Tefsirlerde geçen Kaf Dağı hakkında bilgi verir misiniz?

Tarih: 18.01.2007 - 13:34 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Kaf Dağının var olup olmadığı meselesi Kaf Sûresinin ilk âyetinin tefsirlerinde yer almaktadır. Bilindiği gibi, "Kaf" Kur'ân'da İslâm elifbasının 21. harfi gibi yazılmaktadır ve asıl mânâsı Allah ve Resulü tarafından bilinen hurûf-u mukattaalardan birisidir. Bütün hurûf-u mukattaalarda olduğu gibi, müfessirler "Kaf" üzerinde de çeşitli tefsirlerde bulunmuşlardır. Bu hususta, hem önceki müfessirlerin izahlarına, hem de zamanımız müfessirlerinin açıklamalarına baktığımız da meselenin üzerinde ne nispette, hangi seviyede durulduğunu bir nebze olsun göreceğiz.

Ömer Nasuhi Bilmen şu izahı getirir:

"İkrime ve Dah-hak'a göre bu (Kaf) yeryüzünü her taraftan muhit olan yeşil ve zümrütten müteşekkil bulunan pek muazzam bir dağın ismidir, gökteki yeşil renk bundan husule gelmektedir. Vakıa Cenab-ı Hak öyle bir dağı yaratmaya da, âmenna kadirdir, fakat onu yaratmış olduğu sabit değildir. Küre-i arzın her tarafında gezip dolaşanlar vardır, öyle bir dağa tesadüf edilmemiştir. Bunun mevcudiyeti şehadet-i hissiye ile sabit değildir. Maamafih, bu dağı dünya etrafındaki bahr-i muhiti (okyanusu) kaplayan bir küre-i nesîmiden ibaret olmalıdır, diye te'vil edenler de vardır. Velhasıl, hepsi de kudret-i İlâhiyeye nazaran mümkündür. Biz, bu hususta kafi bir delil bulunmadıkça bunu ilm-i İlâhiye havale ederiz. İhtiyata muvafık olan da budur."1

Meseleye müfessir Âlûsî'nin izahlarına yer vererek başlayan Elmalılı Hamdi Yazır özetle şöyle der:

"Karafî, Kaf Dağının var olmadığını söylemiş ve buna delil olarak da 'Delili olmayan şeye inanmak caiz değildir.' demiştir. İbni Hacer-i Heytemî ise, diğer rivayetleri ileri sürerek ona itirazlarda bulunmuştur. Ben de Karafi'nin dediği gibi, his şehadetiyle Kaf Dağının bulunmadığını kabul ediyorum. Çünkü dünyanın her tarafını kaç defalar katettiler, öyle bir şeyi görmediler."

Elmalılı'nın kendisi de şu izahı getirir:

"Bizce insaf, rivayetleri tekzip etmek değil, bir tevcihi sahih bulmaktadır. Gerçi bu hususta Peygambere (a.s.m.) kadar ulaşan bir hadis yoktur, fakat bir kısım ulemanın kanaatlerini gösteren yaygın bir telâkki vardır. İbni Cerir ve İbni Münzir'in rivayetlerine göre, İbni Abbas (r.a.) şöyle demiştir:

"Allah Teâlâ bu arzın arkasından onu kuşatan bir deniz, onun arkasında bir dağ yaratmıştır, ona Kaf denir. Dünya seması onun üzerine sarkmaktadır..."

Demek ki, "Kaf" yerküreyi kaplayan okyanusu kuşatmıştır. Bu ifadeye göre Kaf Dağı denilen şey küre-i nesim olmuştur. Zira biz biliyoruz ki, Arzı etrafında kaplayan bir okyanus vardır. Okyanusu da küre-i nesim kaplamıştır. Ve dünya semasının etekleri bu küre-i nesim üzerindedir. Bizim gök tabir ettiğimiz "zümrüt" gibi "göklük" buradan gelmektedir. İbni Münzir'in, Ebu'ş-Şeyh'in, Hâkim'in, İbni Merduye'nin Abdullah bin Büreyde'den rivayetlerinde, "Kaf, dünyayı kuşatan zümrütten bir dağdır ki, semânın etekleri onun üzerindedir." diye ifade edilmesi de güzel bir teşbihtir ve bu rengi teyit eder. Buna dağ denilmesi de, yuvarlak olmasıyla ufuk üzerinde yükselmesi ve azameti yahut bir kaynak ve mahzen olması ciheti olmak gerektir. Bununla beraber İbni Ebiddünya'nın ve Ebuşşeyh'in tahriçlerinde, Kaf yalnız dünyayı değil, âlemi kuşatan bir şey olduğu ifade edilmiş ve damarlarının dünyanın içine kadar indiği ve zelzeleler onun damarlarının hareketinden meydana geldiği söylenmiştir."

"Kaf Dağı rivayetleri Hazret-i Peygambere isnat ettirilmemiş bulunduğu için, bunu eski zamanlarda çok yayılmış bir nazariye kabilinden telakki etmekte hiçbir mahzur yoktur."2

Kaf Dağı hakkında bilgiyi Bediüzzaman Said Nursî Muhâkemat isimli eserinde verir.

Bediüzzaman, önce müfessirlerin, mutasavvıfların ve halkın meseleyi izahını ve onların bakış açılarını nazara verir. Başta Karafî olmak üzere Kaf Dağının varlığını inkâr eden ve bu hususta İbni Abbas'tan gelen rivayeti reddeden ulemanın görüşüne şu izahı getirir:

"İbni Abbas'ın her söylediği sözü hadis olması lâzım gelmediği gibi, her naklettiği şeyi de onun makbulü olmak lâzım gelmez. Zira İbni Abbas gençliğinde isrâiliyata, bazı hakâikin tezahürü için hikâyet tarikiyle bir derece atf-ı nazar eylemiştir."3

Kaf Dağı hakkında pekçok tasvirde bulunan mutasavvıflara ise Bediüzzaman, onların seyir yeri olan âlem-i misâli anlatarak cevap verir. Meselenin anlaşılması için önce, Üstad'ın âlem-i misâl hakkındaki izahlarına bakalım:

"Âlem-i misâl, âlem-i ervahla (ruhlar âlemi) âlem-i şehâdet (gördüğümüz âlem, dünya) ortasında bir berzahtır (yerdir). Her ikisine birer vecihle benzer. Bir yüzü ona bakar, bir yüzü de diğerine bakar. Meselâ aynadaki senin misalin sûreten senin cismine benzer, maddeten senin ruhun gibi lâtiftir. O âlem-i misâl; âlem-i ervah, âlem-i şehâdet kadar vücudu kat'îdir. Acâib ve garaibin meşheridir (sergisidir). Ehl-i velayetin tenezzühgâhıdır. Küçük bir âlem olan insanda kuvve-i hayaliye (hayal gücü) olduğu gibi, büyük bir insan olan âlemde dahi âlem-i misal var ki, o vazifeyi görüyor ve hakikatlidir. Kuvve-i hafıza Levh-i Mahfuz'dan haber verdiği gibi, kuvve-i hayaliye dahi âlem-i misâlden haber verir."4

Bu bahsin dipnotunda, âlem-i misâlin âlem-i şehâdet gibi varlığının kesin ve açık olduğunu izah eden Bediüzzaman, sâdık rüyaların, veli kulların manevî keşiflerinin ve ayna gibi şeffaf şeylerdeki görüntülerin misal âleminden, bizim içinde yaşadığımız olan şehâdet âlemine açılan üç pencere olarak görür ve herkesin o pencerelerden birisi ile âlem-i misâli gördüğünü belirtir.

Lem'alar' da ise, âlem-i misal hakkında şu izahı verir:

"Evet, nasılki insanın unsurları kâinatın unsurlarından ve kemikleri taş ve kayalardan ve saçları nebat ve eşcarından (bitki ve ağaçlarından) ve bedeninde cereyan eden kan ve gözünden, kulağından, burnundan ve ağzından akan ayrı ayrı suları Arz'ın çeşmelerinden ve madenî sularından haber veriyorlar, delalet edip onlara işaret ediyorlar. Aynen öyle de, insanın ruhu âlem-i ervahtan ve hafızaları Levh-i Mahfuzdan ve kuvve-i hayaliyeleri âlem-i misâlden ve hakeza her bir cihazı bir âlemden haber veriyorlar..." 5

Âlem-i misâl hakkındaki daha geniş izahı "On Sekizinci Mektub"a havale ederek son olarak Emirdağ Lahikası 'ndan bir nakil yapalım:

"Âlem-i misâl nihayetsiz fotoğraflar ve her bir fotoğraf hadsiz hâdisat-ı dünyeviyeyi (dünya hâdiselerini) aynı zamanda hiç karıştırmayarak alıyor. Binler dünya kadar büyük ve geniş bir sinema-i uhreviye (uhrevî sinema) ve fâniyatın (dünyadakilerin) fâni ve zail hallerini ve vaziyetlerini ve geçici hayatlarının meyvelerini sermedî temâşâgâhlarda ve Cennette saâdet-i ebediye ashablarına da dünya maceralarını ve eski hatıratlarını levhalarıyla gözlerine göstermek için büyük bir fotoğraf makinası olarak bildim..."6

Mutasavvıfların Kaf Dağı hakkında yapmış oldukları tasvirler üzerine Bediüzzaman özetle şu izahı getirmektedir:

Âlem-i misâl onların dolaştıkları yerdir. Biz elbisemizi çıkardığımız gibi, onlar da cesetlerini çıkarıp orada ruhanî seyir yaparak acâib sergileri temaşa ederler. Kaf Dağı ise o âlemde onların tarif ettikleri gibi gösterilmiştir. Nasıl ki, küçük bir aynada gökler ve yıldızlar görünebiliyor. Öyle de görünen bu âlemde çekirdek gibi küçük şeyler âlem-i misâlde bir cisim haline girerek büyük bir ağaç olur.

Öteden beri Kaf Dağı hakkında halk arasında dolaşan ve "Kaf Dağı yerküreyi kuşatmıştır, çeşitlidir, her ikisinin arası beş yüz senedir, zirvesi semanın eteğine temas etmiştir." şeklindeki mübalağalı sözleri eserinin başka bir yerine havale eden Üstad, ayrıca bunları da izah eder.

Bütün bu izah ve görüşlere kısaca temas eden Bediüzzaman, meseleye "Eğer bizim bu meselede olan itikadımızı anlamak istersen" şeklinde başlar ve bizim anladığımız kadarıyla özetle şöyle izah eder:

Ben Kaf Dağının varlığını kabul ederim, fakat nasıl olduğunu havale ederim. Eğer sahih bir hadis şeklini beyan ederse, ona "îman ederim ki, murad-ı Nebî sâdık ve doğru ve haktır." Yoksa halkın hayal mahsulüne değildir. Çünkü bazan anlaşılan şey anlatılmak istenenden çok farklı oluyor.

Birinci olarak; Kaf Dağı Şarkın ekserisini kuşatan ve eskiden, bedevilerle medenilerin arasını ayıran ve dünyanın en büyük dağlarından olan Çamular'ın annesi Himalaya silsilesidir. Dünyadaki dağların çoğunun bu silsileden geldiği söylenir. Kaf Dağının dünyayı kuşatmış olması fikri ve hayali de buradan kaynaklanmış olsa gerektir.

İkinci olarak; görünen âleme suretiyle, gayb âlemine de manâsıyla benzeyen ve ikisinin arasında bir yer olan âlem-i misâl bu bilmeceyi çözebilir. Her kim isterse, "keşf-i sâdık" penceresiyle veya sâdık rüya kanalıyla ve şeffaf şeylerin dürbünüyle; hiç olmazsa hayalin perde arkasıyla o âleme bir derece seyirci olabilir. Bunun için bu dünyada olan Kaf Dağı o âlemde acâibliklerin bulunduğu Kağ Dağının çekirdeğidir denebilir.

Üçüncü olarak; Cenab-ı Hakk'ın mülkü geniştir. Bu sefil ve geçici dünya yuvarlığıyla sınırlanamaz. Feza ise çok geniş ve "Allah'ın dünyası" gayet büyük olduğundan, acâibliklerin bulunduğu Kaf Dağını kuşatabilir.

Rivayetlerde geçen ve Kaf Dağının ufka, semaya temas etmesi meselesini ise Üstad şöyle izah eder:

Allah'ın katındaki günlere nisbeten beş yüz sene kadar bizim dünyamızdan uzak olmakla beraber, Kaf Dağının semâya temas etmesi aklen imkân hârici değildir. Çünkü Kaf Dağının sema gibi şeffaf olması ve gözle görülememesi mümkündür.

Dördüncü olarak; Kaf Dağı, ufuk dairesinde görünen büyük bir dağ silsilesinden ibaret olabilir. Ufkun ismi de Kaf Dağına asıl ve kaynak olabilir. Çünkü iç içe daireler gibi nereye bakılırsa silsileden bir daire görülebilir. Gide gide nazar kalır, bakış durur, hayale teslim eder. Hayal ise sonunda dağ silsilelerinden geniş bir daireyi tahayyül eder. Bu da semanın etrafına temas eder. Dünyanın yuvarlaklığı sırrıyla beş yüz sene uzakta da olsa bitişik görünür.

Dipnotlar:

1. Kur'ân-ı Kerim'in Türkçe Meâl-i Âlisi ve Tefsiri, VII/3462, 3463.
2. Hak Dini Kur'ân Dili, VI/4494, 4495.
3. Muhâkemat, s. 56.
4. Barla Lahikası, s. 188.
5. Lem'alar, s. 337.
6. Emirdağ Lahikası, I/255.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun