Müslüman olan Papazın İtirafları (Yusuf Estes)

Müslüman olan Amerikalı rahip Yusuf Estes anlattığı hidayet hikâyesinde ABD'de özellikle Katolik rahip ve vaizlerin İslâmiyet'e büyük ilgi duyduğunu ve hatta birçok rahibin İslâm üzerine doktora yapmakta olduğunu ifade ediyor.

Estes'e göre ön yargısız rahiplerin İslâm hakkında genel kanaati olumlu yönde.

Şok edici bir haber - Meğer Müslümanlar, Zaten İncil'e İnanıyorlarmış...

O gün, 1991'in baharında, Müslümanların İncil'e inandığını öğrenmiştim. Şok oldum. Bu nasıl olabilirdi? Fakat bununla da kalmıyordu: Onlar İsa'ya da inanıyordu...

Müslümanlara göre de:

* Allah'ın sadık bir elçisi;
* Allah'ın peygamberi;
* Babasız bir şekilde mucizevî olarak doğdu;
* O Mesih'ti;
* O şimdi Allah'la beraber ve çok önemli bir yeri var;
* Kıyamet yaklaştığında geri dönecek ve inananların yanında imansızlara karşı duracak...

Ruhumu İsa'ya adadığım günden sonra, bir Müslümanı Hristiyan yapmak, benim için olağanüstü bir gelişim olacaktı.

BİR BARDAK ÇAY EŞLİĞİNDE İNANÇ TARTIŞMASI

Adama çay içmeyi sevip sevmediğini sordum, sevdiğini söyledi. Oradan kalkıp, hep beraber, benim favori sohbet konum hakkında konuşmak üzere bir kafeteryaya gittik. Konu tabiî ki inançlardı. Saatlerce sohbet ettiğimiz kafeteryada şunun farkına vardım: Bu adam sessiz, sakin, hoş ve biraz da utangaç bir insandı. Benim söylediğim şeylerin her kelimesini dinledi ve bir kere olsun sözümü kesmeye yeltenmedi bile. Bu adamı sevmiştim ve iyi bir Hristiyan olma potansiyeli sezmiştim. Ve bu işin olacağına, kesin gözüyle bakmaya başlamıştım. Halbuki, başıma gelecekler hususunda, ufacık bir bilgim dahi yoktu.

MUHAMMED EVİMİZE TAŞINIYOR

Her şeyden evvel, babama, bu adamla iş yapmaya, mutlaka, devam etmesi gerektiğini söyledim. Ve Texas'a yaptıkları iş seyahatlerinde, bu adama bazen eşlik etmek istediğimi de söyledim. Günbegün, beraber bolca vakit geçirmeye ve birçok konuda konuşmaya başladık. Sohbet aralarında radyolarda ve seminerlerde verdiğim vaazlardan, konuşmalardan örnekler sunuyordum. Bu zavallı adamı “kurtarmaya” iyice niyetliydim. Allah hakkında konuştuk, hayatın anlamı, yaratılışın gayesi, peygamberler ve görevleri, Allah'ın buyruklarını insanlara nasıl vahyettiği konularından bahsediyorduk. Ayrıca birçok şahsî deneyimlerimizi ve hatıralarımızı da paylaşıyorduk.

Bir gün, artık arkadaşım olan Muhammed'in, şimdiye kadar kaldığı evden taşınmak zorunda kaldığını ve geçici bir süre için camide ikamet edeceğini duydum. Babama gittim ve Muhammed'i şehirdeki büyük evimizde ağırlamak istediğimi söyledim. Ne de olsa güvenilir bir insandı ve gönül rahatlığı ile evimizde onu misafir edebilirdik. Israrlarımız netice verdi ve Muhammed evimize taşındı.

VAAZLARA DEVAM

Tabiî ki, ben hâlâ Texas civarındaki kiliseleri ve oradaki pederleri ziyarete zaman buluyordum. Bunlar Texas'ın Oklahoma bölgesinde ve Mexico bölgesinde yaşıyordu. Bunlardan biri, arabadan daha büyük olan bir haçı, tıpkı İsa'nın çarmıha gerilmeye götürülürken yaptığı gibi, omuzunun üstüne almış ve cadde ve sokaklarda bu şekilde dolaşıyordu. Bunu yapmayı seviyordu, zira yoldan geçen arabalar duruyor ve bu adama ne yaptığını soruyordu. O da onlara Hristiyanlık ile ilgili nasihatler veriyor, vaaz ediyordu.

PEDERİN KALP KRİZİ

Bir gün, haçı omuzunda taşıyan peder arkadaşım kalp krizi geçirdi. Yakınlardaki bir hastaneye sevkedildi. Sık sık kendisini hastanede ziyaret ediyordum. Çoğu zaman bu ziyaretlere Muhammed'i de götürüyordum. Orada peder arkadaşımla birlikte, inancımız hakkında güzel bilgiler paylaşmayı umuyordum. Peder arkadaşım bu ziyaretlerden pek haz almıyordu. Anlaşılan, İslâm hakkında şeyler duymak hoşuna gitmemişti. Bir gün, yine böyle bir ziyaret esnasında, peder ile aynı odayı paylaşan bir hasta tekerlekli sandalye üzerinde odaya girdi. Yanına gittim ve adını sordum. Adam adının önemli olmadığını ve kendisinin Jüpiter gezegeninden geldiğini söyleyiverdi. Bir an, “kardiyoloji servisinde miyim, yoksa ruhsal hastalıklar servisinde miyim” diye içimden geçirdim.

TEKERLEKLİ SANDALYEDEKİ ADAM

Bu adamın kimsesiz bir depresif olduğunu ve birilerine ihtiyaç duyduğunu hissettim. Bunun üzerine ona Allah'tan bahsetmeye başladım. Eski Ahitten pasajlar okudum. Ona Nuh'un hikâyesini anlattım. İnsanlarını ve şehrini bir gemi üzerinde terk etmek zorunda kalışını ve sonra tufanın gelip heryeri yerle bir edişini anlattım. Daha sonra Ninova'ya dönüşünü hatırlattım. Anlatmak istediğim, problemlerimizden kaçamayacağımız ve onlarla yüzleşeceğimizdi.

KATOLİK RAHİP

Bu hikâyeyi anlattıktan sonra, adam bana baktı ve özür diledi. Kaba davranışından dolayı üzgün olduğunu, ancak son günlerde çok büyük sorunlar yaşadığını söyledi. Daha sonra ise, bana itiraflarda bulunmak istediğini söyledi. Ben de ona, “Ben Katolik bir rahip değilim. Benimle günah çıkartamazsın.” dedim. Bunun farkında olduğunu söyledi ve şu cevabı verdi: “Aslında ben bir Katolik rahibim.”

Şok olmuştum. Ben, bir papaza, Hristiyanlığı anlatmaya çalışıyormuşum meğer. Dünyada neler oluyor böyle.

LATİN AMERİKA'DAKİ RAHİP

Rahip, bana, hikâyesini anlatmaya başladı. 12 yıldan fazla kilise için Orta Amerika, Mexico ve New York'ta misyonerlik yaptığını anlattı. Hastahaneden çıktıktan sonra kalacak yeri olmadığını, kimsesi olmadığını söyledi. Bunun üzerine babama büyük evimizde Muhammed ile birlikte bir misafire daha yerimiz olup olmadığını sordum. Babam kabul etti. Rahip de razı oldu. Ve evimize taşındı.

RAHİPLER İSLÂMI ÖĞRENMELİ Mİ? EVET!

Evimize doğru giderken, rahip ile İslâm hakkında yanlış bildiğimiz şeyleri paylaştım. Benim için sürpriz oldu, ama rahip de bunları bildiğini söyledi. Ve bu konuda daha çok şeyler söyledi. Rahip bana, Katolik papazların, İslâm üzerine eğitim aldıklarını ve bazılarının bu hususta doktora bile yaptıklarını söyleyince, âdeta şok geçirdim. Bu beni oldukça aydınlattı, fakat sürprizler daha bitmemişti.

İNCİL'İN FARKLI VERSİYONLARI

Rahip evimize taşındıktan sonra, her akşam yemeğinin ardından dinler hakkında sohbetler etmeye başladık. Bir gün babam, İncil'in Kral James versiyonunu getirmişti, ben ise revize edilmiş standart İncil versiyonunu getirmiştim, eşimde ise, daha farklı bir İncil versiyonu vardı (Sanırım Jimmy Swaggart'ın “Modern insana iyi haber”i gibi bir şeydi).

Rahipte ise, tabiî ki İncil'in Katolik versiyonu vardı. Bizler hangi İncil'in doğru olduğu konusunda, Muhammed'i Hristiyan yapmak için uğraştığımızdan daha fazla vakit kaybediyorduk.

KUR'ÂN'IN SADECE BİR VERSİYONU VAR VE HÂLÂ AYNEN DURUYOR

Tartışmamız sırasında, bizi dinleyen Muhammed'e dönüp, 1400 yıl içinde Kur'ân'ın kaç versiyonunun ortaya çıktığını sordum. O bana dünyada sadece bir adet Kur'ân olduğunu söyledi. Bunun asla değiştirilmediğini ve asla değiştirilemeyeceğini de ekledi. Bununla birlikte, Muhammed sayesinde, Kur'ân'ın farklı ırklardan yüzbinlerce insan tarafından, aynı şekilde ezberlendiğini de öğrendim.

Asırlar boyunca Kur'ân milyonlarca insan tarafından ezberlenmiş, nüshadan nüshaya, âyet âyet, sûre sûre geçirilmiş, eksiksiz ve hatasız bir şekilde günümüze aktarılmış. Bugün 9 milyonun üzerinde insan, Kur'ân'ın her âyetini, kelimesi kelimesine ezberlemiş durumdaymış.

BU NASIL OLABİLİR?

Bu, bana imkânsız gibi geldi. Her şey bir yana, İncil'in orijinal dili günümüzde kullanılmayan ölü bir dil ve orijinal İncil nüshaları da asırlar içinde kaybolmuştu. Öyleyse, bir kutsal kitabı, asırlar boyu, âyet âyet aynen muhafaza etmek, nasıl bu kadar kolay olabilmişti. ...

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun