Bir hadiste Efendimiz (asm) ile bir cariye arasındaki konuşmada, cariyenin "Allah nerede?" sorusunuz, "Göktedir." cevabını veriyor. Bu hadisi yorumlar mısınız; Allah'a mekan isnad etmek olmuyor mu bu?..
Değerli kardeşimiz,
Muâviye İbnu'l-Hakem es-Sülemî anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e gelip:
"Bir cariyem var, çoban olarak çalıştırıyor, koyunlarımı otlatıyordum. Yakınlarda bir koyunumu yitirdi. 'Ne oldu?' diye sorunca, kurt kaptı dedi. Koyunun kaybolmasına üzüldüm. İnsanlığım icabı câriyenin suratına bir tokat vurdum. Bu davranışımın kefareti olarak bir köle azad etmeyi adadım. Onu âzad edebilir miyim?"
diye sordum. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) cariyeye:
'Allah nerede?' diye sordu O:
'Göktedir.' deyince,
'Pekâlâ ben kimim?' dedi. Cariye:
'Sen Allah'ın Resûlüsün.' cevabını verince, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bana yönelerek:
'Bunu âzad et, zira mü'minedir.' buyurdu." [Müslim, Mesâcid 33, (537); Muvatta, Itk 8, (2, 776); Nesâî, Sehv 20 (3, 18); Ebu Dâvud, Eymân 19 (3282)].
Câriyeyi, Müslüman olmasını şart kılan bazı kefâret borçlarına karşılık âzad etmesi gerekmektedir. Bu sebeple câriyenin Müslüman olup olmadığının tesbiti gerekmektedir. Bu maksadla Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın, câriyenin Müslüman olup olmadığını öğrenmek için bazı sualler sorduğunu görmekteyiz. Sorulan suallere alınan cevapların sonunda câriyenin mü'mine olduğuna hükmediliyor. Bir kimsenin îmanına hükmetmede ölçü olması sebebiyle, bu sorular ve bilhassa alınan cevaplar son derece ehemmiyetlidir. Bu meselede Resûlullah'ın teferruâta hiç inmeyip, çok kaba hatlar üzerinde durduğunu görmekteyiz. Hattâbî, Mâlik de şu açıklamayı yapar:
"Resûlullah'ın: "Onu âzad et, çünkü o mü'minedir." sözü şayân-ı dikkattir, zira Efendimize (asm) câriyeden, onun imanına işaret anlamında, suallerine aldığı cevaplardan başka hiçbir şey açıkça belli olmamıştır. Resûlullah: "Allah nerede?" demiş; o: "Gökte!" diye cevap vermiştir, keza: "Ben kimim?" diye sormuş, "Resûlullah'sın!" diye cevaplamıştır. Bu sualler imanın emarelerine ve varlığına bir işarettir. İmanın aslına ve hakikatına bakan bir yönü yoktur. Söz gelimi bize bir kâfir gelip küfürden İslâm'a geçmek istese, bu esnada O, imanı, bu câriyenin söyledikleri miktarınca açıklasa, bu kadarıyla Müslüman olamaz. Müslüman olması için Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Resûlü olduğuna şehadette bulunması ve daha önce yaşamakta olduğu dininden de uzaklaştığını söylemesi gerekir. Bu durum şuna benzer:
Bir evde bir kadınla bir erkek beraber görülür. Erkeğe: "Bu kadın da kim?" denince: "Karımdır." der, kadın da onu doğrularsa, bize de onları tasdik etmek düşer. Artık durumlarını karıştırmaz, nikah için gerekli olan şartları araştırmayız. Ancak bu ikisi bize yabancı iki kişi olarak gelip, aralarında nikâhlanmak isteseler o vakit biz onlardan, evlenme akdi için gerekli olan ve velilerinin getirilmesi şahidlerin hazırlanması, mehrin beyânı gibi şartları talep ederiz.
İşte kâfir de böyledir, kendisine İslâm arz edilince "Ben Müslümanım." demesi ile iktifa edilmez, imanı kemâliyle ve şartlarıyla tavsif etmesi istenir. Öyleyse îman ve küfür yönüyle halini bilmediğimiz birisi bize gelerek: "Ben Müslümanım" diyecek olsa onu, dediği şekilde kabul ederiz. Aynı şekilde üzerinde kılık kıyâfet, görünüş vesairesiyle Müslümanların özelliklerini gördüğümüz birisi için de Müslüman olduğuna hükmeder, Müslüman olmadığı açıkça ortaya çıkıncaya oluncaya kadar öyle bilmeye devam ederiz.
Bu hadis ile ilgili olarak Nevevî de şu açıklamayı yapar:
"Bu, sıfat hadislerindendir. Bu hadisler hakkında iki görüş vardır:
1. Manâsına hiç girmeden -Allah'ın hiçbir benzeri olmadığına, O'nun mahlukâta ait özelliklerden münezzeh olduğuna itikad ile birlikte- îman etmek.
2. Hadîse, olduğu gibi değil, (iman esaslarına) uygun şekilde te'vil ederek iman etmek. Kim bu şekilde söylerse konumuzla ilgili hadis hakkında şunu demiş olur: "Bundan maksat câriyeyi imtihandır. Bu câriye tevhid akidesinde midir, yaratıcı, tedbir edici olan tek bir Allah'a olan inancı kabul ediyor mu? Bu ilah, duâ eden kimsenin, semâya yöneldiği zaman müracaat ettiği ilah mıdır? Bu yöneliş, O'nun için namaz kılan kimsenin de Ka'beye yönelmesi gibi midir? Aslında bu yöneliş, O'nun semâda olmasından ileri gelmez, aynen Ka'be cihetine yönelmesi de Allah'ın o yönde bulunmasından ileri gelmediği gibi. Böyle yapılması, göğün duâ edenlerin kıblesi olmasındandır, tıpkı Kabe'nin de namaz kılanların kıblesi olması gibi."
Sindî'nin kaydettiği te'vil şöyle: "Allah nerede?"nin ma'nâsı hakkında âlimler şöyle demiştir: "Allah'a yönelenler hangi yöne yönelirler?" Semâ'da sözü de şu ma'nâyı ifade eder: "(Allah'a yönelenler) semâ cihetine yönelirler." Bu sorudan maksad câriye'nin Allah'ın varlığını kabul etmesidir, Allah hakkında bir mekan veya yerin varlığını isbat etmek değildir." (İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, IX/11-12)
Yer ve mekan anlamında “Nerede?” sorusu, mekân tutan varlıklar için sorulabilir. Bunlar da maddî varlıklardır. Mekân madde olduğu gibi onda yer tutanlar da maddedirler. Mekânı ve maddeyi yaratan ve bir ismi Nur olan Allah hakkında böyle bir şey düşünülemez.. Kaldı ki, mahluklar içinde bile, mekânla kayıtlı olmayanlar vardır. Bunun en yakın misali kendi ruhumuzdur. Organlarımızın yerleri, mekânları vardır. Bunun içindir ki, “Ciğer nerededir?” yahut, “Böbrek nerededir?” gibi sorular sorulabilir. Fakat, ruh ve onun latifeleri, duyguları hakkında bu tip sorular sorulamaz. Mesela, “Ruh nerededir, akıl nerede oturur, sevginin, korkunun, hafızanın mekânları nerelerdir?” şeklinde sorular soramıyoruz. İnsan, maddî olan ve mekânla bağlı bulunan bedenini ölçü almak yerine, mekândan bir derece bağımsız olan, ruhlar alemini, melekleri ve tabiatta icra edilen kanunları düşünse böyle bir soruya yer kalmayacaktır.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
BENZER SORULAR
- "... Allah bir çok şeyleri unutmaksızın açıklamamıştır. Sakın onları araştırmayın!.." hadisini açıklar mısınız?
- Peygamber Efendimizin (asm) yüzme, ok atma, ata binme gibi tavsiyeleri nelerdir?
- Kim korkarsa, akşam karanlığında yol alır. Kim akşam karanlığında yol alırsa, hedefine varır. Haberiniz olsun, Allah'ın malı pahalıdır; haberiniz olsun Allah'ın malı cennettir. (Tirmizî, Kıyâmet, 19) Bu hadisi açıklar mısınız?
- Bir hayvandan başka bir mala sahip değilim kurban kesmeli miyim, diyen sahabeye Resulullah saçını, tırnaklarını alman kurban yerine geçer, dediği söylenir. Bu söz hadis midir?
- Peygamberimizin ruhsatlarla amel ediniz hadisini açıklar mısınız?
- "Allah'a yemin olsun, benim bildiğimi siz bilse idiniz az güler, çok ağlardınız; yataklarda kadınlarla telezzüz etmezdiniz, yollara, çöllere dökülür, (belanızı defetmesi için) Allah'a yalvar yakar olurdunuz." hadisini açıklar mısınız?
- Ruhsatlarla amel ediniz, hadisini açıklar mısınız?
- Boşanmak isteyen kadına cennet kokusu haram mıdır? Bu söz hadis midir?
- Halk arasında, "bir şeyi çok istersen olmazmış", diye bir söylenti var; bu sözün doğruluk payı nedir?
- Güzel ahlâkın önemi... Bir hadiste, "Kıyamet günü mizana ilk konulacak şey güzel ahlaktır." buyuruluyor. Mizana bir amelin önce veya sonra konulması ne anlam ifade ediyor?..