İnsan Yaratıcıya Meydan Okuyamaz

İsteklerimiz
asla Kaderin Sahibine meydan okuyucu bir içeriğe bürünmemelidir. Biz sınırsız
bir güç değiliz. Daha doğrusu özümüzden kaynaklanan, Yaratıcı`dan almadığımız
zerre kadar gücümüz yoktur. Biz evrenin Sınırsız Sahibi`nin gücüyle koruyup beslediği
aciz canlılarız.

Titanic adlı dev geminin kaderini hatırlarsınız. İngiliz bayrağı taşıyan Titanic,
2.227 yolcusuyla birlikte, İngiltere`nin Southampton Limanı`ndan New York`a
gitmek üzere yola çıkmıştı. Gemiyi yapanlar "Titanic batırılamaz"
diyorlardı. Kimi gazetelerin sayfalarında ve pek çok insanın dilinde "Titanic`i
Tanrı`nın bile batıramayacağı" iddiaları dolaşıyordu.

Gemi ilk yolculuğuna çıktığı 14 Nisan 1912 gününün bulutsuz bir akşam vaktinde,
bir buzdağıyla çarpıştı. Feci kazada 1.522 kişi dondurucu sularda kaybolmuştu.
Geminin batmayacağından emin olan yapımcıları, tüm yolculara yetecek botları
gemiye yüklemeyi gereksiz bulmuşlardı.

Bu trajik kazanın getirdiği kaybın büyüklüğü, insanlığın kalbinde derin bir
iz bırakmıştır. Oysa, tarih, benzeri meydan okuyuşlardan doğan daha pek çok
kitlesel veya bireysel göz yaşartıcı felâketlere tanıklık etmiştir.

Bir başka hikâyede, müthiş bir yağmur, sahildeki ilçeyi kuşatmıştı ve topraklar
sel olup denize akmaya hazırlanıyordu. İlçenin en zengin ailesinin gururlu oğlu,
olup bitenlerle ilgilenmeksizin otomobiliyle geçerken, insanlar durdurup kendisini
uyardılar: "Geçme, sel geliyor, ölebilirsin!" dediler. Küçümseyici
sözler sarf eden delikanlı, müziğin sesini iyice yükseltti ve şiddetli egzoz
gürültüsüyle uzaklaştı. İki gün sonra otomobilini çamura gömülmüş hâlde bulabildiler;
ama, delikanlının cesedine ulaşamadılar.

Liseli bir gencin hikâyesi de ibretlidir. Babasına ait arabanın anahtarını
gizlice almış; mahallesindeki arkadaşlarına sürücülüğünü göstererek büyüklenmek
istemişti. Yolda gülüşerek yürüyen kızlarla göz göze gelince, dikkat çekmek
istedi. Gaza basarak yerinden fırladı ve hemen ileride annesinin okuldan dönüşünü
beklediği, sırtında çantasıyla yürüyen önlüklü çocuğa çarpıverdi. Sevimsiz bir
meydan okuma ve büyüklenme duygusu uğruna, hayatının baharında, katil olmasına
izin verilmişti. Pek çok genç de aynı yöntemi kullanarak kendi kendisini öldürmüştür.

Gücü tükenen bir babanın hikâyesini bilirim. Kendisine büyük bir zenginlik
miras kalmıştı. Kazanarak başlamıştı hayata ve kazanmaya devam ediyordu. Çok
mutlu ve hareketli görünüyordu; ama, insanlar bu babanın duyarsız olduğunu düşünüyor
ve ondan kaçıyorlardı.

Ailesi ve çocuklarıyla birlikte her şey yolunda giderken, önce bir kazada çocuğunu
kaybetti, aylar sonra eşiyle boşandılar, aylar sonra şirketi iflâs etti, haftalar
sonra evine haciz geldi. Çok geçmeden beş parasız bir evsiz oluverdi.

Eminim gecelerinin sessiz karanlıklarında, iki büklüm boynunu eğip Yaratıcısı`na
teslim oluncaya kadar, elindekileri kaybetmeye devam edecektir. İnsanın çöküşünün
durdurulduğu an, Sınırsız Kudret`e ihtiyacını itiraf edip, O`nun takdirine teslim
olduğu an olacaktır.

Size kendi hikâyemi aktarayım. Liseden mezun olmaya yaklaştığım günlerin birinde,
bir gece uyumak üzereyken, lise hayatımı zihnimde canlandırdığımda, kalbimden
şöyle geçmişti: "Hayret, yıllardan beri hiç hastalanmıyorum." Sağlığımın
hayatım boyunca bozulmayacağı ve keyifli bir hayat yaşayacağım zannıyla, gizli
bir meydan okuyuşun içerisine girmiştim. Bu sözden bir gün sonra, aynı yatağın
başında, şiddetli bir baş ağrısıyla dengemi kaybettim. Ondan sonraki yıllar
boyunca tüm üniversite hayatım baş ağrılarıyla ve hastalıklarla geçmiştir.

Bazen hesapsız sözlerimizin bedelini öderiz. Mutlak karar vericinin ve sınırsız
kudretin kendimiz olduğunu sanırız da, Yaratıcının takdirini unutuveririz.

Size, tezkerelerini aldıkları gün vedalaşan biri hâkim, diğeri öğretmen, iki
askerin hikâyesini aktarayım. Öğretmenin doğduğu ilçe, Suriye sınırına yakındır
ve vedalaşırken arkadaşına şöyle der: "Bizim memlekete beklerim ve eğer
gelirsen, mutlaka görüşmek isterim." Hâkim asker kahkaha atar "O uzak
dağlara yolum hiç düşmez." der. Aradan 15 gün geçer. "Yolum düşmez."
diyen asker, görevine dönmüş; hemen ardından da, tayini yolunun düşmeyeceğini
sandığı o ilçeye çıkmıştır.

Bir söz verdiğimizde, bu yüzden "Allah izin verirse" deriz. "İnşallah"
demeden verilen pek çok sözün, ne pişman edici zorluklara yol açtığını binlerce
insan yaşayarak öğrenmiştir.

Şu hâlde, meydan okuyamayız, güçsüzüz ve Yaratıcı`ya muhtacız. Evrenin Sahibi`ne
güvenip dayananlar, evrene meydan okuyabilirler. Donan suyun çelik boruyu patlatabilmesi;
yumuşacık bitki köklerinin taşları delip geçebilmeleri kendi kudretlerinin eseri
değildir.

Biz insanlar, gaflete kapılıp Evrenin Sahibine meydan okursak, dünya sırtımıza
bindirilecektir. Gerçek açıktır: Yaratıcı yaratmasa, gözlerimizi bile kırpamayız,
bir damla suyu yutamayız. Gurur ve bencillik, aklımızı köreltmemelidir.

Hayata sımsıkı, inançla ve ciddiyetle sarılmalıyız. Bir karınca nasıl ciddî
yaşarsa hayatı, biz de hayata en az o kadar ciddî bakmalıyız. Evrenin Sahibi`nin
çevirdiği çarkların içerisinde ilerliyoruz. Hayatta eğlenmeye yer var; ama,
alaya ve küçümsemeye yer yoktur.

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun