamlama imkânı buldu. Çocuğu olmadı. Bununla birlikte, Araplarda anne ve babaların büyük erkek çocuğun adını künye olarak almaları âdeti sebebiyle bir künyesi olmadığına üzüldüğünü söyleyince. Hz. Peygamber ona kız kardeşi Esmâ'nın oğlu Abdullah b. Zübeyr'e nisbetle "Ümmü Abdullah" künyesini vermişti. Hz. Peygamber onu çok sevdiği için kendisine Ayşe, Uveyş ve Âiş diye de hitap ederdi. Ayrıca beyaz tenli olmasından dolayı Hz. Aişe'ye Humeyrâ denildiği, kendisine Hz. Peygamber'in bu şekilde hitap ettiği de rivayet edilmiştir. Hz. Ali bir hadis rivayetinde ondan “Resûlullah'ın sevgilisi” diye söz etmiş, tabiînden Mesrûk ise Hz. Aişe'den rivayet ettiği hadislerin senedinde, “Allah'ın sevgilisinin sevgilisi, semadan inen âyetle temize çıkan” ifadesini kullanmıştır.
Hz. Âişe ile Hz. Peygamber arasındaki aile bağı sevgi, anlayış ve hürmet esası üzerine kurulmuştur. Kendisine büyük yakınlık ve sevgi gösteren Hz. Peygamber ile koşu yaptığı, onun omuzuna dayanarak Mescid-i Nebevi’de mızraklarıyla savaş oyunları oynayan Habeşliler'i seyrettiği ve Hz. Peygamber'e nazlanmaktan hoşlandığı bilinmektedir. Hz. Peygamber de onunla bir arada bulunmaktan, bilhassa gece seyahatlerinde kendisiyle sohbet etmekten, davetlere onunla birlikte katılmaktan, sorularına cevap vermekten pek memnun olurdu.
Esasen Hz. Âişe zekâsı, anlayışı, kuvvetli hafızası, güzel konuşması, Kur'ân-ı Kerimi ve Hz. Peygamber'i en iyi şekilde anlamaya çalışması gibi vasıfları sayesinde Hz. Peygamber'in yanında müstesna bir mevki kazandı. Hz. Peygamber onun kabiliyetlerinin gelişmesine yardım edince baba evindeki eğitimi, vahyin aydınlattığı Peygamber evinde daha da gelişti, olgunlaştı ve derinleşti. Bilemediklerini, anlayamadıklarını, eksik ve yanlışlarını, hatta Kur'an ile Hz. Peygamber'in hadisleri arasındaki kendi anlayışına göre farklılık arzeden hususları Hz. Peygamber'e sormak ve onunla müzakere etmek gibi güzel bir alışkanlığı vardı.
Hz. Peygamber, hanımları arasında Hz. Hatice'den sonra en çok onu sevmiş, dünyada en çok kimi sevdiği sorusuna karşılık olarak onun adını vermiş ve bu sevgisini dile getirmiştir. Hanımları içinde yalnızca Âişe ile birlikte bulunduğunda kendisine vahiy geldiğini açıklaması, onun diğer hanımlarından daha faziletli olduğunu ve Hz. Peygamber'in ona duyduğu sevginin Zehebi’nin dediği gibi ilâhî kaynağa dayandığını göstermektedir.
Ev işlerini kendisi yapardı. Hz. Peygamber ile beraberken onunla sohbet eder ve nafile ibadet ile meşgul olurdu. Hz. Peygamber'e karşı beslediği derin sevgi yanında ona itaat ve emirlerine dikkat etmekle de temayüz etmişti. Geceleri namaz kılar, günlerinin çoğunu oruçla geçirirdi. Kimsenin aleyhinde konuşmayı sevmezdi. Kanaatkar, mahviyetkâr, mütevazi aynı zamanda vakur ve cömert idi. Öksüz ve fakir çocukları himayesine alır, onların terbiye ve yetiştirilmesine itina eder, sonra da kendilerini evlendirirdi.
Birçok köle ve cariyesini azat etmiştir; bazı rivayetlerde sayıları altmış iki olarak zikredilen bu azatlılardan bir kısmı ilim ve hadisle meşgul olmuştur. Hz. Peygamber'in diğer hanımlarıyla, kızı Fâtıma, Hz. Ali ve diğer sahâbîlerin faziletlerine dair birçok hadisi rivayet etmek ve onları ümmete tanıtmak suretiyle âlicenap olduğunu da göstermiştir.
Hz. Peygamber vefat ettiği zaman çok genç olmasına rağmen Kur'ân-ı Kerîm'i ve Hz. Peygamber'in sünnetini en iyi bilen, anlayan ve muhafaza eden sahâbîlerin başında yer alır. O hem baba evinde, hem Peygamber'in yanında zekâsı, anlayış kabiliyeti, öğrenme arzusu, kuvvetli hafızası, aşk ve imanı sayesinde en iyi şekilde yetişti ve başkalarına nasip olmayan bilgiler edindi.
Arap dilini maharetle kullanması yanında Arap şiirini de çok iyi bilirdi. Lebîd'in birçok beyti, Kâ'b b. Mâlik'in hemen bütün kasideleri, Hassan b. Sabit ve Abdullah b. Revâha'nın manzumeleri onun ezbere bildiği şiirler arasında yer alır. Kur'an ve hadisin anlaşılması için olduğu kadar Arap dili bakımından da şiirin önemine işaret ederek, “Çocuklarınıza şiir öğretiniz ki dilleri tatlansın.” derdi.
Hz. Âişe, fesahat ve belâgatıyla da ünlü bir hatip olduğu için, konuşması insanlara çok tesir ederdi. Babasının vefatı üzerine kabri başında yaptığı dua, Cemel Vak'asındaki hutbesi ve bazı mektupları, onun edebî kabiliyetini gösteren şaheser örneklerdir. Ayrıca Arap tarihi, ensâb ilmi, Câhiliye çağının içtimaî vaziyeti, örf ve âdetleri hakkında geniş bilgi sahibi idi. Şiir ve edebiyat ile tarih ve ensâbı, bu konularda ihtisas derecesinde bilgi sahibi olan babası Hz. Ebü Bekir'den öğrenmişti. Ahlâk ve davranışlarında olduğu gibi ilme merakı bakımından da babasına benzemişti.
Hz. Peygamber'den aldığı feyiz sayesinde İslâm esaslarının en mümtaz öğreticisi oldu. Kur'ân-ı Kerîmi tefsir etti. Sünnet-i nebeviyyeyi nakl ve şerhetmekle kalmadı, aynı zamanda onun doğru anlaşılması hususunda ilmî tenkit zihniyetini ortaya koydu. Küçük yaşından itibaren Kur'an'ı ezberlemeye başlamış, âyetlerin kıraat tarzını iyice öğrenmişti. Bilhassa Medine'de nazil olan âyetlerin nüzul sebeplerini, delâletlerini, tahlil ve değerlendirmelerini ve her âyetle nasıl istidlal edilip ahkâm çıkarılacağını çok iyi bilirdi. Kur'an'ı en iyi anlayanlardan biriydi. Sünneti de çok iyi anlamış olan Hz. Âişe, hadislerden istinbât ve kıyas suretiyle yeni hükümler çıkardı. Onun ictihad ve fetvaları, kendisinin bir fakih ve müctehid olarak kabul edilmesini sağladı. Hz. Peygamberin ashabı arasında çok sayıda fetva vermesiyle meşhur olan yedi kişiden biri de Hz. Âişe'dir. Birçok fıkhı mesele yanında usûl-i fıkıh, hikmet-i teşri ve bilhassa ferâiz sahalarında derin bir kültür ve anlayışa sahipti. Talebelerinden Küfe fakihi Mesrûk'un söylediğine göre ashabın büyükleri ferâize dair meseleleri hep ondan sorarlardı. Hadis ve fıkıh kaynaklarında onun bazı sahâbîlerden farklı fetvalarının geniş yer tuttuğu görülür. Tabiîn devrinin birçok hukukçusu, yüksek seviyedeki hukuk bilgisinden faydalanmak üzere kendisiyle ilmî istişarelerde bulunmuştur. İslâm hukuku sahasındaki görüşleri yeğenleri Kasım, Urve ve diğer talebeleri tarafından nakledilmiştir.
Kuvvetli hafızası sayesinde Hz. Peygamber'in hadis ve sünnetinin daha sonraki nesillere ulaştırılmasında emsalsiz hizmetler ifa etti. Rivayet ettiği hadislerin sayısı 2.210'dur. Bunlardan Buhârî ve Müslim'in Sahîhlerinde rivayet ettikleri iki yüz doksan yedi hadisin yüz yetmiş dördü her iki eserde, elli dördü yalnız Buhârî'de, altmış dokuzu da yalnız Müslim'de yer almaktadır. O hem Hz. Peygamberin diğer hanımlarından, hem de Ebû Hüreyre, Abdullah b. Ömer ve Enes b. Mâlik dışında diğer bütün sahâbîlerden fazla hadis rivayet etmiş olan tek kadındır. Binden fazla hadis rivayet eden ve “Müksirûn” diye adlandırılan yedi sahâbînin dördüncüsü oldu. Rivayet ettiği hadislerin çoğunu, doğrudan doğruya Hz. Peygamber'den nakletmiştir. Rivayet ettiği hadislerin sebeb-i vürüdunu ve delâletlerini beyan eder, ayrıca Kur'ân-ı Kerîme muhalif bir unsur ihtiva edip etmemesi bakımından onları incelemeye tâbi tutar, bazı sahâbîlerin rivayet sırasında yaptıkları hataları düzeltirdi. Bir kısım hadislerin baş veya son taraflarının, yahut esbâb-ı vürûdunun iyi bilinmemesinden kaynaklanan hataları düzeltirken “Yanıldı”, “Unuttu”, “Hadisin baş tarafını nakletmeyip sonunu nakletti” gibi ifadeler kullanarak, İslâm dünyasında tenkit zihniyetinin gelişmesine öncülük etti.
Hz. Âişe'nin naklettiği hadislerin muhtevaları incelendiğinde, başta Resûlullah'ın peygamberliği, aile hayatı, günlük yaşayışı, savaşları, Veda haccı, vefatı ve ahlâkı olmak üzere, Câhiliye çağı tarihi, kadınlara dair hükümler, Mekke ve Medine devirlerindeki Müslümanların çeşitli faaliyetleri, ibadetler ve ibadetler tarihi, rü'yetullah, gaybın bilinmesi, kıyamet, ölüm ve âhiret hayatına dair bazı kelâmı mesele ve haberleri ihtiva ettiği görülür.
Hz. Âişe'nin en belirgin özelliklerinden biri de İslâm dininin esaslarını anlatmak hususundaki faaliyetleridir. Hz. Peygamber'den sonra onun evi, kadın erkek, büyük küçük birçok kimsenin huzuruna gelip kendisini dinlediği, varsa sorusunu sorup cevabını aldığı bir ilim ve irfan ocağı oldu. Ashaptan bazılarının vefat etmiş olması, birçoğunun da fetihler sebebiyle muhtelif bölgelere gitmesi sonucunda Medine'de çok az sahâbî kalmıştı. Hz. Âişe'nin varlığı sayesinde, “Peygamber şehri Medine” ilim merkezi olmaya devam etti. Bu şehirde onun yıllarca süren eğitim ve öğretim faaliyetleri sonunda İslâm ilimlerinin temellerinin atılması ve ilmî hareketin gelişmesi yanında, hadis ve fıkıh sahalarında Medine ekolü teşekkül etti.
Hz. Âişe, yalnızca şifahî sorularla değil aynı zamanda muhtelif şehir ve bölgelerde yaşayan Müslümanların mektupla sordukları sorulara da cevaplar vermiştir. Böylece hadislerin ve bazı fıkhî meselelerin yazılmasına da öncülük etmiş oldu. Diğer taraftan 23 yılından vefatına kadar her yıl hac için Mekke'ye gittiğinde, muhtelif yerlerden gelenlerin kendisini çadırında ziyaret etmelerine ve soru sormalarına izin verdi. Hz. Peygamber zamanından başlamak üzere kadınların eğitim ve öğretimiyle çok yakından meşgul oldu; çevresinde ders dinleyen ve hadis nakleden birçok kız ve kadın yer aldı. Böylece o hem bizzat, hem de yetiştirdiği öğrencileri ile İslâm dünyasında kadınların ilimle meşgul olmaları gerektiğini, hiçbir tereddüde meydan vermeyecek şekilde göstermiş oldu.
Onun hayatı ve şahsiyeti ile rivayet ettiği hadisler, istidrâkleri, fetvaları, siyasî faaliyetleri hakkında tefsir, hadis ve fıkıh külliyatı, siyer ve megazî, tarih ve tabakat. şiir ve edebiyat kitaplarında pek çok vesika ve geniş bilgi bulunmaktadır. Hz. Peygamberin hanımları hakkında yazılmış müstakil eserler de dikkate alınırsa, Hz. Âişe'nin biyografisi için başvurulması gereken kaynakların çok zengin olduğu görülür.
(bk. Diyanet İslam Ansiklopedisi, Aişe Md.)
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- ÂİŞE (r.a.) AYŞE
- “Ya Ali, ileride Aişe ile savaşacaksın. Sen haklısın, fakat ona iyi davran.” anlamında bir hadis rivayeti var mıdır?
- Âişe bint-i Ebî Bekir (r.anha)
- CEMEL VAK'ASI
- PEYGAMBERİMİZİN, EV HALKINI MEKKE`DEN GETİRTMESİ
- Hadislerin birçok raviden geçtiğini dikkate alırsak, hadislere neden güvenelim ve neden hadis inkarcılığı yapmayalım?
- Allah Teâlâ'nın ayet indirerek masum olduğunu bildirdiği Hz. Ayşe validemiz hakkında, münafıkların çıkardığı ve tarihe "İfk Hadisesi" diye geçen iftira olayı nasıl olmuştur?
- İFK HÂDİSESİ / İftira Olayı
- Peygamberimiz'in (s.a.v.) Hz. Âişe ile düğünü ne zaman yapılmıştır?
- Hz Aişe annemiz, Hz. Hatice annemizi kıskanmış mıdır?