Şafi mezhebine göre cenaze ile ilgili hükümler nelerdir?
Ölüm, fâni olan dünya hayatıyla ebedî olan âhiret hayatı arasında bir köprüdür. Âhiretin tarlası olan dünyada hayırlı işler yapan kişi, âhirette hesabını yüz akıyla verir ve cehennem azabından kurtulup ebedî cennet hayatına kavuşur. Ölüm kesinlikle yok olmak değil, bir âlemden başka bir âleme intikal etmektir.Her insanın ölümü hatırlaması ve ölüme hazırlıklı olması gerekir. Bu konuda sevgili Peygamberimiz (s.a.v), "Lezzetleri kesen ölümü çok hatırlayın!" (Tirmizî, Zühd, 4; Ibn Mâce, Zühd,31.)buyurarak ölümü sık sık anmanın ve ölüme hazırlıklı olmanın faziletine işarette bulunmuştur.Ölüme hazırlıklı olmaksa; zulme son vermek, günahlardan tövbe etmek, taat ve ibadetlere yönelmekle olur. Bir âyet-i kerîmede yüce rabbimiz şöyle buyurmaktadır: "Kim rabbine kavuşmayı umuyorsa yararlı bir iş yapsın ve rab-bine ibadette kimseyi ortak koşmasın." (Kehf 18/110.)
Can çekişmekte olan hastanın, günah ve kötülüklerini unutmaya çalışarak Allah hakkında güzel zanda bulunması, O'nun sonsuz affına ve merhametine güvenmesi, müminlerin günahını bağışlayıcı, kerem sahibi yüce rabbin huzuruna yöneldiğine inanması gereklidir.
Hastalanan kişiyi ziyaret etmek sünnettir. Ebû Hüreyre'den rivayet edilen bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadir:
"Müslümanın müslûman üzerindeki hakkı altıdır:
1. Kendisiyle karşılaştığında ona selâm ver.
2. Seni davet ettiğinde davetine icabet et.
3. Senden öğüt istediğinde kendisine öğüt ver.
4. Hapşırıp da Allah'a hamdettiğinde kendisi için hayır duada bulun.
5. Hastalandığında ziyaretine git.
6. Vefat ettiğinde onu mezara kadar götür. (Müslim, Selâm, 3; Süyûtî, Câmiü's-Sagîr, nr. 3736; Münâvî, Feyzü'l-Kadîr, nr. 3736.)
Hastayı ziyarete giden kişi ona moral verici, ferahlatıcı sözler söylemeli ve acilen şifa bulması için dua etmeli, ziyareti de fazla uzatmamalıdır.Hastalığı ağırlaşıp can çekişmekte olan ölüm döşeğindeki kişi, kendisine sıkıntı vermeyecekse, yüzü kıbleye gelecek şekilde sağ yanı üzerine" yatırılır. Bu zor olacak ise ayakları kıbleye gelecek şekilde sırt üstü yatırılır. Yüzünün kıbleye bakması için de başı azıcık yükseltilir. Ölüm döşeğindeki kimseye, kendisinin de söylemesi için kelime-i şehadet okunarak telkinde bulunulması müstehaptır. Bunu sevgili Peygamberimiz (s.a.v) şöyle tavsiye buyurmuştur: "Ölüm döşeğinde bulunanlarınıza lâ ilahe illallah sözünü telkin edin. Bu sözü ölürken telaffuz eden bir müslümanı bu söz, mutlaka cehennem ateşinden kurtarır." (Müslim, Cenâiz, 1-2; Nesâî, Cenâiz. 4.)
Ebû Hüreyre'den (r.a) rivayet edilen diğer bir hadiste ise şöyle buyrul-mustur: "Ölüm döşeğinde bulunanlarınıza lâ ilahe illallah kelime-i şehadetini telkin ediniz." (Ebû Davud, Cenâiz, 13.)
Ölmek üzere olan kişiye telkinde bulunulurken, kelime-i şehadet getirmesi için, "Haydi söyle!" denmez. Böylece de, "Hayır söylemem!" demesinin önüne geçilmiş olur. Zira böyle demesi durumunda hakkında kötü zanda bulunulur. Şehadet getirirken gönlünün daralmasından korkulacağı endişesiyle kendisine işaret edilmez. Ancak şehadet kelimesinden sonra başka bir söz konuşursa, dünyada iken son sözünün kelime-i şehadet olması için telkin tekrar edilir.Defin işi tamamlandıktan ve kabir üzerine toprak atılıp düzeltildikten sonra yeniden telkinde bulunmak müstehaptır. Telkin okuyan kişi, telkine başlarken eğer ölüyü tanıyorsa ona, "Ey falan kadının oğlu/kızı falan" diye hitap eder. Tanımıyorsa onu Havva anamıza nisbet ederek, "Ey Havva'nın oğlu veya kızı falan!" diye hitap etmeli, sonra da şu duayı okumalıdır:
"Dünyadan çıkarken üzerinde bulunduğun sözü hatırla ki, o söz şu şeha-dettir: Allah'tan başka ilâh yoktur. Muhammed, O'nun resulüdür. Cennet haktır. Cehennem haktır. Ölüm sonrası diriliş haktır. Kıyamet saati gelecektir ve onda şüphe yoktur. Mezarda bulunanları Allah diriltecektir. Ey kişi! Sen Allah'ı rab, İslâm'ı din, Muhammed'i (s.a.v) peygamber, Kur'an'ı önder, Kabe'yi kıble ve müminleri de kardeş olarak benimsedin."Definden sonra bu telkin duasının okunması müstehaptır.Ölmek üzere olan kişinin bulunduğu yere ailesinden ve arkadaşlarından en güzel sûretli olanın girmesi, hem kendisi için hem de orada hazır bulunanlar için dua edilmesi mendup olur.Hayızlı, nifaslı ve cünüp insanları, oyun aleti ve benzeri şeyleri ölünün yanından uzaklaştırmak gerekir. Çünkü melekler bunlardan hoşlanmazlar. Yanına güzel kokuların konulması ve Yâsîn sûresinin okunması da müstehaptır.Bununla ilgili bir hadis-i şerifte sevgili Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Ölülerinizin üzerine Yâsîn sûresini okuyunuz."' (Ebû Davud. Cenâiz. 19; Nesâî, Sünenü'l-Kübrâ, nr. 10913; İbn Mâce, Cenâiz, 4)
Yâsîn sûresini okuyan kişi, ölmek üzere olan şahsın rahatsız olmaması için sessiz okumalıdır. Ölüm vuku bulduktan sonra ölünün yanında hiçbir şey okunmamalıdır. Câbir'den (r.a) gelen bir rivayete göre bu durumdaki bir kişinin yanında Ra'd sûresinin okunması müstehaptır.Can vermenin şiddet ve zorluğundan ağzı kuruyacağı için ağzını suyla hafifçe ıslatmak da sünnettir.(Şirbînî, Mugni'l-Muhtâc, 2/6.)
Ölmek üzere olan insanın Allah hakkında hüsnüzanda bulunması faziletlidir. Bununla ilgili olarak sevgili Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Sizden herhangi bir kişi ölürken mutlaka Allah'ın kendisini affedip rahmetine mazhar kılacağına dair Allah hakkında iyizanda bulunarak can vermelidir," Ebû Davud, Cenâiz, 13.
Bir hadis-i kudsîde de yüce rabbimiz, kendisi hakkında iyi zanda bulunan kullarına şu müjdeyi vermektedir: "Ben, kulumun benim hakkımdakizannına göre davranırım (Ona benim hakkımdaki düşüncesine göre muamele ederim)." (Buhârî, Tevhid, 15; Müslim, Tevbe, 1)
Cenazeyi yıkamadan önce yapılması gereken işler
Vefat gerçekleştikten sonra ölünün, sarkıp çirkin bir görünüm arzetme-mesi için çenesini, çene altından başın üst tarafına sarılıp düğümlenen geniş bir sargıyla bağlamak menduptur. Mafsalları yavaşça hareket ettirilerek yumuşatılıp gevşetilir. Yerden kaldırılarak yüksekçe bir şeyin üzerine konulur. Elleri yan tarafına uzatılır. Ellerini göğsünün üzerine koymak caiz olmaz. Çünkü bunu gayrı müslimler ölülerine yaparlar.Üzerinde bulunan giysileri çıkarılır. Şişmemesi için karnının üzerine makas, bıçak ve benzeri bir demir parçası konulur. Mümkün olursa yüzü kıbleye çevrilir. Edep yerleri görünmesin diye üzerine bir örtü örtülür. Ona olan sevgi ve saygıyı belirtmek maksadıyla öpülmesi caizdir. Nitekim sevgili Peygamberimiz, çok sevdiği Osman b. Maz'ûn vefat ettiğinde onu öpmüş; Hz. Ebû Bekir de sevgili Peygamberimiz vefat ettiğinde onu öpmüştür.Cenaze merasimine katılmalarının sağlanması için, ölünün yakınlarının, dost ve tanıdıklarının haberdar edilmesi amacıyla ölüm ilânının yapılması müstehaptır. Habeş Kralı Necâşî, Zeyd b. Harise, Abdullah b. Revâba ve Ca'fer-i Tayyar vefat ettiklerinde sevgili Peygamberimiz onların ölümlerini ashabına haber vermiştir. Ancak bu ilânı yaparken ölüyü övmede aşırılığa gidilmemelidir. (Zühaylî, el-Fıkhü'l-lslâmî, 2/1481.)
Teçhiz işini, vefat gerçekleşinceye kadar bekletmek gerekir. Vefat gerçekleşince de teçhiz ve defin işleri hızlandırılmalıdır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) bu konuda Hz. Ali'ye şöyle bir tavsiyede bulunmuştur: "Ey Ali, üç şey geciktirilmez: Vakti geldiğinde namaz, hazır olduğunda cenaze, dengini bulduğunda bekâr kadın." (Ahmed, el-Müsned, 1/105; Tirmizî, Mevâkitü's-Salât, 127.)
Bu arada ölünün borcu ve vasiyeti varsa imkânlar ölçüsünde borcu ödenmeli, vasiyeti yerine getirilmelidir. Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v) bu konuda şöyle buyurmuştur: "Müminin ruhu, borcu ödeninceye kadar (güzel makamından) alıkonulur." (Tirmizî, Cenâiz, 77.)
Ölünün yakınları üzerindeki hakları şunlardır: Teçhiz, yıkama, kefenleme, namazının kılınması ve mezara defnedilmesi. Teçhiz işini buraya kadar anlatmış bulunuyoruz. Şimdi de sırasıyla diğer hakları açıklamaya çalışalım.
Cenazeyi yıkamak farz-ı kifâyedir. Toplumdaki bazı insanların yıkaması durumunda diğerleri bu yükümlülükten kurtulur. Cenazenin cesedini bir defada yıkamak farzdır. Bu yıkamayı üç, beş, yedi gibi tek sayıda tekrarlamaksa sünnettir.
Cenazenin yıkanmasıyla ilgili bazı şartlar vardır ki, bu şartları şöyle sıralayabiliriz:
1. Cenaze, müslüman biri olmalıdır. Çünkü gayri müslimlerin ölüsünü yıkamak farz değildir. Ama yıkanması da caizdir. Zira bu yıkama temizlik amaçlıdır. Nitekim Ebû Tâlib öldüğünde Hz. Peygamber (s.a.v), onu yıkayıp kefenlemesini Hz. Ali'ye emretmiş ve o da bu emri yerine getirmiştir. Diğer mezheplere göre gayri müslim cenazeyi yıkamak haramdır.
2. Cenaze, düşük bir cenin olmamalıdır. Düşükte, kıpırdanma gibi bir hayat belirtisi görülürse, canlı olarak düştüğü ihtimaline ve ihtiyata binaen kuvvetli görüşe göre yıkanır ve namazı kılınır. Ama kendisinde hayat belirtisi görülmezse, canlılığı ortaya çıkmadığı için dört aylık olsa bile kuvvetli görüşe göre üzerine namaz kılınmaz. Ancak yıkanması ve kefenlenip defnedilmesi gerekir. Dört aylık olmayan düşüğün yıkanması, mezhebin fetvaya esas alınan görüşüne göre gerekli değildir. (Zühaylî, el-Fıkhül-İslâmî, 2/1491.)
Hanefî mezhebine göre düşük, sesi duyulmak veya hareketi görülmekle canlı olarak inerken anne rahminden tam çıkmış olmasa bile yıkanması gerekir. Yaratılışının tamamı değil de bir kısmı oluşmuş ise bilinen şekilde yıkanmaz. Sadece üzerine biraz su dökülerek bir beze sarılır. Ama her halükârda kendisine bir isim verilir. Çünkü o, kıyamet gününde haşredilecektir.
3. Az da olsa cenazenin cesedinin bir kısmı mevcut olmalıdır.
Hanefî mezhebine göre cenazenin cesedinin yarıdan çoğu veya yansıyla birlikte başının mevcut olması halinde yıkanması farz olur. Aksi halde yıkanması gerekmez.
4. Cenaze, ilâ-yi kelimetullah (Allah'ın dinini yüceltmek) uğruna şehid düşmüş biri olmamalıdır. Çünkü Peygamber Efendimiz, Uhud Gazvesi'nde şehid düşen müslümanların yıkanmamasını emrederek şöyle buyurmuştur: "Onları yıkamayın. Zira (bedenlerindeki) her yara veya kan, kıyamet gününde misk kokacaktır." (Ahmed, el-Müsned, 3/299.)
Su bulunmaması halinde veya yanarak ölmüş olup da suyla yıkandığı ve bedeni ovulduğu ya da ovmaksızın sadece su dökerek yıkamakla dahi cesedinin parçalanmasından korkulması halinde ölüye teyemmüm ettirmek de yıkama yerine geçer. Ama ovmaksızın sadece su dökmekle yıkandığında par-çalanmayacaksa, bu takdirde yıkama, ölünün üzerine sadece su dökerek ve ovulmadan yapılır.
Ölünün edep yerlerini örtmek vaciptir. Yıkayanın ve diğerlerinin oralara bakmaları ve el sürmeleri helâl olmaz. Yıkayanın, ölünün ön ve arka avret yerlerini yıkamak için eline bir bez sarması gerekir. Edep yerleri hariç, vücudunun diğer kısımlarını çıplak elle yıkayabilir.Karı koca dışında bir erkeğin bir kadını veya bir kadının bir erkeği yıkaması caiz olmaz. Eşlerden birinin, ölen eşini yıkaması caizdir. Bu hükme dayanak teşkil eden rivayetler şunlardır:Peygamber Efendimiz (s.a.v), Hz. Âişe validemize şöyle demiştir: "Sana ne ziyan! Benden önce ölsen seni yıkar, kefenler, namazını kılar ve seni (mezara) defnederim." (Dârekutnî, Cenâiz, 11; Azîmâbâdî, Avnü'l-Ma'bûd, 8/288.)
Hz. Âişe validemiz de kadının kocasını yıkayabileceğine ilişkin olarak şöyle demiştir: "Şimdi bildiklerimi önceleri bilmiş olsaydım Resulullah'ı (s.a.v) eşlerinden başkaları yıkamazdı."(Azîmâbâdî, Avnü'l-Ma'bûd, 8/288.)
Nitekim Hz. Ali Hz. Fâtıma'yı yıkamış, Hz. Ebû Bekir de eşi Esmâ'ya, öldüğünde kendisini yıkaması için vasiyette bulunmuş, vefat edince de Esma bu vasiyeti gereğince onu yıkamıştır.(Nevevî, el-Mecmû', 5/114-117; Zühaylî, el-Fıkhü'l-İslâmî, 2/1485; Şirbînî, Mugni'l-Muhtâc,2/12)
Ancak kadın ric'î talâkla da olsa boşanmış ise, bu takdirde eşlerden birinin ölen diğer eşini yıkaması caiz olmaz.
Hanefî mezhebine göre erkeğin, ölen eşini yıkaması caiz değildir. Çünkü kadın ölünce kocasıyla arasındaki nikâh bağı sona erer. Ama kadının, ölen kocasını yıkaması caizdir.
Bir kadın erkekler arasında ölür de beraberinde kocası veya bir kadın bulunmazsa, yabancı erkeklerden biri ona dirseklerine kadar teyemmüm ettirir. Bunu yaparken de edep yerlerini görmemek için gözlerini yumar ve eliyle avret yerlerine dokunmaz. Ama aralarında kocası bulunmaz da mahremi olan bir erkek bulunursa onu bu erkeğin yıkaması vacip olur. Kocası varsa, yıkamada mahremi olan erkeğe tercih edilir.Bir erkek, aralarında eşinin veya mahremi olan bir kadının bulunmadığı kadınlar arasında ölürse, yabancısı olan kadınlardan biri, eline bir bez sararak ona teyemmüm ettirir. Edep yerlerini görmemek için de gözlerini yumar. Eğer aralarında karısı varsa, eline bir şey sarmadan da onu yıkaması vacip olur. Şayet o sırada eşi bulunmaz da kızı, kız kardeşi veya annesi gibi mahremi olan bir kadın bulunursa, bunların yıkamaları vacip olur. Karısı varsa, mahremi olan diğer kadınlara tercih edilir.Küçük bir erkek çocuğu öldüğünde kadınların; küçük bir kız çocuğu öldüğün de ise erkeklerin onu yıkaması caiz olur.Çocukluk devresini geride bırakarak ölen erseliği (hünsa) mahremlerinin bulunmaması durumunda yabancı erkek veya kadınların yıkaması ve yıkarken de ellerine bir bez sarıp gözlerini yummaları vaciptir. (Şirbînî, Mugni'l-Muhtâc, 2/12.)
Onun bedeninin tamamını kapsayacak bir yıkayışla yetinmek gerekir. Çocukluk çağında ölen erselik ise diğer çocukların hükmüne tâbidir.
Hanefî mezhebine göre ergenlik çağına gelmemiş erseliklerin ölüsü, ne erkekler ne de kadınlar tarafından yıkanabilir. Bunlar da erkek veya kadın cenazeyi yıkayamazlar. Ancak ölüye elbise üzerinden teyemmüm ettirebilirler.
Cenaze yıkama ile ilgili mendupları şöyle sıralayabiliriz:
1. Yıkamanın (içlenmesi
Cenazeyi her yıkayışta su, bedeninin her tarafını kapsamalıdır. Yıkayışların ilki farz, ikinci ve üçüncüsü ise menduptur. Cenaze, bedeninin her tarafını kapsayacak üç yıkayışla yıkanıp temizlendikten sonra yıkayışı tekrarlamak mekruhtur. Yıkayışı üçten az sayıda yapmak, beden temizlenmiş olsa bile mekruhtur. Ama beden her tarafı kapsayan üç yıkayışla temizlenmezse, yıkama sayısını cenazenin bedeni temizleninceye kadar sınırsız olarak artırmak ve sayıyı tek ile sona erdirmek mendup olur. Söz gelimi beden dört yıkayışla temizlenirse, sayıyı tek ile sona erdirmiş olmak için beşinci kez yıkanır.
2. Yıkama suyuna koku ve benzeri şeylerin katılması
Son yıkama suyuna kâfur ve benzeri şeylerin katılması menduptur. Ama kâfur katmak daha iyidir. Son su dışındaki sulara gelince, bunlara köknar yaprağı ve sabun gibi temizleyici maddeler katmak mendup olur. Ölü eğer hac ihramında iken ölmüş ise, yıkama suyuna koku verici bu maddeler katılmaz. Çünkü hayatta olan ihramlının da yıkama suyuna bu gibi maddeler katılmaz.
3. Yıkama suyunun soğuk olması
Şiddetli soğuk gibi sakıncalı bir durum olmadıkça veya kirleri ancak sıcak su ile giderebilme gibi bir sebep söz konusu olmadıkça cenazenin soğuk suyla yıkanması daha faziletli olur.
Hanefî mezhebine göre ölüyü her halükârda sıcak suyla yıkamak daha faziletlidir.
4. Cenazenin başına ve sakalına koku sürülmesi
Yıkama işi bittikten sonra ölünün başına ve sakalına safran dışındaki diğer kokulardan sürmek menduptur. Ayrıca alın, burun, eller, ayaklar ve dizler gibi secde organlarının; gözler ile kulakların üzerine ve koltuk altlarına güzel koku verici maddeler koymak da menduptur. Bu koku verici maddenin kâfur olması daha faziletlidir. Tabii ki bütün bunlar ölünün hac ihramlısı olmaması durumunda mendup olur.
5. Ölünün yanında buhur tutturulması
Cenazenin ruhunu teslim etmesi anından itibaren namazı kılınıncaya kadar etrafında buhur tüttürülmesi menduptur.Cenazenin, suyun alt tarafına sirayet etmesine engel olmayan ince bir gömlek içinde yıkanması menduptur. Yıkayan kişi, elini bu gömleğin geniş yeninin içine sokabilirse mesele yoktur. Bu mümkün olmazsa, yenlerin iki taraftan yarılması gerekir.
Yıkamadan önce cenazeye abdest aldırılması
Yıkamadan önce cenazeye tıpkı cünüp kişinin yıkanmadan önce aldığı abdest gibi bir namaz abdesti aldırılır. Yıkayıcının, başparmağıyla işaret parmağına bir bez sarması, bu bezi ıslatarak ölünün dişlerine, diş etlerine ve burun deliklerine sürmesi müstehap olur.
Ölüyü yıkayanda bulunması mendup olan nitelikler
Ölüyü yıkayan kişinin; yıkamayı tam yapması, ölüde gördüğü kötü halleri gizlemesi, iyi halleri açıklaması için güvenilir bir kişi olması menduptur. Ölünün yüzünün parlak ve mütebessim olduğunu ve kendisinden güzel kokular saçıldığını görürse, bunu başkalarına anlatması müstehap olur. Ölüden, hoşa gitmeyen pis bir koku saçıldığını, yüzünün asık ve ters olduğunu görmesi durumunda bunu başkalarına anlatması câiz olmaz. Yıkama işini bitirdikten sonra, kefeni ıslanmasın diye iyice kurulaması da menduptur.
Ölüye yapılması mekruh olan işler
Ölünün saç ve sakalını taramak mekruhtur. Ancak saç ve sakalı birbirine karışıp keçeleşmiş ise taranması sünnettir. Tırnak, saç ve bıyığını kesmek, koltuk altı ve kasık tüylerini gidermek mekruhtur.
Cenaze, sünnetsiz olsa bile sünnet edilmez. Aslında yapılması uygun olan, bedenindeki bütün şeylerin kendisiyle birlikte defnedilmesidir. Bu sayılanlardan bazısı bedeninden kopup düşerse, bunları kefenine koyarak onunla birlikte defnetmek gerekir.
Yıkandıktan sonra cenazeden pislik çıkması
Yıkama işi tamamlandıktan sonra cenazeden pislik çıkması ve bununda bedenine veya kefenine bulaşması halinde bu pisliği gidermek gerekir. Ama yıkama işi tekrarlanmaz.
Hanefî mezhebine göre yıkama işi tamamlandıktan sonra ölüden, bedenine veya kefenine isabet eden bir necaset çıkmasının bir sakıncası olmaz. Ancak bu, kefenlemeden önce meydana gelmişse, sadece temizlik maksadıyla giderilmelidir. Bu necaseti gidermek, üzerine kılınacak namazın sahih olmasının şartlarından değildir. Necaset, kefenlemeden sonra çıkmışsa yıkanmaz. Çünkü o aşamadan sonra yıkanmasında zorluk vardır. Ama ölüye, kendisinden çıkmayan haricî bir necaset bulaşırsa, meselâ necis bir kefene konulursa bu, üzerine kılınacak olan namazın sahihliğine engel olur.
Cenaze, yıkama esnasında yüksekçe bir yere konur. Yanında, yıkayıcıyla yardımcısından başka bir kimse bulunmamalı, suyun alt tarafa geçmesine engel olmayan ince bir gömlek içinde yıkanmalıdır. Yıkayıcı elini, ölünün üzerindeki gömleğin geniş yenlerinden içeri sokabilirse sokmalı, bunu yapamazsa gömleği iki tarafından yırtmalıdır. Eğer böyle bir gömleği yoksa, edep yerlerini başka bir şeyle örtmek gerekir.Yıkanacağı yere konulmasından sonra cenazenin yüzünü örtmek müste-haptır.
Havanın soğuk ve bedeninin kirli olmaması halinde, soğuk ve temiz bir su ile yıkanmalıdır. Aksi halde suyun azıcık ısıtılması gerekir.Bu hazırlıklar yapıldıktan sonra yıkayıcı onu, yavaşça teneşirin üzerine koyar. Sırtını da kendi sağ dizine dayayarak karnını sol eliyle mesheder. Karnındaki fazlalıkları çıkarmak için bu mesh işini yüklenerek birkaç kez tekrarlar.Yıkama yerinde etrafa güzel koku saçan bir buhurdanlık bulundurmak mendup olur. Kokusunun çevreye yayılmaması için ölünün üzerine fazlaca su dökülür. Bundan sonra sırt üstü yatırılır. Yıkayıcı sol eline bir bez sararak ön ve arka edep yerlerini yıkar. Yıkayınca da elindeki bezi çıkarıp atar. Ölüden çıkan pislik eğer eline bulaşmışsa, elini yıkayıp temizler.
Bundan sonra yine sol elinin işaret parmağına ıslak bez sararak bununla ölünün dişlerini ve burun deliklerini mesheder. Ağzı necis olmamışsa ağzını açmaya gerek yoktur. Ama necis olmuşsa, temizlemek için dişlerini açmalıdır.Daha sonra da hayattaki kimselerin abdestleri gibi mazmazalı ve istin-şaklı bir abdest aldırır. Mutemet olan görüşe göre yıkayıcının, "Bu ölüye abdest aldırmaya niyet ettim" diyerek niyet etmesi vaciptir. Yıkama için niyet etmekse sünnettir.Ardından üzerlerinde ister saç ve tüy bulunsun ister bulunmasın, baş ve çenesi köknar yaprağı ve sabun gibi bir temizleyici ile yıkanmalıdır. Eğer saç ve sakalı birbirine karışmışsa ve ihramlı değilse, iri dişli bir tarakla taranır. Kılların dökülmemesi için de taramanın yavaş yapılması gerekir. Bütün bunlara rağmen bir şeyler düşerse, o zaman bunlar kefenin içine konur.
Sonra sırt üstü uzanmış vaziyette sağ yüzü tarafından boyundan ayağa kadar yıkanır. Bundan sonra aynı şekilde sol tarafı da yıkanır. Bunun ardı sıra sol yanına çevrilerek sağ tarafı ense -sırt-ayak istikametinde yıkanır. Bunun ardından sağ yanına çevrilerek sol tarafı da aynı şekilde yıkanır ve her yıkayışta sabun ile benzeri şeylerden yararlanılır.
Ölüyü yüz üstü yatırmak, saygınlığına halel getireceğinden dolayı haramdır. Üzerinde kalan sabun ve benzeri şeylerin kalıntılarını gidermek için baştan ayağa doğru üzerine su dökülür. En sonunda üzerine saf su dökülür. Vasfını değiştirmeyecek derecede az miktardaki kâfuru suya katmak da mendup-tur. Ölü hac ihramlısı değilse, yıkama suyuna kâfur ve benzeri kokulu maddeler katılması mendup olur. Aksi halde katılması caiz olmaz.
Bu üç yıkayış bir yıkayış sayılır. Çünkü son yıkayıştan önceki yıkayışlarda su, içine katılan temizleyici malzeme ve koku nedeniyle vasfını değiştirdiğinden ötürü yıkayış olarak hesaba katılmaz. Sadece son yıkayıştaki su vasfını değiştirmediğinden dolayı, onunla yapılan yıkama, yıkayış olarak hesap edilir ve yıkamanın vâcipliği onunla yerine getirilmiş olur. Ancak önceki şekliyle ikinci ve üçüncü bir defa yıkamak sünnet olur ve böylece yıkamaların sayısı dokuzu bulmuş olur. Ama bu tekrar, baş ve çene dışındaki yerlerin yıkanması şeklinde olur. Buraları yıkamayı tekrarlamak menduptur.
Cenazeyi kefenlemek, müslümanlar üzerine farz-ı kifâyedir. Müslümanların bir kısmının bu işi yapmalarıyla diğerleri yükümlülükten kurtulurlar.Cenaze kadın olsun erkek olsun kefenin en az miktarı, bedenin tamamını kaplayacak kadar olanıdır. Kefenin bundan az ölçüde olması, müslümanla-rın kefen temin etme farz-ı kifâyesini yerine getirmiş olmaları için yeterli olmaz.Kefenin, rehin bırakılmış eşya gibi, içinde başkalarının hakkı bulunan bir mal olmaması, ölünün kendisine ait maldan sağlanması gerekir. Eğer ölünün malı yoksa, sağlığında geçimini sağlamakla yükümlü olanların malından temin edilir. Ölen bir kadın ise, geride mal bırakmış olsa bile kefeni, malî durumu müsait olan kocası tarafından temin edilmelidir.
Ölen kişinin kendisine ait malı olmaz, bunun yanında sağlığında geçimini temin etmekle yükümlü olanların da kefen temin edecek mal veya paraları yoksa kefen, beytülmâlden temin edilir. Beytülmâl yoksa, malî durumu müsait olan İslâm toplumu kefeni temin etmekle yükümlü olur.Cenazeyi mezarlığa taşıma, defnetme ve benzeri teçhizat masrafı, kefenle ilgili olarak anlatılan bu hükümlere tâbidir. Ölüyü, hayattayken giymesinin caiz olduğu şeylerle kefenlemek caiz olur.Başka kumaş bulunması halinde erkek veya erseliklerin ölülerini ipekli veya safranlı kumaşlar ile kefenlemek caiz olmaz. Başka kumaşların bulunmaması durumunda bunlarla kefenlemek caiz olur. Yine erkek veya erseliklerin ölülerini aspur boyasıyla boyanmış olan bezle kefenlenmeleri de caiz olmaz.Ama çocuk, kadın ve delilerin ölülerini ipekli, aspurla boyanmış, altın ve gümüşle sırmalanmış kumaşlarla kefenlemek, mekruh olmakla birlikte caizdir. Uygun olan, kefenin beyaz renkli ve yıkanmış olmasıdır. Yeni olması şart değildir. Kefenin beyaz renkli bezden olmasını sevgili Peygamberimiz (s.a.v) tavsiye buyurmuştur: "Elbiselerinizden beyaz renkli olanını giyiniz. Doğrusu o sizin en hayırlı elbiselerinizdendir. Ölülerinizi de onunla kefenleyiniz." (Ebû Davud, Tıb, 14; Tirmizî, Cenâiz, 18.)
Beyaz renkli bezin bulunmaması durumunda başka renkten bezler de kefen olarak kullanılabilir. Kefenin temiz olması da gerekir.Kefende pahalıya gitmek, yani pahalı olan kefeni tercih etmek mekruhtur. Bu hususta sevgili Peygamberimiz (s.a.v) şöyle uyarmıştır: "Kefende aşırı gitmeyin (fazla para ödemeyin); doğrusu o, çabucak çürütülür." (Ebû Davud. Cenâiz. 35.)
Kefenin üzerine Kur'ân-ı Kerîm'den bir şeyler yazmak, kefende beyaz renk dışında aspur ve benzeri boyalar bulundurmak mekruhtur.Erkek ve kadınlar için kefen üç parça bezden ibarettir. Bunlardan her biri, ölünün cesedinin her tarafını kaplamalıdır. Yalnız ihramdayken vefat eden kişinin başı ve yüzü örtülmez.Ölünün kendi terekesinden kefenlenmesi, borcunun tüm terekesini kapsamaması ve tek bezle kefenlenmeyi vasiyet etmemesi halinde kefenleme üç parça bezle yapılır. Aksi halde cesedinin tamamını -hac ihramındayken ölenler hariç- kaplayacak şekilde tek parça bezle kefenlenir. Başkasının bağışta bulunması durumunda daha fazlasıyla kefenlemek caiz olur.
Beytülmâlin ve ölülerin kefenlenmesi için kurulan vakfın kefeniyle kefenleme durumunda tek parçadan fazlasıyla kefenlemek haram olur. Ancak vakıf şartnamesinde tek parçadan fazlasının kullanılacağına dair bir şart varsa o zaman bu şart uyarınca hareket edilir.Kefenlemede yukarıda belirtilen üç şarta ilâve olarak cenazeye gömlek giydirmek ve başına sarık sarmak caizdir. Ancak en faziletlisi ve en mükemmeli, anılan üç parça ile yetinmektir. Kefenin üç parçasına gömlek ve sarığı ilâve etmek, mirasçılar arasında hakkını eksik alan veya kısıtlı olan biri varsa caiz olmaz.Kadınlara gelince bunların kefenlerinin en mükemmeli, beş parça olmasıdır. Bunlar izâr, kamis (gömlek), başörtüsü ve iki adet lifafedir (cesedin tamamını kaplayan örtü).
Lifafenin en düzgün ve en geniş olanı yere serilir. Üzerine güzel koku saçan hanut ve kâfur gibi maddeler konur. Bunun üzerine ikinci lifafe serilir. Onun üzerine de aynı şekilde hanut ve kâfur konur. Varsa üçüncü lifafe de bunun üzerine serilir. Sonra ölü yavaşça bunun üzerine sırt üstü yatırılır. Elleri göğsünün üzerine getirilerek, sağ eli sol elinin üzerine konur yahut yan tarafına salınır. Bunun ardından didilmiş ve hanut kokusu sürülmüş bir pamuğu araya koyduktan sonra kaba etleri bir bez parçasıyla bağlanır. Öyle ki, bez parçası da çocukların altını bağlarken kullanılan biçimde iki taraftan yarılma-lıdır.
Bedenindeki deliklere de pamuk konulur. Bundan sonra lifafeler birer birer, ölünün sol tarafındaki ucu sağ taraftaki ucun üzerine gelecek şekilde veya bunun tersi şeklinde sarılırlar. Boydan artan kısımlar, ölünün baş ve ayak uçlarından bağlanır. Mezarlığa götürülürken yolda açılmaması için, ihramlıy-ken ölenler dışındaki diğer ölülerin lifafeleri bağlanır. Sıkıntı ve musibetleri genişlik ve ferahlığa çevirmesi umut ve uğuru ile defnederken bu bağlar çözülür.İhramlıyken ölen kişinin kefenine, cesedine ve yıkama suyuna koku katılmaz. İhramlıyken giymesi caiz olmayan şeylerle meselâ dikişli elbiseyle defnedilmesi caiz olmaz.