İnsanlarda üstünlük sırası nasıldır, hangi özelliklere göre belirlenir?

Tarih: 07.10.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Varlığı var eden Allah, varlıklar arasında belli mertebeler bulunmasını murad etmiş ve insana bahşettiği akıl, irade gibi özelliklerle onu hayvandan üstün kılmıştır.

İnsanlar arasında da belli bir üstünlük sıralaması var. Müminler diğer insanlara göre Allah Tealâ nezdinde mutlak bir üstünlük sahibidir. Zira iman etmiş olmak, insanlık adına sahip olabileceğimiz değerlerin en üstünüdür.

Müminler arasında da peygamberlerin (hepsine salât ve selam olsun) müstesna bir yeri vardır. Onlar vahye, yani Yüce Yaratıcı’nın kelâmına ve hitabına muhatap olmakla şereflerin en üstününe nail kılınmışlardır. Hatta onlar arasında da derece farkı vardır. (bk. Bakara, 2/253).

Müminler arasındaki üstünlük mertebeleri muhtelif ölçütler çerçevesinde aşağıya doğru devam edip gider.

Bu durum, varlığa hakim kılınmış bir ilâhî kanunun göstergesidir. İnsanlar arasında bulunan bu üstünlük farkının, iyice düşünüldüğünde diğer canlılar arasında da mevcut olduğu görülecektir. Söz gelimi kurban olarak kestiğimiz ve böylece kendileri vasıtasıyla Allah Tealâ’ya yakınlık elde ettiğimiz hayvanlarla, istisnasız her şeyi haram kılınmış olan domuzu aynı kefede görebilir miyiz?

Müminler arasındaki dereceleri haber veren ayetlerin meali şöyledir:

"Kim Allah'a ve peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah'ın kendilerine nimetler vermiş olduğu peygamberlerle, sıddıklarla, şehitlerle ve iyi kullarla beraberdirler. Onlar ne iyi arkadaşlar! Bu, Allah'tan bir lütuftur. Hakkıyla bilici olarak Allah kâfidir." (Nisa, 4/69-70).

Buna göre, bütün müminlerin en faziletlilerinin peygamberler, onlardan sonra sıddıklar, onlardan sonra sadece şehâdet derecesine sahip bulunanlar, onlardan sonra sadece salah derecesine sahip bulunanlardır. (bk. Razi, Mefatih, ilgili ayetlerin tefsiri)

Bu dört sınıf insanın hepsi de îmanın zirvesine ulaşmış, fakat bazı özellik ve sıfatlarla birbirinden ayrılmış, Allah'ın en sevgili kullarıdır. Ancak bunların başında yer alan peygamberler, şüphesiz diğerlerinin sahip oldukları özelliklerin en üstün derecesine sahiptirler. Çünkü onlar, Allah tarafından seçilmiş ve özel bir görev için terbiye edilip yetiştirilmişlerdir.

Peygamberlerden sonra ikinci sırayı alanlar, sıddıklardır. Bunlar, kelimeyi sıdk (doğruluk)'tan alan müfessirlere göre, söz ve fiillerinde sıdkın ağır bastığı, kendilerinden hiçbir surette yalana veya riyaya benzer bir söz veya davranışın sâdır olmadığı kimselerdir. Kelimeyi tasdik etmekten alan müfessirlere göre ise, sıddıklar, kavimleri içerisinde peygamberleri ilk tasdîk edenler ve ömürleri boyunca onların yanında yer alıp, dînin yayılmasında onların birer parçası gibi hareket edip onlarla birlikte üzülen ve onlarla birlikte sevinen kimselerdir. Peygamberlerine aşırı derecedeki bağlılıkları ve îmanları sebebiyle mertebeleri peygamberlik mertebesine en yakın kimseler olarak bilinirler. Nitekim peygamberler de sıddıktırlar; şu var ki onlar, sıddıklardan farklı olarak başka sıfatların da sahibidirler.

Şehidiler ise, bazen apaçık delillerle dînin sıhhatine şahitlik edip yayılmasına ve Allah isminin yücelmesine çalışan, bazan da malı ile canı ile ve kılıcı ile Allah için ve dîni için mücadele eden kimselerdir. Bu itibarla ayet-i kerîmede geçen şehîd kelimesini, sadece savaşta kâfir tarafından öldürülen kimse olarak dar manâ ile ifade etmek doğru bir tefsîr şekli değildir. Nitekim şehit kelimesinin Allah yolunda kâfir tarafından öldürülen kimse manâsında kullanılmış şekline, Kur'ân-ı Kerîm'in hiçbir sûresinde rastlanmaz. Bununla beraber fail manâsında şehîd kelimesine pek çok âyette yer verilmiş ve hepsinde de şahitlik etmek manâsında kullanılmıştır. Buna göre şühedâ, adaleti ayakta tutarak Allah'tan başka ilâh olmadığına şahitlik ve dînin zaferi için ilmiyle, maliyle ve caniyle mücadele eden kimselerdir. Bu açıdan ayette geçen “şüheda” kelimesini bu anlamları da içine alacak şekilde değerlendirmek daha uygun olacaktır.

Sâlihlere gelince, bunlar da ömürlerini Allah'a itaat ederek geçiren, mallarını da Allah'ın rızasını kazanmak için sarfeden ve böylece hem nefisleri, hem de amelleri salâh bulan kimselerdir.

İşte, Allah'a ve Rasûlüne (asm) itaat eden mü'minlerin beraber bulunacakları kimseler bunlardır. Hangi akıl sahibi, Allah katında bu kadar yüksek derecelere ulaşmış kimselerin yol arkadaşlığını kaçırmak ister? Bu nasıl ve ne büyük bir şereftir ki, Allah Teala, peygamberlerin, sıddıkların, şehitlerin ve sâlihlerin refakatini yalnız kendisine ve Rasûlüne itaat eden mü'minlere tahsis etmiştir?

Gerçi bu dört sınıfın taşıdığı sıfatlar dış görünüşüyle farklılık gösteriyorsa da, aslında birbirinin tamamlayıcısı ve biri diğerinin dâvetçisidir. Peygamberlik diğer iki sıfatı da en mükemmel ölçü ve anlamda kendinde taşır, sıddıklık, salihliği ihtiva eder. Ancak ne var ki, her sınıf kendinde daha çok ağırlığı duyulan sıfatla anılır; Peygamber, nübüvvet ve risâletle; söz ve davranışlarında doğruluğun çok belirgin bulunduğu kimse sıddıklıkla; Allah yolunda cihad edenler şehitlikle; imânını güzel amellerle bir meyveli ağaç durumuna getirip günlük yaşayışını bu doğrultuda değerlendirenler salihlikle anılırlar.

Ayetin sonunda geçen “Onlar ne iyi arkadaşlar!” ifadesi hem bu özelliklere sahip olanları hem de bunlara uyanları içine almaktadır. Bu nedenle bunlara arkadaş olmak için çaba ve gayret göstermek gerekir.

Ayet, insan hayatını Allah'a imân ve itaatin en sağlam ölçüsünde tutmak için onun ancak dört sınıfla arkadaşlık kurmasını öneriyor:

1.  Peygamber, onun tertemiz hayatı ve bıraktığı sünnet, şüphesiz ki arkadaşların en yararlısı ve en azizidir.

2. İman ve irfanını doğrulukla bütünleştiren, özünde ve sözünde doğruluğun örneklerini  sergileyenler.

3. Allah yolunda kendini hizmete adayan, nefsiyle, malıyla, canıyla bu uğurda her şeyiyle cihad edenlerin örnek hayatı.

4.  İmanını güzel amellerle süsleyen, iyilikten yana olup kötülüklerden kaçınan; Cenâb-ı Hakk'ın verdiğine razı olup başkasının malına ve namusuna göz dikmeyen iyi kişiler.

Allah'ın övdüğü bu kamil insanlara arkadaş olmak için, bu özellillkeri kendimizde bulundurmamız ve uygulayarak örnek olmamız gerekmektedir.

Kaynaklar:

- Razi, Mefatih; Kurtubi, Ahkam; Celal Yıldırım, İlmin Işığında; T. Koçyiğit, İ. Cerrahoğlu, Kur’an-ı Kerim Meal ve Tefsiri.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun