Niyetlerimizdeki Allah rızası, amellerimize mi yönelik, yoksa bize mi yönelik?
Değerli kardeşimiz,
Din imtihanında kişilerin şahısları değil, onların amelleri olan söz ve davranışları değerlendirilir. Çünkü, eğer baştan itibaren kişilerin şahısları nazara alınsa, bu takdirde -lehte veya aleyhte- âdil bir değerlendirmeden söz edilemez. Dünyadaki beşerî imtihanlar da böyledir.
Buna göre, bir insanın Allah’ın rızasına mazhar olması, yaptığı amellerin Allah tarafından hoş görüldüğü manasına gelir. Amelleri iyi olan kişi, bu amellerin sahibi olarak elbette iyi olarak değerlendirilir. Keza kötü insan da yaptığı kötü amellerine göre değerlendirilir.
Tabiidir ki, iyi işler yapan kimse iyi, kötü işler yapan kimse de kötü olarak kabul edilir. Yani, iyi, kötü vasıflar netice itibariyle sahibini iyi ve kötü olarak kabul edilmesini doğurur.
“Şüphesiz iyi kimseler cennette, kötü kimseler ise cehennemde yerlerini alırlar.”(İnfitar, 82/13-14),
“Allah zalimleri sevmez... Allah takva sahiplerini sever."(Âl-i İmran, 3/57, 76)
mealindeki ayetlerde bu değerlendirmeyi görmekteyiz.
Temelde iman-küfür unsurları asla bir arada olmayan -gece ile gündüz gibi- iki zıttır. Küfürle birlikte hiçbir şeyin kıymet-i harbiyesi yoktur. İman olduktan sonra -yukarıdaki açıklamalardan da anlaşıldığı üzere- insanların imtihandaki yanlışları doğruları götürmez. Deyim yerindeyse, doğru cevap manasına gelen her iyi amel “ilahî rıza” puanını kazanmaya layık bir değerdir. Bununla beraber, bir okul öğrencisinin imtihanı başarması için soruların büyük çoğunluğuna doğru cevap vermesi gerektiği gibi, din imtihanında da kişinin -Allah’ın rızasını tam olarak kazanıp- başarılı olması için, soruların büyük çoğunluğuna doğru cevap vermesi gerekir.
Mesela; namaz kılmak ilahî rızayı kazandıracak bir ameldir. İçki içmek ise, bu rızayı kaybettirecek bir ameldir. Bir yandan içki içen, diğer yandan namaz kılan bir insanın hem doğru hem de yanlışları var demektir. Allah şüphesi ki, namaz kılmaktan razı, içki içmekten razı değildir. Kıyamet günü, rıza dairesinde yapılan amellerin azlığı veya çokluğu sınıfı geçip geçmemeyi belirler.
“Artık kimin tartıları ağır basarsa, memnun kalacağı bir hayata girer. Kimin tartıları da hafif gelirse, onun barınağı da Haviye olur. Onun ne olduğunu bilir misin? Haviye bir ateştir: kızgın mı kızgın!”(Karia, 88/6-11)
mealindeki ayette bu gerçeğin altı çizilmiştir.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- Rıza ve rüyet aynı mı, hangisi diğerinden daha büyük bir hedef olmalı?
- Aşırı korku, beyne ve bedene zararlı olduğuna göre, Allah’tan çok korkmak da bedene ve beyne zarar vermiyor mu?
- İkindi namazının öncesini değerlendirmenin sevabıyla ilgili hadis var mı?
- Kur'an'da ve hadislerde insan-ı kâmil olmaya, yetenekleri geliştirmeye yönelik teşvik edici veya emredici ifadeler var mı?
- Nefsi kötüleme, aşağılamak dinimizde tavsiye edilen bir şey; ancak batılı kişisel gelişim uzmanları insanın daima olumlu konuşmasını, kendisine kötü telkinlerde bulunmamasını söylüyorlar?
- İnsanın Allah?a muhatap olan bir varlık olmasını ve Allah?a hitap etmesini nasıl anlamalıyız?
- Sevap kazanma, salih amel adına diğer insanlarla yarışmak, onları geçmeye çalışmak; Allah katında en kıymetli ben olmalıyım, Allah'a en yakın ben olmalıyım demek makbul müdür?
- Allah kaldıramayacağımız yükleri yükletmez ise, Kur'an’da neden "kaldıramayacağımız yükleri yükletme" duası var?..
- Üzerinde kul hakkı olan kişinin duası kabul olmaz mı?
- Sevk-i İlahi nedir? İrade ve imtihanla münasebeti nedir?