BİD`AT, BİDAT
Daha önce mevcut olmayan, sonradan ortaya çıkan amel ve inançlar.
Hz. Peygamber ve Ashâb-ı Kirâm dönemlerinde görülmeyip onunla amel edilmeyen, hattâ bir benzeri olmayan ve İslâm`dan olmadığı halde sonradan ortaya çıkan ve ibâdet kabûl edilen görüş ve ameller, sünnete aykırı davranışlar.
Bid`at`ın kapsamı konusunda farklı bakış açılarının olmasından dolayı İslâm bilginleri tarafından farklı tarifler yapılmıştır.
Kimi âlimlere göre bid`at, Hz. Peygamber (s.a.s.)`den sonra meydana gelen her şeydir. Bu tarifi yapan âlimler bid`ate sözlük anlamından daha geniş bir anlam yüklemişlerdir. Bu sebeple de sonradan çıkan amel ve inançları iyi ve kötü olmak üzere ayırmak mecburiyetinde kalmışlardır. Sonradan ortaya çıkıp Kur`ân ve Sünnet`e muhâlif olmayan ya da emirlerinin bir gereği olan şeylere bid`at-i hasene (güzel bid`at); muhâlif olanlara ise, bid`at-i seyyie (kötü bid`at) ismini vermişlerdir. Ayrıca bid`at-i haseneyi kendi arasında, bid`at-i seyyieyi de kendi arasında ayrı kısımlara tabi tutmuşlardır. Böylece bid`at, vacib, mendub, mübah, mekruh ve haram olmak üzere beş kısma ayrılmaktadır. Meselâ Kur`ân ve Sünnet`in anlaşılması için zorunlu olan Arap gramerini bilmek, fıkıh, fıkıh usûlü gibi ilimlerle uğraşmak vâcib; Ehl-i Sünnet itikadına muhalif sapık fırkaların ileri sürdükleri görüşler ise, bu âlimlere göre, haram bid`at kapsamında mütalaa edilmektedir. (Tahânevî, Keşşâfu İstilahâti`l-Funûn, İstanbul 1984 I, 133).
Bid`ati bu şekilde tarif edip taksimata tabi tutanlar, Kur`an ve Sünnete muhalif olmayan ya da emirlerinin bir gereği olan"şeylere bid`at isminin verilmesine dayanak olarak, Hz. Ömer`in şu sözünü ileri sürerler:
Hz. Ömer, Übey b. Ka`b`in, (r.a.) sekiz rekât olan terâvih namazını yirmi rekât olarak kıldığını ve Rasûlüllah (s.a.s.) döneminde münferiden kılınan bu namazın cemaat halinde kılındığını gördüğünde: "Bu ne güzel bid ât"demiştir. (Muhammed Revvâs Kal`acî, Mevsüatu Fıkhı Umar b. e!Hattâb, Kuveyt 1984, s. 125).
Diğer âlimlerin bid`at tarifleri ise şöyledir: Hz. Peygamber (s.a.s.)`den sonra ortaya çıkan, din ile alâkalı olup bir ilâve veya eksiltme mahiyetinde olan her şeydir. (Hayreddin Karaman, İslâmın Işığında Günün Meseleleri, İstanbul 1982, II, 248).
Bu âlimlere göre önceki gruptakilerin "bid`at-i hasene" kapsamına soktukları şeyler haddi zatında bid`at değildir. Onlara bid`at ismini vermek yanlıştır. Çünkü bu gibi şeylerin Kur`ân ve Sünnet`te dayanakları vardır. Bunlara sonradan çıkmış şeyler nazariyle bakılamaz. Rasûlullah (s.a.s.), şu hadislerinde bid`atin tarifini yapmışlardır: "Sonradan ortaya çıkan herşey bid`attır; her bid`at sapıklıktır ve her sapıklık insanı ateşe sürükler. "(Müslim, Cumua, 43; Ebû Davud, Sünnet 5; Nesâî, lydeyn, 22; İbn Mâce, Mukaddime, 7).
Huzeyfe b. el-Yamân`ın rivâyet ettiği bir hadis-i şerifte: "Allah bid`at sahibinin orucunu, namazını, sadakasını, haccını, umresini, cihadını, sarfını (maddi yardımını), şehadetini kabul etmez. O, kılın yağdan çıktığı gibi İslâm`dan çıkar. " (İbn Mace, Mukaddime, 7/49). Bu ikaz karşısında müslümanların dikkatli davranacakları ve bid`atın ne olduğunu araştıracakları muhakkaktır. Abdullah b. Abbâs (r.a.)`dan rivâyet edilen bir hadiste şöyle buyrulur: "Allah, bid`at sahibinin amelini, bid`atından vazgeçinceye kadar kabul etmez." (İbn Mâce, Mukaddime, 7/50). Amellerinin kabul edilmeyeceğini bilen bir müslüman korkar ve neyin bid`at olup, neyin olmadığını araştırır.
Aslında her iki gruba göre de dinin aslına olan ilâve ya da aslından yapılan eksiltmeler yasaklanmış olup, kötü bir bid`attır. Ancak ikinci grup âlimlerin bid`atin tarifi konusunda daha tutarlı oldukları görülmektedir. Çünkü ilk grubun bid`at-i hasene kapsamına soktukları şeyler, aslında sonradan çıkmış şeyler değildir; onların Kur`an ve Sünnet`te dayanakları vardır.
Kur`ân-ı Kerîm`i bir mushaf içerisinde toplamak, hadisleri derleyip toplayarak kitap haline getirmek, camilerin yanında minare yapmak, her ne kadar Hz. Peygamber (s.a.s.)`den sonra olmuş birer bid`at iseler de, bunlar bid`at kapsamına girmeyen güzel şeylerdir, İslâm`a aykırı değildir.
Bid`atlar alanları itibariyle de kısımlara ayrılmaktadır. İtikadî konularla ilgili olanlara "itikadî bid`atler", iş ve hareketle ilgili olanlara da "amelî bid`atler" denir. Ayrıca mahiyetleri itibariyle küfrü gerektiren ve gerektirmeyen bid`atler vardır.
Günümüzde pek çok bid`at, müslümanların hayatına girmiştir. Bu sebeple dininin emirlerini yerine getirmek isteyen her kişi, bu hususa dikkat etmeli; dinde eksiltme ya da ilâve mahiyetinde olan söz, tavır ve davranışların yasaklanmış şeyler olduğunu bilerek bunları hayatından ayıklayıp atmalıdır. Burada müracaat edilecek yegane kaynak ise, Kur`ân ve Sünnet`tin ışığında kendi mezhebine göre amel etmesidir.
BENZER SORULAR
- MİKROFONLA EZAN OKUMAK
- BİDAT EHİLLERİNDEN BAZILARI
- "Her bidat bir sünneti yok eder." ifadesi hadis mi; nasıl anlamalıyız?
- Bidatın sınırları nelerdir?
- Nelerin bidat olduğu hakkında bilgi verir misiniz?
- Miraç ve kandil gecelerinde ibadet etmek, zuhri ahir namazını kılmak, tesbih çekmek, kabirleri inşa etmek, mevlit okumak bidat mı?
- Teravih namazından sonra ilahi okumak bidat mıdır?
- EHL-İ BİD'AT
- EHL-İ BİDAT
- EHL-İ SÜNNET