Peygamber Efendimiz "İman Yemenlidir, fıkıh Yemen'dedir, hikmet Yemen'dedir." buyuruyor. Bu hadiste anlatılmak istenen nedir?

Tarih: 16.11.2009 - 00:00 | Güncelleme:

Cevap

Değerli kardeşimiz,

Ebû Hureyre şöyle demiştir: "Nasr Suresi nazil olduğu zaman Allah'ın Resulü (asv) şöyle dedi:

"Allahu ekber! Allah'ın yardımı ve fetih geldi! Yemen ehli geldi. Kalbi mütehassıs bir kavim. İman, Yemenlidir; fıkıh, Yemenlidir; hikmet, Yemenlidir." Sözüne devamla da şöyle dedi: "Rabbimizin nefesinin Yemen cihetinden (geldiğini) duyuyorum!" (Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 23/519).

Müslim'in Sahihinde Ebû Hureyre'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Rasülullah (asm) buyurdu ki:

"Size Yemen ahalisi gelmiş bulunuyor. Onlar kalpleri pek zayıf, yürekleri pek yufkadır. Fıkıh (derinliğine din bilgisi) Ye­menlidir, hikmet de Yemenlidir." (Müslim, I, 72; Buhâri, IV, 1594, 195; Tirmizi, V, 726; Müsned, II, 252, 267, 380.)

İkrime ve Mukatil dedi ki: Ye­men'den mü'min ve itaatkâr olarak yedi yüz kişi gelmişti. Kimisi ezan okuyor, kimisi Kur'ân okuyor, kimisi "Lâ ilahe illallah" diyerek tehlil getiriyordu. Peygamber (asm) buna çok sevindi.

İkrime'nin, İbn Abbas'tan rivayetine göre Peygamber (asm) "Allah'ın yardımı ve fetih geldiğinde..." (1. âyet) buyruğunu okudu ve bu arada Yemen ahalisi yufka yürekli, yumuşak tabiatlı, cömert kalbli, büyük haşyetli halde geldiler ve Allah'ın dinine topluluklar halinde girdiler. (Ebû Yala, Müsned, IV, 384; Taberânî, Müsnedu'ş-Şâmiyyîn, I, 283.)

Bir kimse bir şeyle vasıflanır da o şe­yin kendisinde bulunduğu kuvvetle bilinirse, o kimsenin bu şeyle tema­yüz ettiğini ve bu hususda hâlinin kemâl üzere olduğunu göstermek için o şey kendisine nisbet edilir. İşte iman hususunda o gün gelen Yemenlilerle Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in hayatından ve irtihalinden az sonra gelen Üveysü'l-Karanî, Ebû  Müslim el-Havlânî (Allah'ın rahmeti onlara olsun) ve emsali gibi kalbi selim, imânı ka­vı zevatın halleri de böyle idi. Bundan dolayı imanı onlara nisbet etmek, onu başkalarından nefi ma'nasına gelmeksizin bu zevatın iman-ı kâmil sa­hibi olduklarını bildirmek içindir.

Sonra bu hadisden murad her devirde yaşayan Yemen'liler değil, o zamankilerdir. Zira lâfız her devirdekileri iktizâ etmez. Bu hususda hak budur.

Ibni Salâh, bundan sonra sözüne şöyle devam etmiştir. Hadisde zikri geçen fıkıh ve hikmete gelince; burada fıkıh, din hususunda­ki anlayışından ibarettir.

Hikmeti ta'rif hususunda ise şudur: «Hikmet, nufuz-u nazar, ahlâkı tehzib, hakkı hak bilerek onunla amel, heva hevese ve bâtıla tâbi olmayı önlemek gibi şey­lerle birlikte Allah Teâlâ'yı bilmeyi de içine alan hükümlerle vasıflanan ilimdir.» Hakim de bunlar kendisinde olan zâttır. Ebû Bekir b. Düreyd: «Sana nasihat ile seni kötülüklerden meneden Yahudiyilik yapmaya çağıran veya çirkin bir şeyden seni nehyeden her kelime hikmettir.» demiştir.

Hadisde  Yemenliler  Hakkında:

«Onların kalpbleri daha yumuşak, gönülleri daha nâziktir.» buyurulmuş ve bir cümlede hem kalb hem fuâd kelimesi zikredilmiştir. Halbuki "Kulûb" ve "Ef'ide" kelimeleri ayni ma'nayadırlar. Çünkü kulub, kalbin; efide, fuâdın cem'idirler. Fuâd da kalb demektir. Şu halde kalb sözü tekrarlanmıştır. Bittabi böyle olması, ayni lâfzın tekrarlanmasın­dan daha makbuldür. Ancak fuâdın kalb ma'nasına gelmediğini iddia edenler de vardır. Bunlardan bazılarına göre fuâd kalbin içi, diğerlerine göre kalbin zarı manasınadır. Bu zar ince olursa bir şeyin ondan geçme­si kolay ve sür'atli olur.

(Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, Ahmet Davudoğlu)

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Kategori:
Okunma sayısı : 10.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun