Cahiliye diye adlandırılan dönemde hac yapılıyordu. Bu hac hangi din üzere, nasıl ve ne zaman yapılıyordu?

Tarih: 04.04.2011 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Haccın sebebi olan Kâbe, Hz. İbrahim (as) ve oğlu Hz. İsmâil (as) tarafından Mekke’de yapılmıştır. İnşâat tamamlandıktan sonra Cibrîl (as), tavâfın ve hac ibadetinin nasıl yapılacağını amelî olarak onlara göstermiş, Hz. İsmâil (as) de Hicaz halkına öğretmişler. Ancak, Hz. İbrâhim (as)’in tebliğ ettiği dini hükümler zamanla unutulmuş, Mekke putperestliğin merkezi olmuştur. Hz. İsmâil (as)’in öğrettiği hac usûlü yavaş yavaş değişmiş yerini putperestlerin haccı almıştır.

Cahiliyye dönemindeki putperestler de Kâbeyi tavaf edip Hac yapmaktaydılar. Câhiliye döneminde Mekke şehir devleti on üye­li bir meclis tarafından idare ediliyor, ay­rıca dört yabancı kabile de hac yöneti­mine katılıyordu. Resûl-i Ekrem (asm)'in men­sup olduğu Hâşimiler rifâde, sikâye ve Kâbe eminliği, Benî Abdüddâr Kâbe ve Dârünnedve'nin anahtarlarının muhafa­zası, Benî Nevfel hacılara harcanmak üze­re toplanan vergilerin idaresi, Benî Sehm Kâbe'ye yapılan adakların muhafazası ve Benî Kinâne de haccın daima aynı mev­sime rastlaması için takvimde yapılan nesî' ile meşgul olurlardı. Benî Gavs ile Benî Advân ise Arafat'ta ve Müzdelife'de hacılarla ilgilenirlerdi.

Kâbe'yi ta­vaf, umre, Arafat ve Müzdelife'de vakfe, kurban kesme gibi âdetler devam ettiril­mekte, hac putperest gelenekleriyle birlik­te sürdürülmekteydi. Umre, nesî' yoluyla hurma mevsimine rast getirilen receb ayında yapılır, Kâbe'nin ziyaret edilmesi ve Safa İle Merve arasında yedi defa koşul­ması ile tamamlanırdı. Müşrikler, haccı her yıl bahar mevsimine denk düşürmek için iki veya üç yılda bir tekrarlanan nesî' ile ayların yerlerini değiştirdiklerinden tö­renler, asıl zamanı olan Zilhicce yerine baş­ka aylarda yapılır, ancak yirmi dört yılda bir gerçek Zilhicceye rastlardı.

Hacı aday­ları, hac mevsiminin başlatıldığı ayın ilk günü ihramlı olarak Ukâz panayırına, yir­mi gece burada kaldıktan ve alışveriş yap­tıktan sonra Mecenne panayırına ve on ge­ce de burada kaldıktan sonra, arkasından gelen ayın hilâli ile birlikte Zülmecâz pa­nayırına giderler ve burada sekiz gece ka­lıp terviye günü Zülmecâz'dan ayrılarak arefe günü Arafat'a çıkarlardı. Arefe gü­nü "hille"den olanlar (Kureyş ve müttefik­leri dışındaki kabileler) Arafat'ta, "hums" sınıfından olanlar ise (hac ve Kâbe ile ilgili çeşitli imtiyazlara sahip Kureyş ve müt­tefiklerinden meydana gelen kabileler) Harem bölgesi içindeki Nemîre'de hazır bulunurlar ve güneş ufka yaklaşıncaya ka­dar buralarda kalıp sonra Müzdelife'ye akın ederlerdi. O gece Müzdelife'de geçi­rilir, ertesi gün fecirden önce vakfeye baş­lanıp güneş yükselinceye kadar devam edilir, arkasından da Mina'ya doğru ha­rekete geçilirdi; Arafat ve Mina günlerin­de alışveriş yapılmazdı. Mina'da yerine getirilmesi gereken, üç gün müddetle şeytan taşlama ve ayrıca kurban kesme menâsiki tamamlandıktan sonra çeşitli toplantılar düzenlenir, şiirler okunur ve kabileler atalarıyla övünürlerdi. Bu âdet,

"Hac menâsikini bitirince atalarınızı zik­rettiğiniz gibi, hatta ondan daha fazla Al­lah'ı zikredin." (Bakara, 2/200)

mealin­deki âyetle kaldırılmıştır.

Ziyaretçiler Mina'dan Mekke'ye geldikle­rinde şehir halkının evlerinde kalır ve buna karşılık onlara bazı hediyeler verirlerdi. Câhiliye devrinde Araplar Kâbe'yi ellerini bir­birine kenetleyerek el çırpıp ıslık çaldıklarını söylemektedir ve humsa mensup iseler elbiseleriyle, hilleye mensup iseler -tavafı günah işledikleri elbiselerle yap­mak istemediklerinden- eğer humstan birinin elbisesini ödünç olarak veya para ile alamazlarsa çıplak tavaf ederlerdi.

Tefsirlerde,

"Onlar bir kötülük yaptıkları zaman, 'Babalarımızı bu yolda bulduk, Al­lah da bize bunu emretti.' derler. De ki, Allah kötülüğü emretmez. Allah'a karşı bil­mediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?" (A'raf, 7/28) 

mealindeki âyetin Kâbe'yi çıplak tavaf edenlerle ilgili olduğu belir­tilmektedir. Eğer hille mensubu, üzerindekinin dışında sırf Kâbe'yi ziyaret sıra­sında kullanmak amacıyla daha önce gi­yilmemiş başka bir elbise getirmişse ta­vafını onunla yapar, sonra çıkarıp orada bırakır ve "lekâ" denilen bu elbiseye el sürülmez, çürümeye terkedilirdi. Temiz elbise bulamamış hilleye mensup kadınların da avret mahallerini elleriyle ka­patarak çıplak katıldıkları tavaf bittikten sonra Safa ile Merve arasında sa'y ya­pılırdı. Arkasından İsâf'ın putunun (heykel) yanında kurbanlar kesilir, kanın­dan Kâbe'nin duvarlarına sürülürdü; kurban kesenler bu etlerden yemezlerdi. Daha sonra her kabile hangi tanrı için ih­rama girmiş ve telbiye getirmişse onun putunu ziyaret eder, yanında tıraş olur ve ihramdan çıkardı. Câhiliye Arapları Kâbe dışında Lât, Menât, Uzzâ gi­bi tanrıların tapmaklarını, ileri gelenlerin kabirlerini ve dikili taşları da (ensâb) tavaf eder ve buna "devâr" derlerdi.

Hacılara su ve yemek ikram etme âde­ti (sikâye, rifâde), çok eski devirlerden beri devam ediyordu. Câhiliye döneminde ri­fâde geleneğini sürdürebilmek için önce­leri halktan vergi toplanırdı; daha sonra bu işi şeref kazanmak isteyen zenginler üst­lendi. İlk defa deve etinden yemek yaptı­rıp hacılara dağıtan kişinin Amr b. Luhay olduğu rivayet edilir; onun hacılara elbi­se dağıttığı da bilinmektedir. Kusay za­manında Kâbe yakınlarında, civardaki tat­lı su kaynaklarından develerle getirilen su­ların muhafaza edildiği deriden yapılmış su depolan vardı. Zemzem Kuyusu Hz. Peygamber (asm)'in dedesi Abdülmuttalib ta­rafından tekrar açıldıktan sonra, sikâye gö­revi tamamen buradan sağlanan sularla yerine getirildi. Abdülmuttalib develerini sağar ve bunları bal ile karıştırıp zem­zemle beraber hacılara dağıtırdı; üzümle zemzemi karıştırıp dağıttığı da olurdu.

İslâmiyet'in zuhuru sırasında sikâye ve rifâde işini Ebû Tâlib yürütüyordu; ancak daha sonra malî durumu bozulduğu için küçük kardeşi Abbas'a bıraktı. Abbas bu görevi Mekke'nin fethine kadar kesintisiz sürdürdü; fethin arkasından Resûl-i Ek­rem (asm) kısa bir süre için sikâye ve rifâdeyi on­dan aldıysa da daha sonra yine kendisine verdi. Hz. Peygamber 9 (631) yılında Hz. Ebû Bekir (ra)'i hac emîri olarak görevlendir­di ve ona yemek için bir miktar malzeme verdi. Veda haccında ise bu işi bizzat ken­disi üstlenmiş, dolayısıyla vefatından son­ra yerine gelen halifeler de bunu bizzat yü­rütmüşlerdir.

Mekke'nin fethinden sonra Kâbe'nin içinde ve etrafında yer alan putlarla bir­likte Hz. İbrahim (as)'in tebliğ ettiği hac ibadetinde bulunmayan şirk unsurları da ta­mamen temizlenmiştir. Hums mensup­ları kendilerine birtakım imtiyazlar tanı­yıp, "Biz ehl-i Haremiz, Kâbe'nin bakıcıla­rıyız." diyerek Arafat'ta vakfe yapmazlar­dı. Ancak,

"Sonra insanların -sel gibi- akın ettiği yerden (Arafat) siz de akın edin. Al­lah'tan mağfiret dileyin. Gerçekten Allah çok affedici ve esirgeyicidir." (Bakara 2/ 199)

mealindeki âyetle bu ayrıcalık kaldırılmıştır. Arafat ve Mina'dakİ ticaret yasa­ğı da

"Rabbinizden -ticaret yaparak- rızık aramanızda size herhangi bir günah yoktur." (Bakara 2/198)

mealindeki âyetin inzali üzerine son bulmuştur. Hacdan ön­ce kurulan Ukâz, Mecenne ve Zülmecâz gibi panayırlar ise bir müddet daha de­vam etmiş, ancak II. (VIII.) yüzyılın sonları­na doğru çeşitli sebeplerle bunlardan vaz­geçilmiştir.

İslâmiyet'in doğuşundan son­ra hille ehli Safa ile Merve arasında yapı­lan sa'y vecîbesini, burada bulunan putla­ra karşı yapıldığı, dolayısıyla Câhiliye âdetlerinden olduğu ve hac menâsikine gir­mediği gerekçesiyle yerine getirmiyorlardı. Bunun üzerine,

"Safa ile Merve şüp­hesiz Allah'ın şiârlanndandır. Her kim hac veya umre yaparak Beytullah'ı ziyaret ederse Safa ile Merve arasında tavaf (say) yapmasında bir günah yoktur. Kim gö­nüllü olarak bir hayır yaparsa şüphesiz Al­lah -onu- bilir, karşılığını verir." (Bakara 2/158)

mealindeki âyet indi ve böylece sa'yin hac menâsikinden olduğu açıkla­narak, bu hususta zihinlerde beliren şüp­heler giderildi.

Kâbe'yi çıplak tavaf etme ve hille mensupları tarafından Harem sı­nırları içine sokulan yiyecek ve içeceklerle koyuna getirilen yasak İse,

"Ey Âdemoğulları! Her mescide gidişinizde elbiselerini­zi giyin. Yiyiniz içiniz, fakat israf etmeyi­niz. Zira Allah israf edenleri sevmez. De ki: Allah'ın kulları için yarattığı ziyneti (el­bise) ve güzel (helâl) azıkları kim haram kıl­dı! De ki: Onlar dünya hayatında -inanma­yanlarla birlikte- inananlar içindir. Kıya­met gününde ise yalnız müminlere ait­tir." (Bakara 2/158)

mealindeki âyet­lerle ve Hz. Peygamber (asm)'in hicretin 9. yı­lında verdiği,

"Bu yıldan sonra hiçbir müşrik hac yapmayacak, kimse Beytullah'ı çıp­lak tavaf etmeyecektir." (Buhârî, Hac, 67)

emriyle ortadan kaldırıldı. (Diyanet İ.A. Hac. Md.)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun