MEŞ'ARU'L-HARÂM

Meş'ar; bilmek, anlamak, hissetmek anlamındaki "şuur" mastarının yer ismidir. Hissetme, duyma, bilme yeri, hac sırasında ziyaret edilecek yerlerden her biri. Harâm da; yasak, haram, saygı duyulan demektir. Meş'aru'l-Harâm tamlaması; sözlükte saygıya değer, ibadet alâmeti taşıyan yer anlamına gelir. Müzdelife'nin başka bir adı yanında, Meş'aru'l-Harâm, Müzdelife'de bulunan ve Cebel-i Kuzâh da denilen, üzerinde "mikade" adlı silindir biçiminde bir taş olan tepenin adıdır.

Önceleri burada odunlarla ocaklar, Halife Harun Reşid zamanında büyük mumlar, sonraları da büyük kandiller yakılırdı. Daha sonra bu kısım üzerine bina yapılmıştır (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, İstanbul 1935, I, 723).

Müzdelife ve orada bulunan Meş'aru'l-Harâm hac menâsikinin ifa edildiği yerlerdendir. Kurban Bayramı akşamı sabahleyin şafağın sökmesiyle güneşin doğması arasında Müzdelife'de bir an da olsa durmak (vakfe yapmak) vacip, geceyi orada geçirmek sünnet, Meş'arul-Harâm denen Kuzah dağına gitmek ise müstehaptır. Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: Arafat'tan sel gibi akıp inerken Meş'ar-i Haram'da Allahı zikredin" (el-Bakara, 2/198). Hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: Kim bizim şu sabah namazımızda hazır bulunur, biz ayrılıncaya kadar bizimle birlikte vakfe yapar ve daha önce gece veya gündüz, Arafat vakfesini de yapmış durumda ise, onun haccı tamam olur" (Nesaî, Menâsik, 211; Tirmizî, Hacc, 57).

Müzdelife vakfesi bir özür sebebiyle terk edilirse bir şey gerekmez. Özürsüz terk halinde ise, vacibin terki söz konusu olduğu için Hanefî hukukçulara göre kurban cezası gerekir. Hz. Peygamber, zayıflığı sebebiyle Müzdelife vakfesini yapamayan bazı sahabelere keffareti emretmemiştir (el-Kasânî, Bedayiu's-Sanay'i, II, 135 vd.; İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, II,169; el-Meydânî, el-Lübâb, I,186).

Arafat'ın "Urene" deresinin içinde başka her yanı vakıf mahalli olduğu gibi, Müzdelife'nin de "Muhassir" deresi dışında her yerinde vakfe yapılabilir.

Cabir b. Abdullahtan rivayete göre, şöyle demiştir: "Resulullah (s.a.s), Arafatta vakfe'den, güneş batıp ayrıldıktan sonra Müzdelife'ye geldi. Orada bir ezan ve iki kametle akşam ve yatsı namazlarını birleştirerek kıldırdı. Bu iki namaz arasında tesbih getirmedi. Sonra şafak sökünceye kadar yan üstü yattı. Sonra sabah namazı vakti gelince bir ezan ve bir kametle sabah namazını kıldı. Sonra devesi Kusvâ'ya binerek el-Meş'aru'l-Harâm'a geldi. Kıbleye yöneldi, Allah'a dua etti, tekbir ve tehlîl getirdi, kelime-i tevhid okudu. Ortalık iyice aydınlanıncaya kadar vakfeye devam etti. Güneşin doğmasından önce oradan ayrıldı" (İbn Kesir, Tefsiru'l-Kur'ani'l-Azîm, İstanbul 1984, I, 352).

İA

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 5.000+

Yorumlar

EyupBey

ALLAH (CC) RAZI OLSUN.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
ashillis

Ahhh hocam anlattıgınız kadar basıt olsaydı dunyanın hemen hemen hepsı cennete gırerdı oysa kuranı kerim'de derki bana az ınsanlar ınandı yanı anlayacagınız cennete gırmek sızın arzu ettıgınız kadar kolay degıl...

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun