Halife Ömer Hanımıyla Halkın Hizmetinde

Müslüman bir yönetici halkına nasıl bir gözle bakar, kendini onlara hizmet açısından ne ölçüde sorumlu tutar? Halkın ihtiyaçlarını nasıl karşılama titizliği içinde olur; yoksula, yetime ihtiyaç sahiplerine, hatta onların çocuklarına ne türlü bir bakım mecburiyeti hisseder?


Hem de lafla, sözle değil bizzat fiille, hizmetle.

Buyurun birlikte okuyalım olayı.

Şibli, bu olayı Sadr-ı İslâm Hazreti Ömerde şöyle anlatmaktadır. Özetleyerek arz ediyorum.

* * *
Halife Hazreti Ömer geceleri teftişe çıkardı. Medinede nelerin yaşanıp nelerin yaşanamadığını anlamaya çalışırdı. Bir gece yine âdeti olan teftişte şehrin kenarında bir çadır gördü. Önünde ateş yanan çadıra yaklaştığında ateşin başında da bir gencin oturduğunu anlayınca yaklaşıp selam vererek yanına oturdu. Kendisini tanımayan adamla konuşmaya başladı. Adam hem ateşi söndürmemeye çalışıyor, hem de sık sık çadırın içine doğru kulak kabartıyordu. Halife olanlardan bir şey anlamaya çalışırken içeriden bir ses geldi:

– Müjde müjde, bir oğlan çocuğun dünyaya geldi!


Meğer evde doğum olacakmış, adam komşu kadınları çağırmış, doğumu yaptırmaları için gelen kadınlar içeride olduğundan kendisi de çadırın kapısında yaktığı ateşin ışığında bekliyormuş. Sık sık kulak kabartış sebebi bundanmış.


Hazreti Ömer durumu öğrenince yoksul adamın en âcil ihtiyacını tespit ederek hemen oradan ayrılmış. Doğruca evine gelip hanımı, Efendimiz (sav)in torunu, Hazreti Fatımanın da kızı Ümmügülsüme seslenmiş:

– Ey Resulullahın aziz torunu, yoksul bir adamın yeni doğum yapmış hanımına nelerin lazım olduğunu sen bilirsin, onları sen tedarik et, ben de bir çuval un alayım sırtıma, doğruca şehrin çıkışındaki bir çadırda yaşayan bu aileye yardım edelim.


Ümmügülsüm, doğumda lazım olan şeyleri hazırlar, halife de sırtına bir çuval un yüklenir, gecenin karanlığında doğruca adamın çadırına varırlar. İçeriye giren Ümmügülsüm, hanıma gereken yardımları yapar, adam da ateşin başında kendisine böyle beklenmedik anda yardım yapanın hangi hayır sahibi olduğunu anlamakta güçlük çektiği sırada çadırdan seslenen Ümmügülsüm:

– Ey müminlerin emiri, hanım da çocuk da çok sağlıklı, merak edecek bir şey yok, deyince adam kendisine yardım edenin Halife Hazreti Ömer olduğunu anlayarak heyecanlanıp ayağa kalkmak isterse de halife:

– Hiç ayağa kalkmaya gerek yoktur, der ve ilave eder:

– Yöneticinin görevi, ihtiyaç sahiplerini tespit edip yardımına koşmaktır. Ben görevimi yapmaya çalıştım, geç kalmışsam Rabbim beni affetsin.


Bundan sonra çadırda yaşayan yoksul adama şu tenbihte bulunur:

– Yarın gel, çocuk yardımını al, masum yavruyu bakımsız bırakma!

İlave eder:

– Yoksula yardım, devletin görevidir.


* * *
Siz söyleyin, bu olaylar neler söylüyor bizlere?


Nasıl bir yönetici anlayışı sunuyor çağımıza ve bize?

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Okunma sayısı : 5.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun