HİCRETİN BEŞİNCİ SENESİNİN MÜHİM DİĞER BAZI HÂDİSELERİ

Müzeynelerin Müslüman olmaları

Medine yakınlarındaki ikâmet etmekte olan Müzeyne Kabilesinden on kişilik bir heyet Medine'ye gelerek Resûl-i Ekrem Efendimizin huzurunda Müslüman oldular.

Heyetin başında Huzâî bin Abd-i Nühm bulunuyordu. Huzâî Müslüman olup Peygamber Efendimize bîat edince yurduna döndü ve kavmini Müslüman olmaya dâvet etti. Müzeyneler, "Biz senin sözüne itaat ederiz." diyerek Müslüman oldular ve Medine'ye bir heyet gönderdiler.

Hicretin 5. yılı Receb ayında Müzeynelerin Mudar kolundan Müslüman olmak üzere Medine'ye gelenlerin sayısı dört yüzdü. Resûl-i Ekrem Efendimiz, onları yurtlarında ikâmet etmelerine rağmen Muhacirler sınıfından saydı ve 

"Siz nerede olursanız olunuz, Muhacirsiniz. Muhacirler şerefini hak ettiniz. Mallarınızın başına dönünüz."

buyurdu. Bu emir üzerine Müzeyneler yurtlarına döndüler.1

Selmânı Farisî'nin Kölelikten Kurtarılması

Selmânı Farisî Hazretleri daha önce Yahudilerin kölesi idi.

Resûl-i Ekrem Efendimiz bir gün kendisini çağırarak, "Ey Selmân! Kendini kölelikten kurtarmak için efendinle pazarlık yap anlaş." dedi.

Hz. Selmân, efendisine durumu arz edince, o, "Üç yüz hurma fidanını diker ve ayrıca kırk ukiyye (bin altı yüz dirhem) altın verirsen azad ederim." dedi.

Bunun üzerine Hz. Selmân, Resûl-i Ekrem Efendimizin yanına gelip durumunu arz etti.

Peygamber Efendimiz ashabına, "Kardeşinize yardım ediniz." buyurdu.

Bu emir üzerine sahabîler bir anda kendi aralarında üç yüz hurma fidanını topladılar. Hurma fidanları toplanınca Peygamber Efendimiz, "Ey Selmân! Git de şu fidanlar için çukurlar kaz! Bitirince de gelip bana haber ver. Ben onları kendi elimle dikeyim!" diye ferman etti.

Sahabîlerin de yardımıyla Hz. Selmân çukurları kazıp bitirince, Efendimize gelip durumu haber verdi.

Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, bizzat mübârek eliyle biri müstesnâ, diğer hurma fidanlarını dikti. O sene zarfında Efendimizin diktiği bütün fidanlar hurma verdi. Yalnız, başkasının diktiği bir tek fidan hurma vermedi. Peygamber Efendimiz onu da çıkardı, yeniden dikti. O da meyve verdi.

Böylece Hz. Selmân, Benî Kurayza Yahudilerinden olan Efendisine hurma ağaçları borcunu ödemiş oldu.2

Hurma ağacı borcunu ödeyen Hz. Selmân'ın sadece altın borcu kalmıştı. Bunu da bizzat Hz. Selmân şöyle anlatır:

"Resûlullah (a.s.m.), gazâların birinden tavuk yumurtası kadar bir altın külçesi getirmişti. Beni huzuruna çağırttı ve 'Ey Selmân! Bunu al, borcunu öde.' buyurdu.

"Ben Yâ Resûlallah dedim, bu kadarcık altın parçası ile borcum ödenmez ki deyince, külçeyi eline alıp tükürüğünü sürdü ve 'Al bunu! Allah, senin borcunu bununla ödeyecektir!' buyurdu.

"Bunun üzerine ondan aldığım altın parçasını tartıp alacaklıya verdim. Borcum olan kırk ukiyyeyi (bin altı yüz dirhem) verdikten sonra, o tavuk yumurtası kadar olan altın parçası eskisi gibi bana kaldı."3

Ensardan Sa'd Bin Muaz Hazretleri Vefât Etti

Sa'd bin Muaz Hazretleri Ensarın en üstün fazilete sahip şahsiyetlerinden biri idi. Mus'ab bin Umeyr Hazretleri Resûl-i Kibriyâ Efendimizin emriyle Medine'ye Kur'an öğretmek üzere geldiği zaman Müslüman olmuştu. Müslüman olduğunu duyan Abdü'l-Eşheloğullarından kadın, erkek hepsi de o gün Müslüman olmuşlardı.

Bu kahraman ve fedakâr sahabî, Hendek günü kolundan bir okla vurulmuş, kolunun damarı kesilmişti. Yarası ağır ve ızdırap verici idi.

Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, bu kahraman sahabî yaralandığı zaman, ona Allah rızası için yaralıların tedavisi ile meşgul olan Ensar kadınlarından Rüfeyde adındaki hâtunun çadırında yer ayırtmıştı.

Kurayzaoğulları hakkında hüküm vermesinden kısa bir müddet sonra, bu ağır yarası tekrar deşildi ve çok geçmeden de Hicretin beşinci yılında 37 yaşında şehid olarak vefât etti.

Resûl-i Kibriyâ Efendimiz ve Müslümanlar vefâtından son derece müteessir oldular. Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:

"Sa'd bin Muaz'ın vefâtıyla Arş-ı Âlâ titredi ve cenazesinde yetmiş bin melek hazır bulundu."

Hz. Sa'd'ın cenaze namazını da bizzat Peygamberimiz (s.a.v.) kıldırdı.4

Hz. Âişe der ki:

"Resûlallah (a.s.m.) ile iki sahabîsinden (Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer) sonra, vefâtı Müslümanlara, Sa'd bin Muaz'dan daha ağır gelen bir kimse yoktu."5

Muğire bin Şu'be Müslüman Oldu

Muğire bin Şu'be dört Arap dâhisinden biri idi. Belli ve büyük meseleleri halletmede son derece mâhirdi. İri yarı ve heybetli bir zattı. Hendek Savaşı yılında Müslüman oldu ve Muhacir olarak Medine'ye geldi.

Medine de Zelzele ve Deprem olması

Hicretin beşinci yılında Medine'de zelzele oldu. Resûl-i Kibriyâ Efendimiz bunun üzerine şöyle buyurdu

"Rabbiniz, sizi razı olacağı duruma döndürmek istiyor. O halde siz de, onun rızasını dileyiniz."6

Resûl-i Kibriyâ Efendimiz bu ifadeleri, yeryüzü ile üzerinde yaşayan insanların hareketleri arasına münasebetin bulunduğunu ortaya koyuyor ve dünyanın hareket ve zelzelesinde vahy ve ilhama mazhar olarak emir altında deprendiğini beyan ediyordu!

Yine hicretin 5. Yılı Cemaziyelâhir ayında ay tutuldu.

Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, ay tutulması geçinceye kadar, husûf namazı* kıldırdı.7

Cahiliyye Devrinde insanlar, "Güneş ve ay, ancak yeryüzü halkının büyüklerinden bir büyük için tutulur." bâtıl inancını taşırlardı. Resûl-i Kibriyâ Efendimiz şu sözleriyle bunun doğru olmadığını açık bir şekilde ifade etti:

"Şüphesiz ki, güneş ve ay, hiçbir kimsenin ölümü veya doğumu sebebiyle tutulmazlar. Onlar, Allah'ın kudret ve azametini gösteren alâmetlerden iki alâmettir! Siz onların tutulduğunu gördüğünüz zaman, namaza durunuz!"8

Peygamberimiz (s.a.v.) bu sözleriyle Cahiliyye Devri insanlarının bu bâtıl inançlarını değiştirmiş, güneş ve ay tutulmalarının Allah'a ibâdet vakti olduğunu beyan buyurmuşlardır. Bu vakitlerde insanlar, boş şeylerde değil, Allah'a ibâdet ve tâatle meşgul olmaları gerektiğini ifade etmişlerdir.

Şurası da unutulmamalıdır ki, ibadet ve duânın sebebi ve neticesi emir ve Allah'ın rızasıdır, faydası ise âhirete aittir. Eğer namaz ve ibâdetten dünyevî bir maksat niyet edilse, yalnız onlar için yapılırsa, o namaz batıl olur. Bu sebeple, güneş ve ay tutulmaları halinde, onların açılması niyetiyle ve kasdıyla namaz kılınmaz. Belki, güneş ve ayın tutulması zamanları bu çeşit ibadetin vakitleri olarak bilinmeli ve sırf Allah'ın rızası kasdedilerek namaz kılınmalıdır.9

Dipnotlar:

1. Tabakât, 1:291-292.
2. Sîre, 1:234-235; Delâilü`n-Nübüvve, s. 218-219; Mektûbat, s. 135-136.
3. Sîre, 1:235; Tabakât, 1:185; Şifâ, 1:277-278.
4. Sîre, 3:263; Tabakât, 1:433.
5. Tabakât, 1:433.
6. Üsdü'l-Gâbe, 1:22.
* Küsuf ve husuf (güneş ve ay tutulması) namazı sünnettir, iki rekâttır. Rükû ve secdeleri, nafile namazlarda olduğu gibi yapılır. Bu namazlar için ezan ve kaamet okunmaz.
Ancak hüsûf namazı için, 'es-Selâtü camiâtün (Namaz için toplanınız) diyerek seslenilir.
7. İnsanü'l-Uyûn, 2:628.
8. Buharî, 2:23-24; Müslim, 3:28-36.
9. bk.: Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lahikası, s. 31-33.

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Okunma sayısı : 5.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun