Şafi mezhebine göre helal ve haram ile ilgili hükümler nelerdir?
İçindekiler |
Helâl, "dinen yapılması, söylenmesi, yenmesi ve içilmesi yasaklanmayıp serbest bırakılan şey"dir.Haram, "dinen yapılması, söylenmesi, yenmesi ve içilmesi kati veya zannî bir delille yasaklanan şey"dir.Hanefî mezhebine göre ise bu delilin kati olması şarttır.(Muhammed Ebû Zehre, Usûlü'l-Fıkh, s. 42.)
Yukarıdaki tanımlardan da anlaşıldığı gibi helâl ve haram, birbirlerine zıt iki kavramdır. Eşyada asıl olan mubahlık (serbestlik) olduğuna göre, bir şey dinen yasaklanmamış ise helâldir.
Helâl veya haram kılma yetkisi Allah ve Resûlü'nündür
Bir şeyin helâl veya haram olduğuna karar verme yetkisi sadece Allah ve Resûlü'ne aittir. Dindeki paye ve mertebesi ne kadar yüksek olursa olsun hiçbir kişi, bir şeyi helâl veya haram kılma yetkisine sahip değildir. Konuyla ilgili âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulmaktadır:"Allah'a ve âhiret gününe iman etmeyen, Allah ve Resûlü'nün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini (İslâm'ı) din edinmeyen kimselerle savaşın." (Tevbe 9/29.)
"Onlar, yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları Resûl'e, O ümmî (okuma yazma bilmeyen) peygambere uyan kimselerdir. O, onlara iyiliği emreder, onları kötülükten alıkoyar. Onlara iyi ve temiz şeyleri helâl, kötü ve pis şeyleri haram kılar." (A'râf 7/157.)
Bu âyet-i kerîmelerden de anlaşıldığı gibi helâl ve haram kılma yetkisi Allah ve Resûlü'ne aittir. İyi ve temiz olan her şey helâl, kötü ve pis olan her şey ise haramdır. Temiz fıtrattı ve aklıselim sahibi insanlar da helâl şeylerin iyi ve temiz; haram şeylerinse kötü ve pis olduğunu bilir ve kabul ederler.
Şâri'/din koyucusunun haram kıldığı şeyde mutlaka büyük zararlar vardır. Helâl kıldığı şeylerde ise kesinlikle çok faydalar vardır. Şu halde haram; zararı aslından kaynaklanan (haram li-zâtihî), zararı niteliklerinden kaynaklanan (haram li-gayrihî) olmak üzere iki kısma ayrılır.
1. Haram li-zâtihî
Bu tür haramlar cismin, aklın, neslin, malın ve dinin muhafazası prensibine aykırı olup zararı dokunan şeydir. Meselâ içki içmek akla, hırsızlık etmek mala, zina etmek nesle, leş yemek insanın cismine, dinî hükümlerden bir veya birkaçını inkâr etmek dine zarar verdiği için haram kılınmıştır. İşte bu tür haramlara "haram li-zâtihî=Bizzat kendisinden kaynaklanan bir sebeple haram kılınan şey" denir.
2. Haram li-gayrihî
Bu, zararı kendisinden kaynaklanmadığı halde, zararı kendisinden kaynaklanan bir harama vesile olduğu için yasaklanan haram çeşididir. Meselâ erkeğin, kendisine mahrem olmayan bir kadının avret yerine bakması, zinaya yol açacağı endişesiyle haram kılınmıştır.Bilindiği gibi zina, haram li-zâtihî olan haramlar türündendir. Aynı şekilde cuma namazı kılmakla yükümlü olan kimselerin cuma namazı vaktinde alışveriş yapmaları da haram li-gayrihî türünden bir haramdır. Aslında alışveriş yapmak helâl olduğu halde, cuma namazı vaktinde alışveriş yapılmaması em-redildiği için o vakitte yapılan alışveriş, haram li-gayrihî kapsamına girmiştir.
Haram li-zâtihî ile haram li-gayrihî arasındaki farklar
Haram li-zâtihî, hüküm bakımından iki noktada haram li-gayrihîden ayrılmaktadır:
1. Haram li-zâtihî bir akde konu olduğunda akdi bâtıl yani geçersiz kılar. Meselâ bir koyun leşini satma durumunda yapılan alışveriş akdi geçersizdir.Yine bir kişi kendisine ebediyen mahrem olan bir kadınla evlenmenin haramiliğini bilerek meselâ teyzesiyle evlenirse, bu evlilik akdi geçersizdir. Bu durumda yapılan cinsel ilişki zinadır. Doğan çocuğun nesebi de sabit olmaz.Haram li-gayrihî olan bir şey bir akde konu olduğunda -akdi yapanlar her ne kadar günahkâr olsalar da- yapılan akid geçerli olur. Örneğin cuma namazı kılmakla yükümlü olan kimselerin cuma namazı vaktinde yaptıkları alışveriş geçerlidir. Ama o vakitte cuma namazına gitmeyip alışverişle meşgul olduklarından dolayı günaha girmiş olurlar.
2. Haram li-zâtihî olan şey ancak zaruret halinde mubah olur.
Meselâ su bulunmayan bir yerde susuz kaldığı için ölmekten korkan bir kişinin, kendisini ölümden kurtaracak miktarda içki içmesi mubahtır. Haram li-gayrihî olan şey ise zaruret değil ihtiyaç anında bile mubah olur. Örneğin tedavi için gerektiğinde tabibin, kendi mahremi olmayan bir kadının avret yerine bakması gibi.(Muhammed Ebû Zehre, Usûlü'l-Fıkıh, s. 42-45.)