Pala bıyık bırakmak sünnete aykırı mıdır?

Tarih: 26.04.2015 - 08:52 | Güncelleme:

Soru Detayı

- Osmanlı sultanları da dahil müslümanlar neden pala bıyık veya normal bıyık bırakıyor da Peygamber Efendimizin (s.a.s) sünnetine uygun kısa bıyık uzun sakal bırakmıyorlar?
- Yani Osmanlı sultanlarının her zaman sünnete uygun yaşadıklarını biliyoruz peki bu sünnete neden uymamışlar?
- Bıyıkları kısa olup da sakalı kesseler anlarım ama özellikle Yavuz Sultan Selimin ve Fatih Sultan Mehmetin portrelerinde sünnete bütünlükle ters pala bıyık bıraktıklarını görüyoruz.
-Ve bu portrelerin onlara ait olduğu herkes tarafından tasdikleniyor?

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Bıyık hakkında Kur’ân-ı Kerîm’de herhangi bir hüküm bulunmamakla birlikte, hadis kaynaklarının temizlik (tahâret), kılık kıyafet (libas, ziynet) ve âdâb-ı muâşeret (edeb) ile ilgili bölümlerinde sakal ve bıyığa (Ar. şârib) temas eden birçok rivayetin yer aldığı görülmektedir.

Bu rivayetlerin incelenmesinden anlaşılacağı üzere, bıyıkla ilgili hükümler bütün peygamberlerin tavsiye edip uyguladığı ve selim yaratılışlı, sağ duyulu insanların tabii olarak benimseyip uygulayacağı kurallar türündendir. Bu kurallara uymanın amacı sağlığı korumak, temizliğe riayet etmek, güzel bir görünüme sahip olmak suretiyle insanlara karşı saygı göstermektir.

Bıyık hakkında "Bülûgu’l-meârib" isimli müstakil bir risâle kaleme alan Süyûtî, şekil ve görünüş güzelliğinin dinî bir yönünün bile bulunabileceğini söylemiş ve güzel görünüşlü insanların söz ve davranışlarıyla daha etkili olacağına dikkat çekerek müftü, vâiz, hatip gibi din görevlilerinin bu konuya önem vermeleri gerektiğini hatırlatmıştır.

Bıyığı kısaltıp düzeltme sünnetinin Hz. İbrâhim ile başladığı kabul edilir. Hz. Peygamber (asm) bıyığını kısaltır ve Müslümanların da böyle yapmasını tavsiye ederdi. Hatta ashaptan birinin uzamış bıyığını bizzat kendisinin kesip kısalttığı nakledilmiştir.(Ebû Dâvûd, Tahâret, 75)

Müslümanların dış görünüşleri de dahil olmak üzere, bütün yönleriyle kendilerine has bir insan tipi ve bir toplum meydana getirmelerini isteyen Hz. Peygamber (asm)’in Müslümanlara bıyıklarını keserek Mecûsî ve müşriklere benzememelerini emrettiği (Buhârî, Libâs, 64; Müslim, Tahâret, 54, 55), bıyığını kısaltıp düzeltmeyenin İslâm toplumundan uzaklaşmış sayılacağını ifade ettiği rivayet edilmiştir.(Tirmizî, Edeb, 16; Nesâî, Tahâret, 13, Zînet, 2)

Uzun bıyığı tasvip etmeyen İslâm âlimleri, bıyığın kısaltılmasının mı (taksîr), yoksa traş edilmesinin mi (halk) daha iyi olacağı konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.

Bıyığı kısaltmayı tasvip etmekle birlikte, onu traş etmenin daha güzel olacağını söyleyen Tahâvî, Ebû Hanîfe, Ebû Yûsuf ve Muhammed’in de aynı görüşü benimsediklerini nakleder. Bazı Hanefî fıkıh kitapları ise, bir ihtilâftan söz etmeksizin bıyığı kısaltmanın sünnet olduğunu söylemekte ve uzunluğu için de kaşı ölçü olarak vermektedir.

İmam Mâlik bıyığın kısaltılmasına taraftar olup tamamen kesilmesini bir nevi işkence (müsle) olarak değerlendirmekte ve böyle yapanların te’dib edilmesi gerektiğini belirtmektedir. Şâfiî âlimlerinden Nevevî de bıyıkların traş edilmeyip kısaltılmasının uygun olacağını ifade eder.

Ahmed b. Hanbel’e göre ise bıyığın kısaltılması ile traş edilmesi arasında fark yoktur.

Bıyığın kısaltılması veya traş edilmesi hususunda ileri sürülen farklı görüşler, konu ile ilgili hadislerden ve bunların yorumlanmasından kaynaklanmaktadır. Çünkü kısaltmayı tavsiye eden hadisler olduğu gibi traş etmeyi öğütleyen hadisler de vardır. Bu hadislerde yer alan “halk” kelimesini kısaltma veya üst dudağın kenarını aşan fazla kısmı kesme şeklinde yorumlayan çok sayıda âlim, kısaltmayı emreden hadisleri esas alarak bıyığın tamamen traş edilmesini doğru bulmamışlardır.

Hanefîler, uzun bıyığın sahibini daha heybetli gösterdiğini düşünerek, savaşa katılan kişilerin bıyıklarını uzatmalarını hoş karşılamışlar, hatta bunun müstehap olduğunu söylemişlerdir.

Kaynaklar:

- İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “ftr” md.;
- Miftâhu künûzi’s-sünne, “lihye” md.;
- Tahâvî, Şerhu Meâni’l-âsâr (nşr. Muhammed Zührî), Kahire, ts., IV, 231;
- Kādîhân, el-Fetâvâ, III, 411;
- İbn Kudâme, el-Mugnî (Herrâs), II, 541;
- Nevevî, Şerhu Müslim (Bulak), II, 264; a.mlf., el-Mecmû, I, 286-288;
- İbn Hacer, Fethu’l-bârî (Sa‘d), XXII, 15;
- Aynî, Umdetü’l-kārî, Kahire 1392/ 1972, XVIII, 73;
- Süyûtî, “Bülûgu’l-meârib fî kassi’ş-şârib”, Mecmûa min resâǿili’l-imâm es-Süyûtî, Kahire, ts. (Mektebetü’l-Cündî), s. 52-56;
- Şevkânî, Neylü’l-evtâr, I, 130-139;
- İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr (Kahire), VI, 405;
- Mahmûd Muhammed es-Sübkî, el-Menhelü’l-azbü’l-mevrûd, Kahire 1394/1974, I, 185;
- İslâm’da Kılık-Kıyâfet ve Örtünme (nşr. İslâmî İlimler Araştırma Vakfı), İstanbul 1987, s. 164, 169.
- TDV İslam Ansiklopedisi, Bıyık md.

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun