Mucize var mı?

Bir kısım sözde âlimler Peygamberimiz (a.s.m.)'ın hiçbir mucizesi olmadığını iddia etmekte ve buna Kur’an’dan deliller getirmeye çalışmaktadır.

Bu sözleri kâfirler değil, bizim bazı sözde ilahiyatçılarımız söylemektedir. Bizler haricîsaldırılara karşı ümmet-i Muhammed’in imanını korumayı kendimize vazife yapmışken ve bütün gayretimizi burada kullanmak isterken, böyle dâhilî saldırılara karşı eser yazmayamecbur kalmamız ve buna zaman ayırmak zorunda olmamız bizleri üzmektedir. 

Ayrıca şuna da anlayamıyoruz: 

— Bir ilahiyatçı kendi peygamberinin mucizelerini niçin inkâr eder? 

— “Kur’an’da Peygamberin hiçbir mucizesi yoktur.” diyerek Kur’an’a niçin iftira eder? 

Bu iftira bir gayrimüslimden gelse bunu anlamak kolaydır. Ama bu iftira Müslüman olduğunu söyleyen bir ilahiyatçıdan gelince bunu anlamakta güçlük çekiyoruz.

Bizler bu eserde -Allah'ın yardımı ve inayetiyle- Peygamber Efendimiz (a.s.m)’ınmucizelerini kati bir surette ispat edeceğiz.

İşin ispat kısmına girmeden önce sizleri şu hususta uyarmak istiyoruz:

"Peygamberin hiçbir mucizesi yoktur.” diyen kişilerden sakının ve onlardan şeytandan kaçar gibi kaçın! Çünkü onlar Ehl-i sünnet itikadını bozmaya çalışmakta ve kendi batıl fikirlerinidin diye anlatmaktadırlar. 

"Mucize Haktır" isimli bu eserimiz, bu kişilerin iddialarına tam bir cevap olacaktır. Eserin tamamını okuduğunuzda bu kişilerin Kur'an'dan ne kadar uzak olduğunu çok daha iyi anlayacaksınız. Bu eser, “Peygamberimizin mucizesi yoktur.” aözüyle yaralanan gönüllere bir merhem olarak hazırlanmıştır. Ve Allah’ın izniyle onlara tam bir şifa olacaktır. 

Peygamberimizin mucizesi olmadığını iddia edenler hadisleri inkâr ettiği ve “Kur’an’da mucize yoktur.” dedikleri için bu eserde sadece Kur’an’ı kaynak olarak kullanacağız. Zaten Kur’an her derde kâfi ve her hastalığa şâfidir. Meselemizi dört başlıkta inceleyeceğiz: 

1. Mucize verilmesinin sebebi ve mucizeye olan ihtiyaç. 

2. Mucize vermek hususunda Allahu Teâlâ’nın âdeti ve diğer peygamberlere olan muamelesi.  

3. Kur’an’da Peygamberimizin mucizelerinin olup olmadığı meselesi. 

4. Mucizeyi inkâr eden ehl-i bid'anın sözlerine cevap.

Bu eserin yaralanmış gönüllere şifa olması dileğiyle eserimize başlıyoruz. İnayet ve tevfikAllah’tandır.

 

MUCİZE VERİLMESİNİN SEBEBİ VE MUCİZEYE OLAN İHTİYAÇ

Peygamberlere mucize verilmesinin birçok sebebi ve hikmeti vardır. Bu sebeplerden birincisi, peygamberin o mucizeyle insanlara karşı peygamberliğini ispat etmesidir. Bu sebebi, Araf suresinin şu ayetleriyle tahlil edelim:

  وَقَالَ مُوسَى يَا فِرْعَوْنُ إِنِّي رَسُولٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Musa dedi ki: Ey Firavun! Ben âlemlerin rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim.(Araf 104)

Hazreti Musa (a.s.) böyle dedi. 

— Peki, Firavun'un cevabı ne oldu?

Cevabı şu oldu:

قَالَ اِنْ كُنْتَ جِئْتَ بِآيَةٍ فَأْتِ بِهَا إِنْ كُنتَ مِنَ الصَّادِقِينَ  

Firavun dedi ki: Eğer sen doğruyu söyleyenlerden isen ve bir mucize getirdiysen haydi onu getir. (Araf 106)

Gördüğünüz gibi, Hazreti Musa (a.s.) peygamber olduğunu söylemekte, buna karşı Firavun Hazreti Musa’dan mucize istemektedir. Allahu Teâlâ da asasının yılan olması ve yed-i beyzagibi mucizeleri Hazreti Musa’ya vermiştir. 

İşte peygamberlere mucize verilmesinin bir sebebi budur: Gönderildiği kavme ve o kavmin ileri gelenlerine Allah’ın peygamberi olduğunu ispat etmek.

Şimdi de Şuara suresinin şu ayet-i kerimelerine bakalım: 

Hazreti Salih (a.s.) kavmine şöyle der:

فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ وَلاَ تُطِيعُوا أَمْرَ الْمُسْرِفِينَ  

Allah'tan korkun ve bana itaat edin. İsraf edenlerin emrine uymayın. (Şura 150-151)

Hazreti Salih (a.s.) bu sözleriyle kavmini hidayete davet eder. 

— Peki, kavmi ne cevap verir? 

Kavmi şöyle der:

 مَا أَنْتَ إِلاَّ بَشَرٌ مِثْلُنَا فَأْتِ بِآيَةٍ إِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقِينَ

Sen ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğruyu söyleyenlerden isen haydi bir mucize getir.(Şura 154)

Ayet-i kerimenin açık beyanıyla, Hazreti Salih’in kavmi Hazreti Salih’ten mucize istemiştir.Buna karşı Allahu Teâlâ Hazreti Salih’e dişi bir deveyi mucize olarak vermiştir. 

İşte mucizeye olan ihtiyaç buradan kaynaklanmaktadır: Her ümmet, peygamberinden muhakkak mucize göstermesini istemiş; onların bu isteklerine karşı da Allahu Teâlâ peygamberlerine mucizeler vermiştir. Mucizeler, Allahu Teâlâ’nın, peygamberinin sözünü tasdik etmesi ve “Bu benim peygamberimdir. İşte bakın, onun için âdetimi değiştiriyorum. Öyleyse ona iman edin.” demesidir. 

Şimdi de Maide suresinin şu ayet-i kerimelerine bakalım: 

إِذْ قَالَ الْحَوَارِيُّونَ يَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ هَلْ يَسْتَطِيعُ رَبُّكَ أَن يُنَزِّلَ عَلَيْنَا مَآئِدَةً مِنَ السَّمَاء

Bir vakit Havariler dediler ki: Ey Meryem oğlu İsa! Rabbinin bize gökten bir sofra indirmeye gücü yeter mi? (Maide 112)

قَالُوا نُرِيدُ أَنْ نَأْكُلَ مِنْهَا وَتَطْمَئِنَّ قُلُوبُنَا وَنَعْلَمَ أَنْ قَدْ صَدَقْتَنَا وَنَكُونَ عَلَيْهَا مِنَالشَّاهِدِينَ

Dediler ki: Biz ondan yemek ve kalplerimizin mutmain olmasını istiyoruz. Ve senin bize doğru söylediğini bilmek istiyoruz. (Maide 113)

Bu ayet-i kerimelerde de aynı şeyden bahsedilmektedir. Hazreti İsa’nın Havarileri, Hazreti İsa’dan mucize olarak gökten bir sofra indirmesini istemektedir. Bunun sebebi de kalplerinin mutmain olması ve Hazreti İsa’nın peygamber olduğunu yakinen bilmek istemeleridir.

Hazreti Musa’nın kavmi, Hazreti Salih’in kavmi ve Hazreti İsa’nın Havarileri gibi, diğer bütün peygamberlerin kavimleri de kendi peygamberlerinden mucizeler istemişler ve iman etmelerine mucize getirmelerini şart koşmuşlar. İşte mucizeye olan ihtiyaç buradan gelmektedir!

— Öyle ya, kişi her “Peygamberim.” diyene iman mı edecek?

— Ondan bir nişan ya da mucize istemeyecek mi? 

— Siz o asırlarda yaşasaydınız, “Ben Allah’ın peygamberiyim.” diyen birisine mucize göstermeden iman eder miydiniz? 

Elbette iman etmez ve ondan mucize göstermesini isterdiniz.

Sözün özü: Peygamberlere mucize verilmesinin birinci sebebi, ümmetlerinin peygamberlerinden mucize istemesi ve iman etmelerine mucizeyi şart koşmalarıdır. 

Peygamberlere mucize verilmesinin bir başka sebebi de insanların mahşer günü Allah'ın aleyhinde delil getirmemeleri içindir. Şöyle ki:

Mahşer günü Cenab-ı Hak insanlara, “Niçin bana iman etmediniz?” dediğinde, insanların “Ya Rabbi, sen bize peygamberlerini ve elçilerini göndermedin. Eğer elçilerini gönderip bize kendini bildirseydin biz sana iman ederdik.” dememeleri için Cenab-ı Hak insanlara peygamberler göndermiştir. 

Bu mana Kur’an’ın birçok ayetinde geçmektedir. Mesela Nisa suresi 165. ayette şöyle buyrulur:

 رُسُلاً مُبَشِّرِينَ وَمُنْذِرِينَ لِئَلاَّ يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَى اللَّهِ حُجَّةٌ بَعْدَ الرُّسُلِ

Peygamberleri müjdeciler ve uyarıcılar olarak gönderdik. Peygamberlerden sonra insanların Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın diye...

Yine Maide suresi 19. ayette şöyle buyrulur: 

يَا أَهْلَ الْكِتَابِ قَدْ جَاءَكُمْ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمْ عَلَى فَتْرَةٍ مِنَ الرُّسُلِ أَن تَقُولُوا مَا جَاءنَا مِنبَشِيرٍ وَلاَ نَذِيرٍ فَقَدْ جَاءكُمْ بَشِيرٌ وَنَذِيرٌ

Ey kitap ehli! Peygamberlerin arasının kesildiği bir sırada size Resulümüz geldi. (Gerçekleri) size açıklıyor ki (yarın mahşer günü) "Bize bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi." demeyesiniz.  Şüphesiz size bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmiştir.

Bu manayı ifade eden daha birçok ayet-i kerime var. Demek, peygamberlerin gönderilmesinin bir sebebi de insanların hesap günü, “Bize peygamber gelmedi. Eğer peygamber gelseydi iman ederdik.” mazeretini öne sürmemeleri içindir. 

Bu tahlilden sonra, şimdi, mucizelerin verilmesinin bu ikinci sebebi sadedinde şunu soruyoruz: 

— Eğer peygamberlere mucizeler verilmeseydi, ahirette mazeret ileri sürülmemesi için peygamberlerin gönderilmesinin bir hikmeti kalır mıydı? 

Yani bir insan şöyle dese: 

— Ya Rabbi, eğer sen peygamber gönderseydin ben seni tanır ve sana iman ederdim.

Allahu Teâlâ da buna cevaben şöyle dese:

— Ben sana peygamber gönderdim ve kendimi sana tanıttım.

Sonra o kişi şöyle dese: 

— Ya Rabbi, ben ona inanmak istedim hatta ondan mucize getirmesini istedim. Ama o mucize getiremeyince ben de doğru mu söylüyor yoksa yalan mı söylüyor diye karar veremedim ve şu kısa aklımla dedim ki: "Eğer bu peygamber olsaydı Allah ona mucizeler verirdi. Mucize getiremediğine göre bu peygamber değildir..." Ya Rabbi, mucizesi olmadandoğru mu yalan mı söylediğini nasıl anlayabilirdim? 

İşte insanın bu mazeretinin kalmaması için peygamberlere mucizeler verilmiş olmalıdır ve verilmiştir. Yoksa peygamberlerin gönderilmesinin ikinci hikmeti kaybolur ve hesap günü insanlar Allah’ın aleyhinde delil getirirler. 

Nasıl ki Allahu Teâlâ, aleyhinde insanlar delil getirmesin yani “Biz bilmiyorduk. Peygamber gelseydi iman ederdik.” demesinler diye peygamberler göndermiştir. Aynen bunun gibi, “Ya Rabbi, peygamber olduğunu nasıl bilebilirdik? Mucizesi yoktu ki...” demesinler diye de peygamberlere mucizeler vermiştir. 

Şimdi bu başlığı neticeye bağlayalım: 

Mucize verilmesinin sebebini ve mucizeye olan ihtiyacı iki maddeyle izah ettik: 

1. İnsanların iman etmek için mucize istemeleri ve “Eğer Allah’ın peygamberiysen mucize getir.” demeleri. 

2. Hesap günü insanların Allahu Teâlâ’ya mazeret sunmaması için peygamberlere mucize verilmesinin gereği.

Şimdi bu iki sebebi Peygamberimiz (a.s.m.) hakkında düşünelim ve “Peygamberimiz mucize getirmemiştir” diyenlere şu soruları soralım:

1. Peygamberimiz (a.s.m.) insanlara, “Ben Allah’ın peygamberiyim, bana iman edin.” dediğinde insanlar ondan mucize istemediler mi? Kur’an’ın ayetleriyle gördük ki bütün ümmetler peygamberlerinden mucize istemişler. Bütün ümmetler peygamberlerinden mucize isterken, o asrın insanına ne oldu da Peygamberimizden mucize istemedi?

2. Peki, mucize olmaksızın, Peygamberimizin doğru mu -haşa- yalan mı söylediğine ne ile hükmettiler?

3. Cenab-ı Hak diğer peygamberlere mucizeler verip onları kavimlerine karşı kuvvetlendirirken ve mucizelerle onları tasdik ederken, niçin Peygamberimize mucize vermeyerek onu yalnız bıraktı ve onu mucizenin lisan-ı hâliyle tasdik etmedi?

4. Yarın hesap günü Ebû Cehiller, Ebû Lehebler ve diğer kâfirler, “Ya Rabbi! Evet, Muhammed kulun peygamber olduğunu söyledi ama bize mucize getirmedi. Sen her peygamberine mucizeler verip onların peygamberliği tasdik etmiştin. Biz zannettik ki eğer Muhammed kulun peygamber olsaydı ona da mucize verirdin. Ya Rabbi mucizen olmadan onun doğru mu yalan mı söylediğine ne ile hükmedelim?” dediklerinde Allahu Teâlâ onlara ne cevap verecek?

5. Cenab-ı Hak diğer peygamberlerin ümmetlerine acıyor, merhamet ediyor ve onlara imanıkolaylaştırmak için peygamberlerine mucizeler veriyor da niçin Peygamberimizin asrına aynı muameleyi yapmıyor? Niçin onlara imanı kolaylaştıracak olan mucizeleri Peygamberimize vermiyor?

6. Kur’an'ın ayetlerinden anlıyoruz ki peygamberlere mucize vermek ve bu mucizelerle onların peygamberliğini tasdik etmek Allah’ın bir âdetidir ve her peygambere mutlaka mucizeler verilmiştir. Acaba Allahu Teâlâ diğer peygamberlere verdiğini bizim peygamberimize niçin vermemiş? Peygamberimiz (a.s.m.) -haşa- onlardan daha mı aşağıda? Allah’ın âdetini değiştirmesinin sebebi ve hikmeti nedir?

7. Bir kavmin, mucize göstermeksizin sadece “Ben Allah’ın peygamberiyim.” diyen birisine iman etmesi mümkün müdür? Eğer mümkün değilse -ki değildir- Peygamber Efendimize mucize verilmemesi, o asrın insanından mümkün olmayan bir şeyin istenmesi anlamına gelmez mi? Bu da Allah’ın rahmeti ve adaletiyle nasıl barışır?

8. Mucize göstermeyen bir beşerin Allah'ın peygamberi olup olmadığını neyle anlayacağız?

Daha bunlar gibi çok soru sorabiliriz. Lakin sözü daha fazla uzatmaya gerek duymuyoruz. Zaten şu anda sadece mukaddime yapıyoruz. “Hazreti Peygamber mucize getirmemiş ve Kur’an’da mucizesi zikredilmemiştir.” diyenlere asıl cevabımızı üçüncü başlıkta vereceğiz. 

Bu başlıkta, aklın ve mantığın mucizeyi kabul ettiğini hatta bir zorunluluk olarak gördüğünü ispat ettik. Bir sonraki başlıkta, “Peygamberlere mucize vermek Allahu Teâlâ için caiz midir ve Allah’ın bir âdeti midir?” bahsini işleyeceğiz.

MUCİZE VERMEK HUSUSUNDA ALLAHU TEÂLÂ’NIN ÂDETİ VE DİĞER PEYGAMBERLERE OLAN MUAMELESİ

Kur'an'ın ayetlerini incelendiğimizde, Allahu Teâlâ’nın her peygambere mucizeler verdiğini görmekteyiz. Bazı ayet-i kerimeleri zikrederek bu meseleyi ispat edelim:

Hazreti İsa (a.s.)'a verilen mucizeler Âl-i İmran suresinin 49. ayetinde zikredilir. Hazreti İsa (a.s.) kavmine şöyle der:

أَنِّي أَخْلُقُ لَكُمْ مِنَ الطِّينِ كَهَيْئَةِ الطَّيْرِ فَأَنْفُخُ فِيهِ فَيَكُونُ طَيْرًا بِإِذْنِ اللَّه وَأُبْرِئُ اْلأَكْمَهَ واْلأَبْرَصَ وَأُحْيِي الْمَوْتَى بِإِذْنِ اللَّهِوَأُنَبِّئُكُم بِمَا تَأْكُلُونَ وَمَا تَدَّخِرُونَ فِي بُيُوتِكُمْ           

Şüphesiz ki ben size kuş biçiminde çamurdan bir şey yaparım ve içine üflerim de Allah’ın izniyle o bir kuş olur. Anadan doğma körü ve alacalıyı iyileştiririm ve Allah’ın izniyle ölüleri diriltirim. Evlerinizde ne yiyor ve neleri biriktiriyorsanız size haber veririm. (Âl-i İmran 49)

Bu ayet-i kerimede, Hazreti İsa (a.s.)'a verilen mucizeler zikredilmiştir. 

– Hazreti İsa (a.s.) topraktan bir kuş yapar ve ona üflerdi. Kuş birden canlanıp uçardı. 

– "Ekmeh" denilen bir hastalık ki göz olmadığı gibi, göz yuvaları da olmazdı. Bu kişiyi iyileştirirdi. 

– Yine "alaca" denilen ve o zamanlarda tedavisi mümkün olmayan bir hastalığı iyileştirirdi. 

– Ölüleri Allah'ın izniyle diriltirdi. 

– Gaybi bir haber olan, kişilerin evlerinde yediklerini ve biriktirdiklerini haber verirdi.

Şimdi de Hazreti İbrahim (a.s.)'a verilen bir mucizeye bakalım. Hazreti İbrahim'in ateşe atıldığında ateşin onu yakmaması Enbiya suresinde şöyle zikredilir:

قَالَ أَفَتَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ مَا لاَ يَنفَعُكُمْ شَيْئًا وَلاَ يَضُرُّكُمْ

(Hz. İbrahim) dedi ki: Allah'ı bırakıp da size hiçbir fayda ve zarar veremeyecek olan putlara mı tapıyorsunuz? (Enbiya 66)

أُفٍّ لَكُمْ وَلِمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ أَفَلاَ تَعْقِلُونَ

Size de Allah'ı bırakıp taptıklarınıza da yazıklar olsun. Siz hâlâ akıllanmayacak mısınız?(Enbiya 67)

قَالُوا حَرِّقُوهُ وَانْصُرُوا آلِهَتَكُمْ اِنْ كُنتُمْ فَاعِلِينَ

Onlar dediler ki: Eğer bir şey yapacaksanız şunu yakın da tanrılarınıza yardım edin. (Enbiya 68)

قُلْنَا يَا نَارُ كُونِي بَرْدًا وَسَلاَمًا عَلَى إِبْرَاهِيمَ   

Biz de dedik ki: Ey ateş! İbrahim'e karşı serin ve selametli ol. (Enbiya 69)

Bu ayetlerin beyanıyla, Hazreti İbrahim (a.s.) ateşe atılmış ama ateş onu yakmamıştır. Yani Hazreti İbrahim (a.s.)'a ateşte yanmama mucizesi verilmiştir. 

– Araf suresinin 73. ayetinin beyanıyla, Hazreti Salih (a.s.)'a deve mucizesi verilmiştir.

– Sad suresinin 36. ayeti ve Neml suresinin 16. ayetinin beyanıyla, Hazreti Süleyman (a.s.)'arüzgâra binme mucizesi ve hayvanlarla konuşabilme mucizesi verilmiştir. 

– Hazreti Musa (a.s.)'a asasının yılan olması ve yed-i beyza mucizeleri verilmiştir. 

Kur’an’da peygamberlere mucizeler verildiğine dair daha birçok ayet-i kerime vardır. Hatta bu konuda özel bir eser bile hazırlanabilir. Biz maksat hasıl olmuştur düşüncesiyle daha fazla ayet beyanına ihtiyaç duymuyor ve sözü uzatmamak için diğer peygamberlere verilen mucizeleri zikretmiyoruz. 

Şimdi, "Hazreti Muhammed’in mucizesi yoktur.” diyenlere şu soruları soralım:

1. Kur’an’ın mezkûr ayetleriyle, Allahu Teâlâ’nın peygamberlere mucizeler verdiğini işittiniz. 

— Allahu Teâlâ bütün peygamberlerine mucizeler verirken, Peygamber Efendimiz (a.s.m.)'ıniçin ayırmış ve ona mucize vermemiş?

2. Peygamberlere verilen mucizelerin birçok hikmetinden iki hikmeti önceki başlıkta izah etmiştik. 

— Acaba bu iki hikmet Peygamberimizin asrında yok mu oldu? 

— Peygamberimizin mucize göstermeye ihtiyacı yok muydu? 

— Kavmi kendisinden mucize istemedi mi? 

— İstediyse -ki istedi- onlara mucize gösterilmemesinin ve Peygamberimizin, ümmetinin inadına karşı çaresiz bırakılmasının sebebi nedir?

3. Peygamberimiz (a.s.m.)'ın asrında yaşayan Yahudiler yarın hesap günü Allahu Teâlâ’ya,“Ya Rabbi, Hazreti Musa kuluna mucizeler vermiştin. Bu mucizeler sayesinde onun peygamber olduğunu anladık ve ona iman ettik. Hakiki peygamberlerin ile peygamberlik iddiasında bulunan sahtekârları bu mucizeler sayesinde biz ayırt ettik. Ama sen Muhammed kuluna mucize vermedin ki... Biz onun peygamber olduğunu nasıl anlayacaktık? Niye Musa kuluna mucize verirken, Muhammed kuluna mucize vermedin ve imanı bize kolaylaştırmadın?" dediklerinde Cenab-ı Hak onlara ne cevap verecek?

4. Yahudilerin sundukları mazereti Hristiyanlar da şu açıdan sunsa ve deseler ki: "Ya Rabbi, biz de senin İsa kuluna iman etmiştik. Sen onun peygamberliğini mucizelerle tasdik etmiştin, biz de ona inanmıştık. Ondan sonra peygamberlik iddiasında bulunan nice yalancılar çıktı. Ama biz onlara kanmadık. Çünkü senin âdetini şöyle biliyorduk ki: Sen peygamberin ile peygamberlik iddiasından bulunan sahtekârların arasını mucizen ile ayırırsın. Bu mucize, senin peygamberindeki nişanındır. Ama sen Muhammed kuluna bu nişanını koymadın. O bize mucize göstermedi. Biz ona nasıl inanırdık?" 

Onlar böyle dediklerinde Cenab-ı Hakk’ın onlara cevabı ne olacak?

5. Sahabeler Peygamberimiz (a.s.m.)’a öyle iman ettiler ki Peygamberimiz için değil sadece mallarını; evlatlarını, eşlerini, babalarını ve canlarını seve seve feda ettiler. 

— Böyle bir imanın Peygamberimizden mucize görmeksizin oluşmasına imkân var mıdır? 

— Sadece “Ben peygamberim.” sözüyle böyle sarsılmaz bir iman husule gelebilir mi? 

Bizler Müslüman bir toplumda doğmamıza, Müslüman bir toplumda yaşamamıza ve şu an dünyada 1.5 milyar Müslüman olmasına rağmen bazen şüphelere düşüyor ve imanımızı bir türlü kemale ulaştıramıyoruz. 

— Hâl böyle iken, sahabeler nasıl oldu da bir anda değiştiler ve Peygamberimizin peşinde canlarını feda ettiler?

— Sahabeler bu imana hiçbir mucize görmeden mi ulaştılar?  

— Peygamberimizden hiç mucize istemediler mi? 

— Mucize istemişler ve Peygamberimiz onlara mucize gösterememişse onlar imanda nasıl sebat ettiler?

6. İnsanları âdetlerinden bile vazgeçiremezsiniz. Mesela bir sigara tiryakisine sigaranın ne kadar zararlı olduğunu anlatsanız da kolay kolay sigarayı bıraktıramazsınız. 

— Acaba Peygamberimiz (a.s.m.) onların ruhlarına kadar işlemiş olan âdetlerini hatta dinlerini onlara nasıl değiştirtti? Hiçbir mucize göstermeden mi?

Daha çok soru sorabiliriz. Ama sözü daha fazla uzatmaya gerek görmüyoruz. Zaten “Peygamberimizin Kur’an’da mucizesi yoktur.” diyen bedbahtlara asıl cevabı sonraki başlıkta vereceğiz.

Bu başlıkta yaptığımız şey: Allah’ın peygamberlere mucizeler vermesinin bir âdeti olduğu ve onları mucizelerle desteklediği noktasıdır. Elbette Peygamberimiz (a.s.m.) da bu destekten mahrum bırakılmamış; ona da -hem de diğer peygamberlere verilen mucizelerden daha büyük- mucizeler verilmiştir.

PEYGAMBERİMİZ (A.S.M.)'IN KUR’AN’DA ZİKREDİLEN MUCİZELERİ

"ATTIĞIN ZAMAN SEN ATMADIN LÂKİN ALLAH ATTI." AYETİNİN İZAHI

Bu dersimizde, Peygamber Efendimiz (a.s.m.)'ın Kur'an'da zikredilen mucizelerinden birincisini işleyeceğiz. 

Mucizeleri inkâr edenler, "Peygamberimizin Kur'an'da mucizesi yoktur." diyorlar. Bu sözlerionların Kur'an'ı anlamaktan ne kadar uzak olduklarına delildir. Zira Kur'an'ı anlayan birisi busözü söyleyemez. Eğer söylerse biz de onun kör gözüne birçok ayet-i kerimeyi sokarız. Gözlerine sokacağımız ilk ayet-i kerime Enfal suresinin 17. ayetidir. Bu ayet-i kerimede şöyle buyrulmuş:

فَلَمْ تَقْتُلُوهُمْ وَلكِنَّ اللَّهَ قَتَلَهُمْ وَمَا رَمَيْتَ إِذْ رَمَيْتَ وَلَكِنَّ اللَّهَ رَمَى  

Onları siz öldürmediniz lakin onları Allah öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın lakin Allah attı. (Enfal 17)

Bu ayet-i kerimede geçen “Attığın zaman sen atmadın lakin Allah attı.” ifadesi hakkında İbni Abbas Hazretleri, Urve b. Zübeyir, İmam Mücahid, İmam Katâde, İmam Süddî, Hazretiİkrime ve diğer bütün müfessirler ittifakla şöyle demektedirler: 

Bu ayet-i kerime, Peygamberimiz (a.s.m.)'ın Bedir günü müşriklerin yüzlerine toprak atması hakkında nazil olmuştur. Şöyle ki: 

Enfal suresinde Bedir Savaşı çok detaylı bir şekilde anlatılmaktadır. Zikrettiğimiz ayet-i kerime de Bedir Savaşı'nın anlatıldığı bölümde geçmektedir. Bedir günü Müslümanlar sayıca çok az ve silahça çok zayıftılar. Kâfirler onların üç katı kadardı ve tamamen silahlı ve zırhlı idi. Savaşın bir bölümünde Müslümanlar mağlup olmak üzereydiler ki Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bu hengâmda ellerini açarak şöyle dua etti: Ey Rabbim! Eğer şu topluluğu helak edecek olursan bir daha yeryüzünde sana ibadet edilmeyecektir...

Bu dua üzerine Cebrail (a.s.) Peygamberimize: “Bir avuç toprak al ve bunu onların yüzlerine at.” dedi. 

Peygamberimiz (a.s.m.) da bir avuç toprak alarak bunu onların yüzlerine attı ve “Yüzleri kurusun!” buyurdu. Müşriklerden hiç kimse kalmadı ki gözlerine, burun deliklerine ve ağzına bu bir avuç topraktan isabet etmemiş olsun. Müşrikler gözlerine kaçan bu toprakla uğraşırken sahabeler onlara saldırıp bir kısmını öldürdü ve bir kısmını da esir etti. Savaştan sonra da Cenab-ı Hak bu ayet-i kerimeyi nazil ederek müminlere vermiş olduğu nimetini hatırlattı.

Şimdi, “Kur’an’da Peygamberin mucizesi yoktur.” diyenlere bazı sorular sormak istiyoruz.

Ey mucizeleri inkâr eden bedbahtlar! Şu sorularımıza cevap verin:

1. Enfal suresinin 17. ayet-i kerimesini hiç okumadınız mı ve iniş sebebine hiç bakmadınız mı?

2. Bütün müfessirler bu ayet-i kerimede geçen “Attığın zaman sen atmadın lakin Allah attı.”ifadesinin, Bedir günü, anlattığımız hadise üzerine indiğinde ittifak etmiş iken, sizler nasıl olur da “Peygamberin Kur’an’da mucizesi yoktur.” diyorsunuz. 

3. Yoksa size göre, Peygamberimiz (a.s.m.)'ın bir avuç toprağı müşriklere atması ve bu toprağın onların gözlerine, kulaklarına ve ağızlarına kaçması mucize değil midir? 

Yani bu olayın örfte çok mu emsali var ki bunu mucize olarak kabul etmiyorsunuz? Eğer bu mucize değil ve alelade bir işse, o zaman siz de bir avuç toprak alın ve kalabalık bir cemaate doğru fırlatın. Bakın bakalım, kaç kişinin gözüne girecek!

4. Ya da siz, “Attığın zaman sen atmadın lakin Allah attı.” ayet-i kerimesini farklı bir şekilde mi tefsir ediyorsunuz?

Sahabenin ve tâbiinin bütün müfessirleri bu ayet-i kerimenin iniş sebebi hakkında ittifak etmiş ve bu müfessirlerin bir kısmı o gün Bedir’de bu olaya bizzat şahit olmuşken, siz kafanızdan başka bir iniş sebebi mi uyduruyorsunuz? Eğer Kur’an’a iftira atacak bu seviyeye gelmişseniz daha size hangi nasihat kâr eder? 

5. Yoksa mucizeyi aklınıza mı sığıştıramıyorsunuz? O hâlde gözünüzü açın da şu âleme bir bakın! Kâinattaki her fiil zaten bir mucizedir ve beşerin bu fiilleri taklit etmesi mümkün değildir. 

— Bir sinek mucize değil midir? 

— Bir kelebek mucize değil midir? 

— Bulutlardan dökülen yağmur damlaları mucize değil midir? 

— Denizlerde akıp giden gemiler mucize değil midir? 

Her an böyle milyonlarca mucizeyi gördükten sonra, nasıl olur da Allahu Teâlâ'nınPeygamberimiz (a.s.m.)'ın elinde mucizeler yaratmasını inkâr edebilirsiniz?

Şunu unutmayın: Mucizeler peygamberin değil, Allah’ın fiilidir ve O’nun icadıdır. -Haşa- Allahu Teâlâ, Peygamberinin elinde mucizeler yaratmaktan âciz midir? Yoksa bunu mu kabul ediyorsunuz? Bunu kabul edene değil Müslüman, insan bile denmez!

6. Acaba bu kadar müfessir ve allâme ayet-i kerimenin iniş sebebinde ve Peygamberimizin bu mucizesinde ittifak etmişken ve bu ittifak edenlerin de bir kısmı bu olaya bizzat şahitlik yapmışken, bu mucizeyi inkâr ederek bunca müfessire ve allâmeye “yalancı” dediğinizin farkında mısınız? 

Öyle ya, eğer sizin dediğiniz gibi Peygamberimizin mucizesi yoksa, ondan mucize nakleden bütün sahabeler ve muhaddisler yalancıdır ve müfteridir. 

— Acaba onlara yalancı ve müfteri derken hiç vicdanınız sızlamıyor mu? 

— Onlarla yarın hesap günü karşı karşıya geldiğinizde onların yüzlerine nasıl bakacaksınız?

— Onlara yaptığınız bu iftiranın cezasına nasıl katlanacaksınız?

Bunu hiç düşünmüyor musunuz?

Ey “Kur’an’da Peygamberin mucizesi yoktur.” diyenler! Tefsirini yaptığımız Enfal suresinin 17. ayet-i kerimesini yüzsüz yüzünüze çarpıyor ve kör gözünüze sokuyoruz!

İSRA BİR MUCİZE DEĞİL MİDİR?

Bu dersimizde, Peygamberimiz (a.s.m.)'ın Kur'an'da zikredilen mucizelerinden ikincisini işleyeceğiz. Tahlilini yapacağımız ayet-i kerime İsra suresinin 1. ayetidir. Bu ayet-i kerimede şöyle buyrulmuş:

سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الأَقْصَى    

Kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya yürüten zatı tesbih ederiz... (İsra 1)

İsra ve miraç hadisesi hepinizin malumu olduğundan mezkûr ayet-i kerimeyi izaha gerek duymuyoruz. Dileyenler tefsir kitaplarından ilgili ayetin tefsirine bakabilirler.

Şimdi, “Kur’an’da Peygamberin mucizesi yoktur.” diyen kişilere sesleniyoruz:

Ey mucizeleri inkâr eden bedbahtlar! Şu sorularımıza cevap verin:

1. İsra suresinin 1. ayet-i kerimesi Peygamberimiz (a.s.m)’ın bir gece Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya götürüldüğünü haber vermektedir. Bu haberi bütün hadis-i şerifler tasdik etmektedir. Müfessirler ve âlimler bu hadisenin vukuundan ittifak etmişlerdir. 

Acaba ayet-i kerimenin ve hadis-i şeriflerin haber verdiği, âlimlerin üzerinde ittifak ettiği ve delillerle vukuunu ispat ettiği isra hadisesi bir mucize değil midir?

2. Eğer bir aylık yolu bir saatte alarak böyle bir seyahati yapmayı mucize olarak görmüyorsanız bu hadiseyi hangi isimle adlandırırsınız?

3. Acaba bir saatte bir aylık mesafeyi kat etmenin örfte çok mu emsali var ki buna mucize demiyorsunuz?

4. Mesela siz böyle bir seyahati hiç yaptınız mı? Yani gecenin bir saatinde kalkıp bir aylık mesafedeki bir yere gidip aynı gece evinize döndünüz mü? 

Öyle ya, bu hadiseye mucize dememek için bu seyahati herkesin yapabiliyor olması gerekir. Acaba siz böyle bir seyahati kaç defa yaptınız ya da yapan kaç kişi gördünüz?

5. Ya da acaba isra hadisesini inkâr mı ediyorsunuz?

6. Eğer isra hadisesini inkâr ediyorsanız, İsra suresinin 1. ayet-i kerimesini ve Necm suresinin ilgili ayetlerini ne ile izah ediyorsunuz?

7. Yine ilgili hadis-i şeriflerin tamamını inkâr mı ediyorsunuz? İnkâr ederken hangi delillere dayanıyor ve hangi cerh ve tadil usulünü kullanıyorsunuz? Yoksa sadece “Ben inkâr ediyorum.” diyerek hiçbir delil göstermeden mi inkâr ediyorsunuz? Eğer böyleyse -ki böyledir- inkârınızın hiçbir kıymeti olmadığının farkında değil misiniz?

8. Ümmetin bütün âlim ve müfessirleri bu hadisenin vukuunda ittifak etmiş ve bu hadisenin bedenle olduğunu delillerle ispat etmiş iken, siz inkârınızla bu büyük cemaate yani icmâyakarşı geldiğinizin farkında mısınız?

9. Yoksa sizler İbni Abbaslardan, İmam-ı Azamlardan, İbni Hanbellerden ve emsallerinden daha mı âlimsiniz? Demek, onlardan o kadar yüksektesiniz ki onların göremediği şeyleri görüyor ve onların yanlış anladığı ayetleri siz doğru anlıyorsunuz!

Ey “Kur’an’da Peygamberin mucizesi yoktur.” diyenler! İsra suresinin 1. ayet-i kerimesini kör gözünüze sokuyoruz! Belki gözünüzü açar da hatanızdan tövbe edersiniz!

AY'IN İKİYE YARILMASI BİR MUCİZE DEĞİL MİDİR?

Bu dersimizde, Peygamberimiz (a.s.m.)'ın Kur'an'da zikredilen mucizelerinden üçüncüsünüişleyeceğiz. Tahlilini yapacağımız ayet-i kerime Kamer suresinin 1. ayetidir. Bu ayet-i kerimede şöyle buyrulmuş:

اِقْتَرَبَتِ السَّاعَةُ وَانْشَقَّ الْقَمَرُ  

Kıyamet yaklaştı ve Ay yarıldı. (Kamer 1)

Mezkûr ayet-i kerime Ay’ın yarıldığından haber vermektedir. Sahih ve mütevatir hadislerle sabit olduğu üzere, bu yarılma Peygamberimiz (a.s.m.) zamanında bir mucize olarak vuku bulmuştur. Ay’ın yarılmasının Peygamberimiz (a.s.m.) zamanında vuku bulduğu hususuâlimler arasında ittifak edilmiş bir husustur. Bu, Peygamberimizin açık mucizelerinden birisidir. 

İlk önce bu konuda rivayet edilen hadis-i şeriflerin bir kısmını nakledelim. Daha sonra da mucizeleri inkâr edenlere seslenip onlarla konuşalım.

İmam Buhârî Hazretleri der ki: Bize Yahya İbni Bükeyr'in... İbni Abbas'tan rivayetine göre, o şöyle demiştir: Ay Allah’ın Resulü (a.s.m.) zamanında yarıldı.

İbni Cerir der ki: Bize İbni Müsennâ'nın... İbni Abbas'tan rivayetine göre, o şöyle demiştir: "Kıyamet yaklaştı ve Ay yarıldı. Onlar bir ayet görürlerse yüz çevirirler ve 'Bu, sürüp gitmekte olan bir büyüdür.' derler.” (Kamer 1-2) ayetleri hakkında şöyle demiştir: Bu geçmişte olmuştur. Hicretten önce idi. Ay yarıldı ve onlar iki parça hâlinde gördüler. 

Abdullah İbni Ömer şöyle demiştir: Bu, Allah’ın Resulü (a.s.m.) zamanında oldu. Ay iki parçaya yarıldı. Bir parça dağın önünde, bir parça da arkasındaydı. Hazreti Peygamber (a.s.m.): “Allah'ım şahit ol.” dedi. 

Müslim ve Tirmizî de hadisi bu şekliyle muhtelif kanallardan olmak üzere Şu'be'den, o A'meş'den, o da İmam Mücahid'den rivayet etmiştir. İmam Müslim, İmam Mücahid’inrivayetini Ebû Ma'mer kanalıyla İbni Mesud'a kadar ulaştırır. 

Abdullah İbni Mesud şöyle demiştir: Resulullah (a.s.m.)'ın zamanında Ay ikiye yarıldı ve onlar Ay'a baktılar. Allah’ın Resulü (a.s.m.): "Şahit olunuz." buyurdu. 

Buhârî ve Müslim de hadisi bu şekliyle Süfyan İbni Uyeyne kanalıyla rivayet etmişlerdir. Yine Buhârî ve Müslim hadisi A'meş kanalıyla... İbni Mesud'dan rivayetle tahric ederler. 

Abdullah İbni Mesud Hazretleri başka bir rivayette şöyle demiştir: Resulullah (a.s.m.)'ınzamanında Ay yarıldı. Kureyşliler: “Bu, İbni Ebû Kebşe'nin büyüsüdür. Dışarıdan seferden gelenlerin getireceği haberi bekleyin. Şüphesiz Muhammed bütün insanları büyüleyebilecek değildir.” dediler. Seferden gelenler bu durumu aynen haber verdiler. 

İmam Beyhaki der ki: Bize Hafız Ebû Abdullah'ın... Abdullah İbni Mesud'dan rivayetle haber verdiğine göre, o şöyle demiştir: Ay Mekke'de yarıldı ve iki parça oldu. Mekkeli Kureyş kâfirleri: "Bu, İbni Ebû Kebşe'nin sizi büyülemiş olduğu bir büyüdür. Seferden gelecekleri bekleyin; şayet sizin gördüğünüzü onlar da görmüşse doğru söylemiştir. Eğer sizin gördüğünüz gibi görmemişlerse hiç şüphesiz bu onun bizi büyüleyeceği bir büyüdür." dediler. Dışarıdan seferden gelenlere soruldu da muhtelif yönlerden gelenler “Onu gördük.” dediler. 

İbni Cerir de bu hadisi Mugire kanalıyla rivayet etmiştir. Onda şu fazlalık vardır: "Ve bunun üzerine Allah Teâlâ: 'Kıyamet yaklaştı ve Ay yarıldı.' ayetini inzal buyurdu."

Yine İbni Mesud Hazretleri şöyle der: Resulullah (a.s.m.)'ın zamanında Ay yarıldı ve ben dağı ayın iki parçası arasındaki açıklıktan gördüm.

Ay’ın ikiye yarılması mucizesi ile ilgili daha birçok rivayet vardır. Tamamını yazmaya gerek duymuyor ve tamamını incelemek isteyenleri ilgili ayet-i kerimenin tefsirine ve hadis kitaplarının ilgili bölümlerine havale ediyoruz.

Burada şöyle bir soru akla gelebilir: 

— Ayetin başında “Kıyamet yaklaştı.” buyrulmuş. Hâlbuki 1.400 sene geçmesine rağmen kıyamet hâlâ kopmamıştır. Bu da Ay’ın kıyamete yakın bir zamanda yarılacağına işaret eder. 

Buna cevaben şöyle deriz: Kıyamet insanın değil, kâinatın ölümüdür. Bu sebeple de meseleye kâinatın ömrü açısından bakmak gerekir. 

Mesela insan yaklaşık 70-80 sene yaşarken bazı kelebek türleri sadece birkaç gün yaşamaktadır. Şimdi, böyle bir kelebeğe, “İnsanın eceli yaklaştı.” dediğimizde, bu kelebek bu sözü kendi ömrüne kıyas ederek insanın 1-2 saati kaldığını anlar. Zira 1-2 günlük ömürde 1-2 saat ömrün sonudur. Hâlbuki biz, “İnsanın eceli yaklaştı.” dediğimizde ömründen geriye 3-5 sene gibi bir zaman kaldığını kastetmiş oluruz. Ya da en azından 5-6 ayı vardır gibi bir manayı anlarız.

Ya da gelin bu kıyası insanlar arasında yapalım: Hazreti Nuh (a.s.) 1.050 sene yaşamıştır. Bu, ayet-i kerimeyle sabittir. Şimdi şöyle desek: Hazreti Nuh (a.s.) ömrünün sonlarında…

— Bu ifadeyle kaç seneyi kastetmiş oluruz?

Eğer ömrü 1.050 seneyse 50-60 yılı kastetmiş oluruz ki bu bizim ömrümüzün tamamından ibarettir. 

Dolayısıyla ayet-i kerimedeki “Kıyamet yaklaştı.” ifadesini kâinatın ömrüne kıyasla anlamak gerekir. Milyonlarca yıl önce yaratılmış âlem için 2.000-3.000 sene, kâinatın ömrünün son dakikaları değil, belki son saniyeleridir. Bu manayı kuvvetlendiren ayet-i kerimeler ve hadis-i şerifler de mevcuttur. Dilerseniz bunlardan bir kısmına bakalım:

Nahl suresi 1. ayet-i kerimede şöyle buyrulur:

أَتَى أَمْرُ اللَّهِ فَلاَ تَسْتَعْجِلُوهُ   

Allah'ın emri geldi. Artık onu acele istemeyin. (Nahl 1)

Ayette geçen "Allah'ın emri" ifadesiyle kıyamet kastedilmiştir. Allahu Teâlâ kıyametin yaklaştığını geçmiş zaman sigasıyla haber vermiştir. 

Yine Enbiya suresi 1. ayet-i kerimede şöyle buyrulur:

اقْتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمْ وَهُمْ فِي غَفْلَةٍ مَعْرِضُونَ   

İnsanların hesaba çekilme vakti yaklaştı. Fakat onlar hâlâ gaflet içinde yüz çeviriyorlar.(Enbiya 1)

Bu ayet-i kerimede de kıyametin yaklaştığı beyan buyrulmaktadır. 

Enes İbni Malik'ten rivayet edilen bir hadis-i şerifte, Peygamberimiz (a.s.m.) bir gün sahabesine, güneşin batmaya yaklaştığı ve küçücük bir kısmının kaldığı sırada hitap etmiş ve şöyle buyurmuştur: "Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki dünyanın geçen kısmına nispetle kalanı, ancak sizin şu gününüzden geçen kısmına nispetle kalanı gibidir."Enes b. Malik der ki: Biz güneşin ancak çok küçük bir kısmını görüyorduk. 

İbni Ömer'den rivayet edilen bir hadis-i şerif de şöyledir: İkindiden sonra güneş KuaykıyanDağları üzerindeyken biz Hazreti Peygamber (a.s.m.)'ın yanında oturuyorduk. Şöyle buyurdu: Geçenlerin ömürlerine göre sizin ömürleriniz, şu günün geçen kısmına nispetle kalanı gibidir. 

Sehl İbn Sa'd'dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Resulullah (a.s.m.) şöyle buyurmuştur: "Kıyamet şöyle iken ben peygamber olarak gönderildim." Bunu söylerken Allah’ın Resulü (a.s.m.) işaret ve orta parmaklarını göstermiştir. 

Naklettiğimiz ayet-i kerimler ve hadis-i şerifler kıyametin yaklaştığını haber vermektedir. Zira ifade ettiğimiz gibi, 2.000-3.000 sene kâinatın ömrüne kıyasla saniyeler gibidir. Dolayısıyla “Kıyamet yaklaştı ve Ay yarıldı.” ayetini de bu şekilde anlamalıyız. 

Bu tahlillerden sonra, şimdi, “Kur’an’da Peygamberin mucizesi yoktur.” diyenlere şu soruları sormak istiyoruz: 

1. Ay’ın yarılması hususunda bütün sahabeler ittifak etmiş ve onların bir kısmı “Biz gördük.” demişlerdir. Acaba “Kur’an’da Peygamberin mucizesi yoktur.” diyerek bütün o cemaat-i uzmaya iftira attığınızın farkında mısınız? Resulullah (a.s.m.)'ın sahabesine iftira atmak sizi hiç korkutmuyor mu?

2. Bütün müfessirler “Ay Yarıldı.” ayetinin tefsirinde ittifakla Ay’ın yarıldığını haber veriyorken, sizler hangi ilminiz ve kuvvetinizle onların sözlerini hükümden düşürüyorsunuz?

3. Bütün muhaddisler farklı senet ve rivayetlerle Ay’ın yarılması hakkında hadis-i şerifleri naklederken ve bu hadislerin sahih olduğunda ittifak ederken, sizler hangi ilminizle onlara meydan okuyorsunuz?

4. Kelam ilminin bütün allameleri yine Ay’ın ikiye yarılması mucizesinde ittifak etmiş iken, onların ittifakını hangi bilginizle hükümden düşürüyorsunuz?

5. Bütün ümmet-i Muhammed Ay’ın ikiye yarılması mucizesini bilirken ve bunu kabul ederken, ümmet-i Muhammed’in bu telakkisini hangi ilminizle yok etmeye ve yıkmaya çalışıyorsunuz?

Evet, Ay yarılmıştır ve bu Hazreti Peygamber (a.s.m.)’ın bir mucizesidir. “Kur’an’da Peygamberin mucizesi yoktur.” diyenlere, Kamer suresinin 1. ayet-i kerimesini gösteriyor ve onları tövbe etmeye ve bu batıl fikirden dönmeye davet ediyoruz.

Kardeşlerim, Ay’ın yarılması hususunda ehl-i bid’a ve ehl-i küfür birçok şüphe ortaya atmıştır. Üstad Bediüzzaman Hazretleri 19. Mektup isimli eserinde bu mucizenin vukuunu iki kere iki dört eder katiyetinde ispat etmiştir. Bu mucizenin vukuunda şüphesi olanlar, 19. Mektup'tan "Şakk-ı Kamer Mucizesine Dairdir" kısmını okuyabilirler.

Yine bizler bu şüpheleri temizlemek amacıyla -Üstad Hazretlerinin eserinden iktibasla- bir video eser hazırladık. Bu videoya feyyaz.tv sitemizden ulaşabilirsiniz.

SAVAŞLARA MELEKLERİN GÖNDERİLMESİ BİR MUCİZE DEĞİL MİDİR?

Bu dersimizde, Peygamberimiz (a.s.m.)'ın Kur'an'da zikredilen mucizelerinden dördüncüsünüişleyeceğiz. Konu başlığımız, savaşlarda meleklerle yardım edilmesi.

Peygamberimiz (a.s.m)'a savaş esnasında melekler gönderilmiş ve meleklerle yardım edilmiştir. Âl-i İmran suresinin 124 ve 125. ayetleri ve Enfal suresinin 9. ayet-i kerimesi Bedir günü gönderilen meleklerden haber verir. İlk önce 1.000 melek, sonra 2.000 melek ve daha sonra yine 2.000 melekle toplamda 5.000 meleğin Bedir günü gönderildiği bildirilir. 

Tevbe suresi 26. ayet-i kerimede Huneyn günü gönderilen meleklerden haber verilir. 

Yine Tevbe suresi 40. ayet-i kerimede, Peygamberimiz (a.s.m.)'ın Hazreti Ebû Bekir ile mağarada iken “görünmeyen bir ordu ile desteklendiği” bildirilir. Bu görünmeyen ordunun melekler olduğu tefsirlerde beyan edilmiştir. 

Yine Ahzab suresi 4. ayet-i kerimede, “Onların üzerine görmediğiniz ordular gönderdik.” buyrularak Hendek savaşında gönderilen meleklere işaret edilir.

Belirttiğimiz ayet-i kerimelerle sabittir ki Peygamber Efendimiz (a.s.m.)'ın ordusunda melekler vardı. Bu melekler onun peygamberliğine bir mucize olması için sahabeler tarafından da görülmüştür. 

Kurtubî ve Hazin tefsirlerinde zikredildiğine göre, Ebû Üseyd Malik İbni Râbia Hazretleri (Bu zat Bedir ehlinden en son vefat edendir.) şöyle der: 

— Şu an sizinle birlikte Bedir’de bulunsaydım ve gözlerim de görseydi, elbette hiç şüphe ve tereddüt etmeden meleklerin çıkageldiği vadiyi size gösterirdim. 

Yine Sehl İbni Huneyf Hazretleri der ki: 

— Vallahi ben Bedir günü bizden birinin, kılıcıyla bir müşrikin kafasına vurmak üzere iken,kılıcı ona ulaşmadan o müşrikin kellesinin cesedinden ayrılıp yere düştüğünü gördüm.

Naklettiğimiz bu haberler gibi daha birçok haber vardır ki sahabeler o gün inen melekleri ve meleklerin icraatlarını görüyorlardı.

Bu bilgilendirmeden sonra, şimdi, “Kur’an’da Peygamberin mucizesi yoktur.” diyenlere bazı sorular sormak istiyoruz: 

1. Bedir günü, Huneyn günü ve diğer günlerde Peygamber Efendimiz (a.s.m.)'a meleklerin gönderilmesi ve meleklerin onunla birlikte savaşması bir mucize değil midir?

2. Ordusunda meleklerin bulunması ve ona yardım etmeleri mucizeden başka hangi isimle yâd edilir?

3. Eğer meleklerin gönderilmesini ve Peygamberimiz (a.s.m.) ile beraber savaşmalarını bir mucize olarak kabul etmiyorsanız, bu durumda, bu iş alelade bir şeydir ve örfte emsali çoktur. Öyle ya, bir şey ya mucizedir ya âdettendir. Bu ikisinin ortası yoktur.

— Acaba şimdiye kadar ordusunda melekler olan kaç kumandan ve kaç melik duydunuz? 

Zira Peygamber Efendimiz (a.s.m.)'a meleklerin gönderilmesi mucize değilse, bu olayın her vakitte ve her fertte gözükmesi gerekmektedir. Şimdi bize bu hadisenin emsallerini sayın da görelim.

4. Yok, eğer meleklerin gönderilmesine “Bu, Allah’ın yardımıdır.” derseniz, biz de deriz ki: 

— Biz Allah’ın yardımı olduğunu inkâr etmiyoruz ki... Hem Allah’ın yardımıdır hem de Peygamberimiz (a.s.m.)'ın bir mucizesidir. 

Zira mucize: Cenab-ı Hakk'ın, peygamberi için âdetini değiştirmesi ve âdetinin dışında ona muamele etmesidir. 

Cenab-ı Hakk'ın savaş hususundaki âdeti, insanlarla insanların savaşması ve meleklerin bu savaşa katılmamasıdır. Cenab-ı Hak bu âdetini peygamberi için değiştirmiş ve onun peygamberliğine bir mucize olarak melekleri yardım için göndermiştir. Sahabelerine de bu melekleri gösterip onların imanlarını artırmıştır. 

Sözün özü: Meleklerin gönderilmesi ve Peygamberimizle birlikte savaşmaları, Efendimiz(a.s.m.)'ın bir mucizesidir. 

“Kur’an’da Peygamberin mucizesi yoktur.” diyenlere, Âl-i İmran suresinin 124 ve 125. ayetlerini, Enfal suresinin 9. ayet-i kerimesini, Tevbe suresinin 26 ve 40. ayetlerini ve Ahzabsuresinin 4. ayet-i kerimesini gösteriyor ve onları tövbe etmeye ve bu batıl fikirden dönmeye davet ediyoruz.

ALLAH'IN PEYGAMBERİMİZİ TEHLİKELERDEN KORUMASI BİR MUCİZE DEĞİL MİDİR?

Bu dersimizde, Peygamberimiz (a.s.m.)'ın Kur'an'da zikredilen mucizelerinden beşincisini işleyeceğiz. Tahlilini yapacağımız ayet-i kerime Maide suresinin 67. ayetidir. Bu ayet-i kerimede şöyle buyrulmuş:

وَاللَّهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ  

Allah seni insanlardan koruyacaktır. (Maide 67)

Bu ayet-i kerime inmeden önce Peygamberimiz (a.s.m.) Medine’ye hicret etmişti. YahudilerPeygamberimiz (a.s.m.)'a: “Ya Muhammed, biz çok kalabalığız ve silah sahibiyiz. Eğer bu davandan ve dininden vazgeçmezsen seni öldürürüz.” demişlerdi.

Onların bu sözleri üzerine Peygamberimiz (a.s.m.)'ı sahabeler bekliyor ve koruyordu. Yahudilerin suikast yapma endişesinden dolayı onun yanında geceliyor ve onunla beraber her gittiği yere gidiyorlardı. 

"Allah seni insanlardan koruyacaktır." ayet-i kerimesi nazil olunca Peygamberimiz (a.s.m.) kendisini bekleyenlere şöyle dedi: 

— Ey insanlar! Gideceğiniz yerlere gidin ve artık beni beklemeyin. Şüphesiz Allah beni insanlardan koruyacaktır. 

Allah’ın bu vaadinden sonra Peygamber Efendimiz (a.s.m.) gecenin evvelinde ve geç saatlerinde Medine’nin vadilerinde ve tenha yerlerinde -düşmanlarının çokluğuna rağmen- tek başına gezerdi. Ona suikast planı yapanlar da bir türlü planlarını gerçekleştiremezlerdi. 

Bu husustaki bir kısım hadis-i şerifleri şöyle nakledelim:

Hazreti Aişe (r.a.) şöyle diyor: 

— Hazreti Peygamber (a.s.m.) bu ayet ininceye kadar bekçiler tarafından bekleniyordu. Sonra Peygamber (a.s.m.) başını kubbeden çıkararak şöyle dedi: Ey insanlar gidiniz. Artık Allah azze ve celle beni koruyor. 

Hazreti Rebî İbni Enes, İbni Merdûyeh Hazretlerinden rivayet eder ve der ki: 

— Bize Süleyman İbni Ahmed... İsmet İbni Malik'ten nakleder ki o şöyle demiştir: Biz geceleyin Hazreti Peygamberi beklerdik. Nihayet Allahu Teâlâ, “Allah seni insanlardan korur.” ayetini indirince beklemek terk edildi. 

Ebû Said el-Hudrî Hazretleri şöyle diyor: 

— Hazreti Peygamberin amcası Hazreti Abbas, Allah'ın Resulünü bekleyenlerden birisiydi. Bu ayet nazil olunca Resulullah (a.s.m.) bekçi edinmeyi bıraktı. 

Müfessirler bu ayet-i kerimenin tefsirini yaparken, Allahu Teâlâ’nın Peygamberimiz (a.s.m.)'ıkoruyuşuna dair birçok hadiseler zikreder. Bunlardan bazıları şöyledir:

Ebû Cafer İbni Cerir Taberî Hazretleri der ki: Resulullah (a.s.m.) bir yerde konakladığı zaman sahabesi onun için gölgelikli bir ağaç seçer ve Resulullah (a.s.m.) onun altında uykuya dalardı. İşte bu esnada bir bedevi gelmiş ve kılıcını kınından çıkararak demiş:

— Şimdi seni benden kim koruyacak?

Allah'ın Resulü (a.sm.) şöyle demiş:

— Beni senden Allah korur.

Bedevinin bu esnada eli titremiş ve kılıç elinden düşmüş. Başını ağaca vurarak beyni dağılmış.

İbni Ebû Hâtim Hazretleri der ki: Resulullah (a.s.m.) Enmar Oğulları ile savaştığında koruyucu bir hurma ağacının üzerine çıkmıştı. O, ayağını uzatıp bir kuyunun başında oturduğu sırada, Gavres İbni Hâris: “Ben Muhammed'i öldüreceğim.” demiş. Arkadaşları:“Onu nasıl öldüreceksin?” deyince, o: “Ben kendisine 'Kılıcını bana verir misin?' derim. Verince de onunla kendisini öldürürüm." demiş. Sonra Hazreti Peygambere gelip: “Ey Muhammed, kılıcını bana ver de bakayım.” demiş. Resulullah (a.s.m.) kılıcını ona vermiş. Gavres'in eli titremiş ve elinden kılıç yere düşmüş. Bunun üzerine Resulullah (a.sm.): “Allah,seninle yapmak istediğin şeyin arasına girdi.” buyurmuş. 

Ebû Hüreyre Hazretleri şöyle demiştir: Biz Resulullah (a.s.m.) ile beraber seferde arkadaşlık ettiğimizde onu büyük bir ağacın altında bırakıp gölgelendirirdik. O da burada konaklardı. Bir gün bir ağacın altında konakladı ve kılıcını ağaca astı. Adamın birisi: “Ey Muhammed, seni şimdi benden kim korur?” dedi. Resulullah (a.s.m.): “Beni senden Allah korur. Kılıcı bırak.” dedi ve adam kılıcı bırakıverdi.

Bu mahiyette zikredilen hadiseler çoktur. Biz daha fazla zikretmiyor ve merak edenleri siyer kitaplarına havale ediyoruz.

Bu bilgilendirmeden sonra, “Kur’an’da Peygamberin mucizesi yoktur.” diyenlere şu sorularısormak istiyoruz: 

1. Allahu Teâlâ Peygamberini koruyacağını vaat etmiş ve vaat ettiği gibi de korumuştur. 

— Acaba Peygamberimizin onca düşmanına karşı, hiçbir önlem almadan dilediği gibi hareket etmesi ve düşmanlarının ona bir türlü zarar verememesi bir mucize değil midir?

2. Şimdi şunu düşünelim: Onlarca düşmanınız var ve bu düşmanlarınız korkusuz. Sizi öldürmek için her yolu denerler ve her tehlikeye girerler. 

— Acaba siz böyle bir durumda korkusuzca gezebilir miydiniz? 

— Ya da gezebilecek birisi olur muydu? 

Hadi gezdiğinizi farz ediyoruz. 

— Acaba düşmanlarınızın size hiçbir zarar verememesi imkân dâhilinde midir? 

3. Peygamberimizin düşmanlarının kuvvet ve çokluklarına rağmen ona zarar verememesini mucize olarak adlandırmazsak buna ne diyeceğiz?

— Bunun örfte bir emsali var mıdır? 

Elbette yoktur!

— Örfte emsali olmayan şey mucize değil midir?

4. Eğer siz, “Ama onu Allah korudu.” derseniz, biz de deriz ki: Zaten bütün mucizelerin yaratıcısı Allah’tır. Biz mucizeleri Peygamberimizin yarattığını iddia etmiyoruz ki... Bir şeyin Allah tarafından yaratılması onu mucize olmaktan çıkarmaz. Zaten mucizeleri Allah yaratır. Ancak mucizeler peygamberlere mahsusen yaratılmış ve Allah âdetini onların hürmetine değiştirmiştir.

5. Allah’ın âdeti, kişinin düşmanlarına karşı önlem alması ve eğer önlem almazsa zarara uğramasıdır. Ancak tefsirini yaptığımız ayet-i kerimenin beyanıyla, Allahu Teâlâ bu âdetini Resulü için değiştirmiş; onu önlem almaktan menetmiş ve düşmanlarının ona zarar vermesine müsaade etmemiş. İşte bu, mucizenin ta kendisidir!

Sözün özü: Allahu Teâlâ Peygamberimize bir mucize olarak ona gaybi bir koruma sağlamış ve düşmanlarından onu korumuştur. Bu İlahî muhafaza sayesinde düşmanları ona yanaşamamış ve zarar verememiştir. Bu gaybi koruma ve İlahî muhafaza bir mucizedir, örfte emsali yoktur ve adi işlerden değildir. Bu İlahî korumanın mucizeliği inkâr etmek aklı başında olan hiç kimse için mümkün değildir.

PEYGAMBERİMİZİN GAYBTAN HABER VERMESİ BİR MUCİZE DEĞİL MİDİR?

Bu dersimizde, Peygamberimiz (a.s.m.)'ın Kur'an'da zikredilen mucizelerinden altıncısını işleyeceğiz. Tahlilini yapacağımız ayet-i kerime Tahrim suresinin 3. ayetidir. Bu ayet-i kerimede mealen şöyle buyrulmuş:

— Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. Eşi o sözü başkalarına haber verip Allah da bunu Peygambere açıklayınca, Peygamber (eşine bunun) bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Peygamber bunu ona haber verince eşi: "Bunu sana kim bildirdi?" dedi. Peygamber: "Ziyadesiyle bilen ve her şeyden haberi olan Allah bana bildirdi." dedi. (Tahrim 3)

Taberî tefsirinde zikredildiğine göre, Abdullah İbni Abbas, İmam Katâde, Zeyd İbni Eslem, Abdurrahman İbni Zeyd, İmam Şa'bî ve İmam Dahhak'a göre, ayette zikredilen “Peygamberin zevcelerinden birinden” maksat Hazreti Ömer'in kızı Hazreti Hafsa’dır. Ona gizlice söylediği söz de Peygamberimizin kendisine cariyesini haram kılması ve buna dair yemin ederek “Bunu kimseye söyleme.” demesidir. 

Hazreti Hafsa ise bu sırrı açığa vurmuş ve Hazreti Aişe’ye açmıştır. Bunun üzerine Allahu Teâlâ, Peygamberimiz (a.s.m.)'a Hazreti Hafsa'nın bu sırrı başkasına söylediğini bildirmiş,Resulullah (a.s.m.) da bunu Hazreti Hafsa'ya söylemiştir. 

Hazreti Hafsa, Peygamberimizin kendisine bunu söylemesi üzerine, “Bunu sana kim bildirdi? Bunu ben sadece Hazreti Aişe’ye söyledim ki yanımızda başka kimse yoktu. O da sana söylemeyeceğine göre bunu sana kim haber verdi?” dedi. Resulullah (a.s.m.) da “Her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olan Allah bildirdi.” buyurdu.

Ayet-i kerimenin iniş sebebini kısaca beyan ettikten sonra, şimdi, "Kur’an’da Peygamberin mucizesi yoktur.” diyenlere şu soruları sormak istiyoruz: 

Hazreti Hafsa ile Hazreti Aişe arasındaki konuşma Peygamber Efendimiz (a.s.m.)'a göre gaybtır. Yani Efendimiz (a.s.m.) onların yanında değildi. 

— Acaba Peygamberimiz (a.s.m.)'ın, kendisine göre gayb olan bu konuşmayı onlara haber vermesi bir mucize değil midir?

Biraz daha açalım: İki kişi gizlice konuşuyor. Bu iki kişinin ne konuştuğunu bilmek kimse için mümkün değildir. 

— Acaba bu iki kişinin konuştuğu şeyleri bilmek ve haber vermek mucizeden başka hangi isimle isimlendirilir?

Mucizeyi bir daha tanımlayalım: Mucize, takat-ı fevki beşer olan şeydir. Yani insanın gücünün üstünde olan şeydir. 

— Acaba iki kişinin gizlice yaptıkları konuşmayı bilmek insanın gücünün üstünde bir şey değil midir ki buna mucize demekten çekiniyorsunuz?

— Siz şimdiye kadar gizlice yapılan kaç konuşmayı bildiniz ya da bilen kaç kişi gördünüz?

— Örfte emsali olmayan bu iş mucize değil de nedir?

Yoksa şöyle mi diyorsunuz: Ama bunu Allah bildirdi. Dolayısıyla mucize olmaz… 

İyi de zaten bütün mucizeleri yaratan Allahu Teâlâ’dır. Allah’ın yaratması veya bildirmesi o şeyi mucize olmaktan çıkarmaz. Biz şuna bakarız: Bu olay insan gücünün üstünde midir yoksa dâhilinde midir? 

Eğer dâhilinde ise ve örfte emsali çoksa mucize olmaz. Yok, eğer dâhilinde değilse ve bir beşer onu taklit edemiyorsa bu bir mucizedir. 

İki kişinin gizlice yaptığı konuşmanın içeriğini bilmek ve konuşanlara haber vermek beşerin gücü dâhilinde değildir. Dolayısıyla bu bir mucizedir.

Ey "Peygamberin Kur’an’da mucizesi yoktur.” diyenler! 

— Hiç Tahrim suresini okumadınız mı?

— Peygamberimiz (a.s.m.)'ın gaybtan vermiş olduğu bu haberin zikredildiği ayeti hiç görmediniz mi? 

— Yoksa siz mucizeyi sadece havada uçmak, denizde yürümek ve göğe merdiven yapmak gibi şeyler mi zannediyorsunuz? 

Eğer böyle zannediyorsanız, önce mucizenin tanımını öğrenin ve sonra gelin bu batıl fikrinizden tövbe edin!

KÂFİRLERİN PEYGAMBERİMİZE "SİHİRBAZ" DEMESİ MUCİZELERİN VARLIĞINI İSPAT EDER.

Bu dersimizde, Kur’an’da geçen bir sözün tahlilini yapacağız. Tahlilini yapacağımız söz,Yunus suresinin 2. ayet-i kerimesinde şöyle geçer:

قَالَ الْكَافِرُونَ إِنَّ هذَا لَسَاحِرٌ مُبِينٌ  

Kâfirler dediler ki: Şüphesiz bu apaçık bir sihirbazdır. (Yunus 2)

Bu ayet-i kerime gibi daha bir çok ayette, kâfirlerin Peygamber Efendimize “sihirbaz” dedikleri beyan buyrulmuştur. 

Şimdi, kafirlerin Peygamber Efendimize atfettikleri “sihirbaz” sözü üzerine biraz tahlil yapalım: 

— Kime sihirbaz denir? 

Mesela şiir okuyana sihirbaz denmez. Ya da kitap yazana sihirbaz denmez. Dilerseniz, kime sihirbaz denildiğini yine Kur’an’ın ayetlerine müracaat ederek öğrenelim. İşte Kur'an ayetlerinden bazıları:

قَالَ لِلْمَلَإِ حَوْلَهُ إِنَّ هذَا لَسَاحِرٌ عَلِيمٌ

Firavun, çevresinde bulunan ileri gelenlere dedi ki: Şüphesiz bu çok bilgili bir sihirbazdır!(Şuara 34) 

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَى بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُبِينٍ إِلَى فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَقَارُونَ فَقَالُوا سَاحِرٌكَذَّابٌ

Andolsun ki Musa'yı ayetlerimizle ve apaçık bir delille Firavun'a, Hâmân'a ve Kârun'agönderdik. Onlar: "Bu bir sihirbaz ve yalancıdır." dediler. (Mümin 24-25) 

Bu ayetlerden anlıyoruz ki: Firavun ve çevresindekiler, müşriklerin Peygamberimiz (a.s.m.)'asöyledikleri aynı sözü söylemişler ve Hazreti Musa’ya “sihirbaz” demişler. Sihirbaz demelerinin sebebi ise Hazreti Musa’nın asasını yılan yapması ve diğer mucizeleridir. Onlar bu mucizeleri kabul etmediklerinden dolayı buna bir kılıf bularak "sihir" demişlerdir.

Buraya kadar yaptığımız tahlille şunu anladık: Bir kimseye "sihirbaz" denmesi için, o kişiden sihre benzeyen şeylerin zuhur etmesi ve bunu görenlerin akıl ve mantıkla bu şeyi izah edememesi gerekiyor. İki yolları var: 

– Ya mucize deyip iman edecekler.

– Ya da sihir diyerek hakikate gözlerini yumacaklar. 

Üçüncü yol olan, hadiseyi akıl ve mantığın düsturlarıyla izah etmek mümkün değil.

Şimdi neticeye geliyoruz: Yunus suresi 2. ayet-i kerimenin beyanıyla, müşrikler Peygamber Efendimiz (a.s.m.)'a "sihirbaz" diyorlardı. 

— Acaba onların Peygamber Efendimize sihirbaz demelerinin sebebi ne olabilir?

Bizim cevabımız şu: Peygamber Efendimiz (a.s.m.) onlara mucizeler gösteriyordu. HazretiMusa’nın Firavun’a gösterdiği gibi… Onlar bu mucizeleri hem kabul edemiyor hem de izah edemiyorlardı. Çaresizlikleri sebebiyle de bu mucizelere "sihir", Peygamber Efendimiz(a.s.m.)'a da "sihirbaz" diyorlardı. 

Şimdi, "Peygamberin mucizesi yoktur." diyenlere soruyoruz:

— Sizler kâfirlerin Peygamberimize "sihirbaz" demesini nasıl izah ediyorsunuz?

Hiç şunu düşünmüyor musunuz: Demek, Peygamberimiz (a.s.m.) bir şey yapmış ve bir şey göstermiş olmalı ki ona "sihirbaz" denilsin. Hiçbir şey yapmayana sihirbaz denir mi?

Mesela siz şimdiye kadar hiç kimseye sihirbaz dediniz mi? Ya da onun yaptığı işe "sihir"ismini taktınız mı? 

Elbette demediniz ve takmadınız. Çünkü bu sözü söyleyebilecek bir şey görmediniz. Bu durumda, şu soruların cevabını verin:

— Acaba kâfirler hangi hadise karşısında Peygamberimize “sihirbaz” dediler?—Peygamberimiz (a.s.m.) mucizeler göstermeseydi kâfirler ona hiç sihirbaz der miydi?

Eserimizin bu bölümüne kadar sunduğumuz bütün delilleri ve yaptığımız bütün tahlilleri bir kenara koysak ve sadece kâfirlerin Peygamber Efendimiz (a.s.m.)'a “sihirbaz” demeleri üzerine insafla düşünsek, bu sözü gördükleri mucizeler karşısında söylediklerini kabul ederiz. Firavun ve adamlarının Hazreti Musa’nın mucizeleri karşısında söylediği gibi…

Onların Peygamberimize "sihirbaz" demelerinin başka hiçbir sebebi ve izahı olamaz. Zira onlar, Peygamberimizin Kur’an okuması sebebiyle ona “şair” diyorlardı. Gaybtan haber vermesi ve verdiği haberlerin doğru çıkması cihetiyle de "kâhin" diyorlardı. Allahu Teâlâ, Peygamber Efendimizin şair ve kâhin olmadığını, “O bir şair sözü değildir, ne de az inanıyorsunuz. Bir kâhin sözü de değildir, ne de az düşünüyorsunuz!" (Hakka 41-42)ayetleriyle beyan buyurmuştur. 

— "Şair" sözü Kur’an’ı okuması sebebiyle, "kâhin sözü de gaybtan haber vermesi sebebiyle söylendiğine göre, "sihirbaz" sözü hangi sebeple söylenmiş olabilir? 

Bu söz, gördükleri mucizeler karşısındaki şaşkınlıkları ve hayretlerinden başka hiçbir sebepten dolayı söylenemez. Zerre miskal insafı olan, müşriklerin bu sözündenPeygamberimiz (a.s.m.)'ın mucizeler gösterdiğini kolayca anlar.

"ONA RABBİNDEN BİR MUCİZE İNDİRİLMELİ DEĞİL MİYDİ?" AYETİNİN İZAHI

Bu dersimizde şu sorunun cevabını vereceğiz:

Mucizeleri inkâr edenler tek bir delil sunuyor ve şöyle diyorlar: 

— En'am suresi 37. ayet-i kerimede şöyle buyrulmuş: Onlar dediler ki: Ona Rabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi?

İşte bu ayet-i kerime, Peygamberimizin mucize göstermediğine delildir. Öyle ya, eğer mucize getirseydi onlar: “Ona Rabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi?" demezlerdi.

İşte onlar böyle diyorlar ve bir kısım insanları bu sözleriyle aldatıyorlar. Ayetin hakiki manasını ve Kur’an’ın diğer ayetlerini bilmeyenler de onlara hemen kanıyor. Şimdi bu ayetin hakiki manasını izah edelim:

Müşriklerin istedikleri mucizeler imtihan sırrını bozacak cinsten mucizelerdi. İmtihan sırrı ister ki akla kapı açılsın ama irade elden alınacak kadar açık olmasın, perdeli olsun. Eğer kişinin iradesini elinden alacak kadar açık olursa, o zaman imtihanın bir anlama kalmaz. Zira bu durumda herkes ister istemez imana mecbur kalır ve imtihanın sırrı bozulur.

İşte müşriklerin istediği mucizeler imtihan sırrını bozacak cinsten mucizelerdi. Mesela onlar,Peygamberimizin Safa Dağı'nı altın yapmasını istiyorlar ve "Safa Dağı'nı altın yaparsan sana iman ederiz." diyorlardı. Onların bazı yersiz istekleri Kur’an’da şöyle zikredilir: 

وَإِذْ قَالُوا اللَّهُمَّ إِنْ كَانَ هذَا هُوَ الْحَقَّ مِنْ عِندِكَ فَأَمْطِرْ عَلَيْنَا حِجَارَةً مِنَ السَّمَاء أَوِ ائْتِنَابِعَذَابٍ أَلِيمٍ

Hani bir vakit şöyle demişlerdi: Ey Allah'ımız, eğer bu senin katından gelmiş hak bir kitap iseüstümüze gökten taşlar yağdır veya bize acı bir azap ver. (Enfal 32)

Gördüğünüz gibi, onlar mucize olarak gökten üzerlerine taşlar yağdırılmasını ve acı bir azabın inmesini istiyorlardı.

İsra suresinde de şöyle buyrulur: 

وَقَالُوا لَنْ نُؤْمِنَ لَكَ حَتَّى تَفْجُرَ لَنَا مِنَ الأَرْضِ يَنبُوعًا

Kâfirler şöyle dediler: Sen bizim için yerden, suyu kesilmeyen bir kaynak fışkırtmadıkça sana asla iman etmeyeceğiz. (İsra 90)

أَوْ تَكُونَ لَكَ جَنَّةٌ مِن نَخِيلٍ وَعِنَبٍ فَتُفَجِّرَ الأَنْهَارَ خِلالَهَا تَفْجِيرًا

Ya da hurmalıklardan ve üzümlüklerden senin bir bahçen olsun da ortasından şarıl şarıl ırmaklar akıtmalısın. (İsra 91)

أَوْ تُسْقِطَ السَّمَاء كَمَا زَعَمْتَ عَلَيْنَا كِسَفًا أَوْ تَأْتِيَ بِاللَّهِ وَالْمَلآئِكَةِ قَبِيلاً

Yahut iddia ettiğin gibi, göğü başımıza parça parça düşüresin veya Allah'ı ve melekleri gözümüzün önüne getiresin. (İsra 92)

أَوْ يَكُونَ لَكَ بَيْتٌ مِن زُخْرُفٍ أَوْ تَرْقَى فِي السَّمَاء

Ya da altından bir evin olmalı ya da göğe çıkmalısın… (İsra 93)

Gördüğünüz gibi, onların istediği mucizeler; Allah’ı görmek, melekleri görmek, göğün parça parça üzerlerine düşmesi ve göğe çıkmak gibi imtihan sırrını bozacak şeylerdi. Bunları da iman etmek için değil, sadece inatları sebebiyle istiyorlardı.

Yine Furkan suresinde bu mesele şöyle zikredilir:

وَقَالُوا مَالِ هَذَا الرَّسُولِ يَأْكُلُ الطَّعَامَ وَيَمْشِي فِي الْأَسْوَاقِ لَوْلاَ أُنْزِلَ إِلَيْهِ مَلَكٌ فَيَكُونَمَعَهُ نَذِيرًا

Onlar dediler ki: Bu nasıl bir peygamber ki yemek yer ve sokaklarda gezer? Ona bir melek indirilmeli ve onunla beraber bir korkutucu olmalı değil miydi! (Furkan 7)

أَوْ يُلْقَى إِلَيْهِ كَنْزٌ أَوْ تَكُونُ لَهُ جَنَّةٌ يَأْكُلُ مِنْهَا

Ya da kendisine bir hazine verilseydi veya besleneceği bir bahçe olsaydı ya! (Furkan 8)

Gördüğünüz gibi, onlar yemek yemeyen, sokaklarda gezmeyen bir peygamber istiyorlar. Mucize olarak da bir meleğin onunla beraber gezmesini ve ona bir hazine verilmesini arzu ediyorlar.

İşte “Ona Rabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi?" sözü, onların bu gibi mucizeleri istemeleri sebebiyle söyledikleri bir sözdür. Bu söz, Peygamberimize mucize verilmediğine değil, imtihan sırrını bozacak mucizelerin verilmediğine delildir. 

Bununla birlikte şunu da ifade edelim: İmtihan sırrını bozabilecek mucizeler, mesela ağaçların Peygamberimizin sözüne itaat etmesi ve çağırdığında gelmesi gibi mucizeler birkaç kişilik küçük bir topluluğun önünde zuhur etmiştir. O kişiler hakkında imtihan sırrı belki de onların ileride yapacağı ameller hürmeten bozulmuş olsa da diğerleri için bozulmamıştır. Zira kalbinde hastalık olanlar, bu kişilerin yalan söylediği vehmine kapılarak onların sözünü tekzipetmiş ve küfürde yine ısrar etmiştir. 

Peygamber Efendimiz (a.s.m.)'ın Kur’an’daki mucizeleri hakkındaki eserimizi burada tamamlıyor ve daha fazla yazmaya gerek duymuyoruz. Herhâlde bu eser, mucizeleri inkâr edenleri ilzam etmek için kâfidir.

Şunu da belirtmek istiyorum: 

Bu fakir kardeşiniz, bu eseri yazmak için Kur’an’ı baştan sona taramadı. Allah’ın ihsanı olan hafızlığı sayesinde -sadece birkaç saatlik bir tefekkürle- akıl aynasına yansıyan delilleri kaleme döktü. Daha fazlasına ihtiyaç olmadığından da meseleyi uzatmadı. Zira bu ehl-i bid’a,“Kur’an’da Peygamberin hiçbir mucizesi yoktur.” diyor. Onların bu sözüne karşı bizler tek bir mucize göstersek onların sözünün batıllığı ispat edilmiş olur. Bu eserde ise bir değil, altı taneyi gösterdik. 

Şuna da inanın: Eğer Kur’an’ın başından başlayarak ayet-i kerimeleri iniş sebepleriyle inceleseydik daha birçok mucizeyi gösterebilirdik. Ama dedik ya, gerek yok. Bir tane bile gösterilse onların sözünün batıllığı ortaya çıkar.

Şu duygumu da sizlerle paylaşmak istiyorum:

Allahu Teâlâ'nın ihsanı ve inayetiyle şimdiye kadar birçok eser ve reddiye yazdık. Ancak manasızlığı sebebiyle, bu eser kadar beni sıkan hiçbir eser olmadı. Çünkü burada yaptığım şey, bir Müslüman'a Peygamber Efendimiz (a.s.m.)'ın mucizelerini ispat etmeye çalışmak. Yani bu eseri Müslümanlar için yazdım. Bir Müslüman, Peygamberinin mucizelerini ne diye inkâr eder, bunu bir türlü anlayamıyorum. 

— Böyle anlamsız ve manasız bir inkâr olabilir mi? 

— Şimdiye kadar bu ümmetin hangi âlimi böyle bir söz söylemiş ve böyle bir iddiada bulunmuş?

— Bu söz nereden çıkmış? 

— Şeytan insanı bu kadar mı aldatır? 

— İnsan şeytana bu kadar mı maskara olur? 

Bunu anlayamıyorum...

Şimdi iki güruhla konuşmak istiyorum. İlk önce, bu batıl fikri kabul edip inananlara derim ki:

— Peygamber Efendimiz (a.s.m.)'ın mucizeler göstermesi gibi, bu kadar açık bir meselede şaşıranların diğer sözlerine hiç itimat edilir mi? 

— Gökteki güneşi göremeyenin, “Gördüm.” dediği hangi şeye inanılır?

— Bırakın inanmayı ve kabul etmeyi, bu kişiler dinlenmeye layık mıdır? 

Kardeşlerim, bu din 14 asırdır yaşanıyor. Bilin ki: Kim “Ben yeni bir şey buldum.” diyorsa ve bulduğu şey de icmaya muhalifse o kişi uyduruyordur, yalan söylüyordur ve şeytan onu aldatmıştır. Bu kişiden yılandan kaçar gibi kaçmak gerekir. Eğer kaçmazsanız, ahiretteki pişmanlığınız o kadar büyük olur ki bunu hayal dahi edemezsiniz.

Şimdi de ikinci güruha, bu batıl fikirlerin sahiplerine ve ümmet-i Muhammed’in evlatlarınıaldatanlara diyorum:

Sizler çok cinayetler işliyorsunuz. İşlediğiniz cinayetlerden bazıları:

1. Peygamber Efendimiz (a.s.m.)'ın mucizelerini inkâr ederek Allahu Teâlâ’nın hikmetini itham ediyorsunuz. (Eserimizin başında, hikmet-i İlahiyenin mucizeyi iktiza ettiğini ispat etmiştik.)

— Sizler Allah’ın hikmetini itham etme cesaretini nereden buluyorsunuz?

2. “Kur’an’da mucize yoktur.” diyerek Kur’an’a iftira atıyorsunuz. 

— Kur’an’a iftira atmak sizi hiç korkutmuyor mu?

3. “Peygamberin mucizesi yoktur.” diyerek Efendimiz (a.s.m.)'a da iftira atıyorsunuz. 

— Acaba mahşer günü hangi yüzle Peygamberimiz (asm)'ın yüzüne bakacaksınız?

4. Peygamber Efendimiz (a.s.m.)'ın mucizelerini sahabeler nakletmiş ve “Biz gördük.” demişler. Siz ise inkârınızla onlara, “Hayır siz görmediniz. Siz yalan söylüyorsunuz, yalancısınız…” diyorsunuz.

— Peygamberimizin sahabelerini yalancılıkla itham etmek dine hizmet midir? 

Onların iki eli yarın mahşer günü yakanızda olacaktır. Bu sizi hiç mi korkutmuyor?

5. Sahabelerin “Biz gördük.” haberlerini tâbiin ve ondan sonraki asırların muhaddisleri bizlere sağlam senetlerle nakletmiştir. 

— Bütün o nurani silsileyi yalancılıkla itham etmek nasıl bir cesarettir?

— Ve kişiye günah olarak bu yetmez mi?

6. Her zaman diyorsunuz ki: “Bu Kur’an’da yoktur.” Acaba her şeyin Kur’an’da olması mı lazım? O hâlde bize cevap verin: 

— Öğle namazı kaç rekât? 

— İlk oturuşta hangi duayı okuyacağız? 

— Zekât malın kaçta kaçından verilir? 

— Bir tavaf kaç şavttan oluşur?

Size böyle 10 değil, 100 değil, 1.000 değil, binlerce soru sorabilirim ki bunların hiçbirinin cevabını Kur’an’da bulamazsınız. Bunların cevapları hadislerdedir. Hadisleri inkâr ettiğinizde bu sorular cevapsız kalır. Demek, Kur’an İslam’ın tek kaynağı değildir. Hadis-i şerifler İslam’ın ikinci büyük kaynağıdır. 

— Sizler hadisleri inkâr ederek nereye ulaşacağınızı zannediyorsunuz?

Bilin ki ulaşacağınız tek yer dinsizliktir. Aklınız başınızdayken ve ölüm sizi yakalamadan gelin tövbe edin! Bilin ki bu milletin itikadını bozarak cennete giremezsiniz. 

Cenab-ı Hak bu eseri günahlarımıza kefaret yapsın. Bizi Ehl-i sünnet itikadından ayırmasın. İtikadımızı bozacak kişilerin şerrinden bizleri muhafaza etsin. Bizi bu imanla yaşatsın, bu imanla öldürsün ve bu iman üzere diriltsin. Âmin!

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Okunma sayısı : 1.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun