Aile hayatımız nasıl olmalı?

Tarih: 06.03.2022 - 17:46 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

İnsan, Sosyal Bir Varlık

İnsan, tabiatı gereği sosyal bir varlıktır. Hemen her insanın hayli kalabalık bir ihtiyaç listesi vardır. Tek başına bu ihtiyaçlarını karşılayamadığından, âdeta sosyal bir sözleşme ile iş bölümü gerçekleşir. Böylece toplum içerisinde ihtiyaçlarını karşılama imkânı bulur.

Ancak insanın tabiatında bencillik, öfke gibi kötüye de kullanıma müsait nice duygular olduğundan, toplum hayatının işleyişi içerisinde pek çok sıkıntılar meydana gelir. Devlet, toplum hayatının düzgün işlemesi için kurulmuş bir sistemdir. Bünyesinde, toplumun daha iyi bir noktaya gelmesi ve tekâmül etmesi için yasama, yürütme ve yargı gibi yapılanmalar bulunur.

İslam Dini, Allah’ın insanlara bildirdiği kurallar ve esaslar manzumesi olarak hayatın hemen her alanıyla alakalı hükümler ihtiva eder. Bu hükümler, öncelikli olarak fertlere bakmakla beraber; doğrudan veya dolaylı olarak aileye, topluma ve devlete de bakmaktadır. 

Aile Devleti

Erkek ve kadın, birbirini tamamlayacak özellikte yaratılmışlardır. Kur'an'ın bildirdiğine göre, ilk insan Hz. Âdem’dir. Hz. Havva'nın yaratılmasıyla Hz. Âdem’in yalnızlıktan kurtulması gibi, bütün erkek ve kadınlar arasında benzeri bir beraberlik söz konusudur. Cenab-ı Hak, bunu şöyle bildirir:

"Onun ayetlerinden biri de kendileriyle sükûnet bulmanız için kendi cinsinizden eşler yaratması, aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesidir..." (Rum, 30/21)

Aile, toplumun temeli ve çekirdeğidir. Vücut, hücrelerden teşekkül ettiği gibi, toplum da ailelerden meydana gelir. Aile, şu hayatta insanlık için bir merkez, bir zemberek durumundadır. Zembereğin hareketi saatin çarklarına yansıdığı gibi, ailedeki iyi veya kötü durumlar, topluma yansır.

Aile, toplumun en küçük sosyal örgütüdür ve aynı zamanda bir eğitim kurumudur. Aile hayatı, günlük hayatın gerilimlerinden sıyrılma ortamıdır. Neslin devamı da, aileyle sağlanır.

Model Ev (Hane-i Saadet)

Hz. Peygamber (asm) Efendimizin ferdî hayatı, hem de aile hayatı, diğer Müslümanlar için bir model durumundadır. Siyer kitaplarında Peygamber Efendimizin (asm) evinden "hane-i saadet", onun (asm) yaşadığı asırdan "asr-ı saadet" olarak bahsedilir. Yani onun (asm) evi bir mutluluk yuvası, yaşadığı asır ise, bir mutluluk asrı olmuştur. Demek ki, evler onun evine benzemeli, asırlar onun yaşadığı asrı model almalıdır.

Kur'an ayetlerinde Hz. Peygamberin (asm) hane halkına yönelik şu İlâhî hitaba bakalım:

"Ey Peygamber hanımları! Siz diğer kadınlar gibi değilsiniz. Eğer takva sahibi olmak istiyorsanız, yumuşak kelamda bulunup da kalbinde bir maraz olanı heveslendirmeyin. Maruf söz söyleyin. Evlerinizde oturun ve ilk cahiliye dönemi gibi açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin.  Allah ve Resulüne itaat edin. Ey peygamber ailesi (Ehl-i beyt)! Allah sizden ancak günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor. Evlerinizde okunan Allah'ın ayetlerini ve hikmeti yâd edin. Şüphesiz Allah Latif'tir, Habir'dir." (Ahzab, 32-34)

Bu hitapta, başka hanelerin de bu tarz olmasına zımnî bir teşvik hissedilmektedir. Dikkat edilirse, bu ayetlerde hane-i saadetin aynı zamanda bir medrese, bir okul olduğu görülmektedir. Hz. Peygamberin (asm) evinde Allah'ın Kitab'ı okunmakta, hikmetli şeyler konuşulmaktadır. Peygamberimizin zevcelerinden Hz. Aişe'nin en çok hadis rivayet eden "müksirundan" biri olması, hane-i saadet hakkında bize muhteşem bir ufuk açar.

Bu noktadan hareketle, her hanenin bir hane-i saadet olması, Müslümanlar için yüce bir ideal olmalıdır. Bu ideal uğrunda gayret gösterildiğinde, bütün vatan sathı bir mektep haline gelecektir.

Peygamber hanımlarına yönelik ayetteki “Evlerinizde oturun” hükmü, kadınlar hakkında genel bir durum kabul edilebilir mi?

Kadın, elbette çarşıda pazarda alışverişini yapabilir, hatta uygun şartlar altında çalışabilir. Ancak erkeğin ve kadının görevleri yönünden baktığımızda şunu söyleyebiliriz: Erkekte asıl olan evin harici işleridir. Kadında asıl olan ise evin dâhili işleridir. 

Erkek

Erkek, evin reisidir. “...Erkekler, kadınlara kavvamdırlar (koruyup kollayıcılarıdırlar)...(bk. Nisa, 4/34) ayetinde bu manaya dikkat çekilmiştir. İdareciler nasıl raiyetin işlerini görürlerse, erkekler de aile hayatında kadınlara nisbetle daha geniş yetkilere ve daha büyük sorumluluklara sahiptir.

Erkeğin evin reisi olması, daha önce medeni hukukta yer alırken, bu ibare 1 Ocak 2002’den itibaren yürürlükten kaldırılmıştır. Bunda dünya çapında hayli etkin olan ve ülkemizi de etkileyen feminizm cereyanları etkili olduğu gibi, kadının iş hayatında eskiye nisbeten çok daha aktif olması da etkili olmuştur.

Her hâlükârda erkek ve kadın aile hayatında müşterektirler. Evlilik tek başına iktidar değil, bir koalisyon sistemidir. Bu koalisyonda her birinin kendi yaratılışına uygun vazifeleri bulunmaktadır. Erkek, dinen “mehir” denilen ve örfe göre miktarı değişebilen bir meblağı kadına vermesi gerekir. Ayrıca evin geçimini ve masraflarını sağlamakla da yükümlüdür.

Bundan dolayı dünyanın hemen her yerinde kadına nisbetle erkek evin dış işlerini ve ekonomisini yüklenmiş, kadın da daha çok iç işlerini ve gelecek neslin yetişmesini üstlenmiştir. 

Kadın

Kadın, tabiatı itibariyle erkekten farklıdır. Mesela, erkekte tedbir daha hakimken, kadında hissiyat galiptir. Erkek, dışa yönelik iken, kadın içe yöneliktir. Bunun neticesi olarak, erkek dışişleri, kadın da içişleri müdürüdür.

Şüphesiz böyle bir tabiat ve görev farklılığı, aile açısından rahmettir. Çünkü her ikisi de aynı tabiata sahip olsalardı birbirlerinin eksiğini tamamlamaları söz konusu olmayacaktı. Meseleye bu açıdan baktığımızda "Kadın mı üstün, yoksa erkek mi?" tartışmasına hiç de lüzum kalmayacaktır. Zira her ikisinin üstünlük sahaları farklıdır. Mesela, kadınlar Bediüzzamanın ifadesiyle “şefkat kahramanlarıdır.” (bk. Lem'alar, s. 199)

Erkeğin bu noktada (şefkat) kadına yetişmesi hayli zordur. Keza, çocuklarla ilgilenme noktasında, kadın daha sabırlı ve daha başarılıdır.

Anne olarak kadın, çocuklarının ilk ve en tesirli öğretmenidir. Gelecek nesil, genelde annelerin terbiyesiyle şekillenir. Çünkü ekseriyetle kadın evde çocuklarıyla beraberdir. Erkek ise dışarıda işiyle meşguldür. Pek çok erkek yorgun argın evine döndüğünde çocuklarının eğitimine fazla vakit ayıramaz.

Bu noktadan baktığımızda karşımıza çıkan tablo şudur:

- Anne adaylarını yetiştirmek, geleceğin neslini yetiştirmek demektir.

- Kadının gerçek hürmeti ve rahatı evinde, aile hayatındadır.

- Kadının zineti temizliğidir, ihtişamı güzel ahlakıdır, letafeti masumiyetidir. Güzelliğinin kemali şefkattir. En büyük eğlencesi ise evladıyla meşguliyettir.

Ancak dünyada onları bozmaya yönelik bu kadar cereyanlar içinde dayanabilmeleri için demir gibi bir sebat gerekmektedir. (bk. Nursi, Sözler, s. 727)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yazar:
Sorularla İslamiyet
Kategori:
Okunma sayısı : 500+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun