CAMİLERİMİZ VE ÖNEMİ
Aziz ve Muhterem Müslümanlar!
İçinde yaşadığımız şu ihtiyar dünya geçici bir misafirhane, mü'minler için bir ibadethane, zikirhâne ve bir mescid hükmündedir.
Kâinat mescid-i kebîrinin bu köşesinde her şey Allah'ı zikir ve teşbih ederken, insanların gaflet içinde ömür sürmeleri, yaratılış gayesinden uzak yaşamaları, sonsuz hayatı kaybetmelerine sebep olabilir.
Bizleri halkeden Allah, ibadet için yaratmıştır. İbadet yerlerimiz de başlıca mescid ve câmilerimizdir.
Camiler, içlerinde huzur ve huşu ile gönül birliğiyle, omuz omuza, diz dize, bütün mü'minler bir tarağın dişleri gibi eşit olarak, genç ihtiyar, âmir memur farkı gözetilmeden belli bir maksat için Allah'a yöneldiğimiz kudsî mâbedlerimizdir
Camilerimiz, balık suya ne kadar muhtaçsa, en az o kadar muhtaç olduğumuz hayat kaynağımızdır.
Ruhumuzun gıdâlandığı, temiz manevî havalar teneffüs ettiği, manevî kazançlar elde ettiği saadet ve hakikî huzurevlerimizdir.
Camilerimiz, inanan insanları biraraya getiren, kalpleri ve dilleri "Lâilâhe illallah, Muhammedürrasûlullah!" cümlesinde birleştiren, birlik ve beraberliğimizi daima canlı tutan, burcu burcu İslâm kokan, tekbir sadâlarıyla çınlayan, mü'minleri sevindiren, maneviyatlarını kuvvetlendiren, münkirleri ve din düşmanlarını korkutan kurtuluş kalelerimizdir.
Camilerimiz, toplum hayatımızın temel taşlarıdır, ilim ve irfan mekteplerimiz, Kur'ân ve îman medreselerimizdir.
Camilere giderek günde beş defa Allah'ın huzurunda toplanan Müslümanlar her konuda birlik ve beraberliklerini devam ettirebilirler.
Camilerimiz ihtilâfa mânidir. İslâmî hayatımızda huzur ve saadeti, emniyet ve asayişi temine vesiledir.
Camilerimiz, İslâm kardeşliğinin, îman kahramanlığının tâlim ve tahkim edildiği muhkem kalelerimizdir.
Bir ülkenin Müslüman ülkesi olduğunu camiler, minareler haykırır.
Hürriyetimizin kapısı, istiklâlimizin simgesi, hayatımızın can damarı câmilerimizdir.
Necip milletimiz, aziz ecdadımız, îmanlarından aldıkları kuvvetle dünya ve âhiretlerini kazanmışlar; âhirette kendilerini kurtaracak çok kıymetli eserler bırakıp gitmişlerdir.
Aziz Mü'minler!
Bugün yeryüzünde yüzbinlerce cami ve mescid vardır.
Bütün bunların mihrabı, kıblesi Mekke-i Mükerreme'deki Kabe'dir.
Bu kapıyı ilk olarak açan Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Efendimiz (asm)'dir.
Mekke-i Mükerreme'den Medîne-i Münevvere'ye hicretle İslâm'da mescid tarihi başlamıştır.
Efendimiz ilk mescidi Küba'da, daha sonra Medine'de inşa etmiş; bizzat çalışıp taş ve kerpiç taşıyarak her şeyden evvel Medîne mescidini tamamlamıştır.
Sonraları İslâm dini nereye girmişse Müslümanlar orada bir mescid yapmışlar, onların tapusunu İslâm adına tascil etmişlerdir.
Onları bu işe teşvik eden Cenab-ı Hakk'ın şu emridir:
"Allah'ın mescidlerini sadece Allah'a ve âhiret gününe inanan, namaz kılan, zekât veren ve ancak Allah'tan korkan kimseler tamir ederler. İşte onlar doğru yolda olanlardır." (Tevbe, 9/18)
Kâinatın Efendisi de bu güzel hizmete, mü'minleri irşad eden hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurur:
"Kim Allah için bir ev inşâ ederse (mescid yaparsa) Allah da cennette onun için bir ev yapar."
"Cemaatla kılınan namazın sevabı, yalnız başına kılınan namazdan 25 veya 27 derece daha fazladır."
Zira Allah'ın rahmeti cemaat üzerinedir. Zaman cemaat zamanıdır. Cemaatten ayrı kalan, zarardadır.
İslâmiyet cemaat dinidir. İyiliği emretmek, kötülükten nehyetmek gibi herkesin yapmak zorunda olduğu vazifelerin en güzel tatbik yeri camilerdir.
İslâm'ın doğuşunda birbirine düşman olan millet ve kabileleri, dağınık insanları birleştiren, kaynaştıran, bir vücudun azaları gibi birbirine bağlayan müesseseler mescidlerdir.
Sevgili Peygamberimiz (asm) ve O'nun ashabı (r. anhüm) zamanlarının çoğunu Mescid-i Nebevî'de geçirmişler ve işlerinin çoğunu mescidde görmüşlerdir.
Asr-ı saadette mescidler hem mâbed, hem millet meclisi işini görürdü; İslâm devletiyle alâkalı kararlar oralarda alınırdı.
Maddî ve manevî müşkiller orada hallolurdu. Saadet asrının ulaşılmaz insanları orada yetiştirilmişti.
Aziz Kardeşlerim!
Camilerde günde beş vakit namaz için toplanmak, bir tek imamın arkasında saf saf dizilmek, bir tekbir sesiyle Allah için eğilmek, Allah için kalkmak, îman kardeşliği duygularının en parlak ifadesidir.
Bu sükûnet, huzur ve saadet ancak namazda ve camide mevcuttur.
Allah emrettiği için başlarını yere koyan mü'minler itaatta zirveye yükseliyorlar.
Cennet bahçeleri olan camiler Allah'ın evleri, mü'minler de onun misafirleridir. İhlâs ile kim ne isterse Allah verir. İsteyen kulunun elini boş çevirmez!
Son olarak şunu hatırlatmak istiyorum:
Yeni camiler yapmak, eskileri korumak, camilerde cemaat olmak, Müslümanların işi ve vazifesidir.
Camilerde cemaat olacak neslin yetişmesi için kurslar, mektepler, medreseler açıp îmanlı, ibadetini yapan, faziletli gençler yetiştirmek sizler gibi şuurlu ve îmanlı mü'minlerin vazifesidir.
İstikbale ümitle bakıyoruz. Türkiye'miz İslâm'ın merkezi, âlem-i İslâm'ın da ümit kaynağıdır.
Dünyaya dağılan Müslüman milletimiz, işçilerimiz ve talebelerimiz Avrupa ve Amerika'da camiler yapmışlardır. Her taraftan ezan sesleri duyulmakta, bâzı kiliseler camiye çevrilmektedir.
İslâm dini âlemlere rahmet, bütün insanlığa saadet getirmiştir. Dünya ona muhtaçtır, onu arıyor.
İslâm'ı yaşayarak bütün dünyaya örnek olmak bu zamanda manevî bir cihaddır.
Dinimizin temeli olan ezan seslerine kulak verelim!
Çocuklarımızı da yanımıza alarak namaza, camiye, cemaata koşalım!
Kurtuluşumuz buna bağlıdır, unutmayalım!