MÜSLÜMAN BELDELERE VALİ VE ZEKÂT MEMURLARI GÖNDERİLMESİ

Hicretin onuncu senesinde, İslâm güneşi bir çok beldede bütün haşmetiyle parlamaya başlamıştı. Bu sırada Peygamber Efendimiz, İslâmiyetin yayıldığı bütün beldelere vâliler ve zekât, sadaka tahsil memurları gönderdi. Necran, Hadramut, San`a, Kinde, Sadif, Yemen, Zebid, Rima`, Aden, Sahil, Cened (Yemen) vâli ve zekât tahsil memurlarının gönderildikleri yerler arasındaydı.(Sîre, 4:246; Taberî, 3:167)

Muaz bin Cebel Yemen`e Gönderiliyor

Resûl-i Ekrem Efendimizin Müslüman beldelere vâli ve zekât tahsil memurları gönderdiği sıradaydı. Bir gün sabah namazından sonra cemaata dönerek,

"İçinizden hanginiz Yemen'e gider?" buyurdu.

Hz. Ebû Bekir, "Ben giderim, yâ Resûlallah." dedi.

Peygamber Efendimiz hiçbir cevap vermeyip sustu. Az sonra tekrar, "Hanginiz Yemen'e gider?" diye sordu.

Bu sefer Hz. Ömer ayağa kalktı, "Ben giderim, yâ Resûlallah." dedi.

Peygamber Efendimiz, Hz. Ömer'e de cevap vermeyip sustu. Bir müddet bekledikten sonra tekrar, "İçinizden Yemen'e kim gider?" diye sordu.

Muaz bin Cebel (r.a.) kalkıp, "Ben giderim, yâ Resûlallah." dedi.

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (a.s.m.), "Ey Muaz! Bu vazife senindir." buyurdu.

O sırada Yemen üç vâliliğe ayrılmıştı. Hz. Muaz vâliliklerin en büyüğü olan Cened vâliliğine tayin edilmişti. Orada kadılık yapacak, halka İslâmiyeti, Kur'an-ı Kerim okumayı öğretecek, Yemen ülkesinde tahsil edilen zekât ve sadakaları da vazifelilerden teslim alacaktı.

Hz. Muaz, Medine'den ayrılacağı sırada Peygamber Efendimiz ona, 

"Sana hâlli için herhangi bir dava getirildiği zaman nasıl ve neye göre hüküm verirsin?" diye sordu. Hz. Muaz, 

"Allah'ın kitabındaki hükümlerle hüküm veririm." dedi. Resûl-i Ekrem Efendimiz,

"Eğer Allah'ın kitabında onunla ilgili bir hüküm bulamazsan neye göre hüküm verirsin?" diye sordu. Hz. Muaz, 

"Resûlullahın sünnetine göre hüküm veririm." dedi. Resûl-i Ekrem Efendimiz bu sefer, 

"Resûlullahın sünnetinde de onunla ilgili bir hüküm bulamazsan, ne yaparsın?" diye sordu. Hz. Muaz, 

"O zaman, kendi görüşüme göre içtihad eder, hüküm veririm." dedi.

Resûl-i Ekrem Efendimiz bundan son derece memnun oldu. Bu memnuniyetini şöyle ifade etti:

"Allah'a hamdolsun ki, Resûlullahın elçisini, Resûlullahın razı olduğu şeye muvaffak kıldı."1

Yola çıkacağı sırada ise Peygamber Efendimiz, Hz. Muaz'a şu emir ve tavsiyelerde bulundu:

"Sen Ehl-i kitap bir kavmin yanına gidiyorsun. Onları, bir olan Allah'a îmân ve benim de Resûlullah olduğuma şehâdete dâvet et. Eğer bunu kabul ederlerse, onlara, Allah'ın her gün ve gecede beş vakit namazı farz kıldığını bildir. Eğer bunu da kabul ederlerse, Allah'ın kendilerine, zenginlerden alınıp fakirlere verilecek zekâtı farz kıldığını bildir. Eğer, bunu kabul ederlerse, sakın mallarının en kıymetlilerini alma!"

"Mazlumun duâsından sakın! Çünkü, bu duâ ile Allah Taâlâ arasında bir perde yoktur."2

Bu sırada Muaz bin Cebel Hazretleri de Efendimizden bazı tavsiyelerde bulunmasını istedi, "Yâ Resûlallah! Bana tavsiyelerde bulun." diye ricada bulundu.

Resûl-i Ekrem Efendimiz, "Her ne halde ve nerede olursan ol, Allah'tan kork!" buyurdu.

Hz. Muaz, "Yâ Resûlallah! Bana biraz daha tavsiyelerde bulun." dedi.

Resûl-i Ekrem Efendimiz bu sefer, "Günahın arkasından hemen iyilik ve hayır yetiştir ki, onu yok etsin!"

Hz. Muaz, "Yâ Resûlallah! Bana tavsiyelerini arttır." diye dileğini tekrarladı.

Peygamber Efendimiz, "İnsanlara, güzel ahlâk ile muâmelede bulun!" buyurdu.3

Resûl-i Ekrem Efendimizin, Hz. Muaz ile beraberinde gönderdiği Ebû Mûsa el-Eşarî'yi uğurlarken de son tavsiyesi şu oldu:

"Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız! Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz! Birbirinizle anlaşın, iyi geçinin, ihtilâfa düşmeyin!"4

Hz. Ali`nin Yemen`e Gönderilmesi

Hicretin 10. senesi, Ramazan ayı. (Milâdî 631.) Bu tarihte Resûl-i Ekrem Efendimiz, Hz. Ali'ye, Yemen'de bulunan Mezhiçlere gidip onları İslâmiyete dâvet etmek vazifesini verdi. Hz. Ali ile birlikte üç yüz süvari vardı.5

Peygamber Efendimiz, uğurlayacağı sırada Hz. Ali, "Yâ Resûlallah! Nasıl yapacağım?" diye sordu.

Peygamber Efendimiz şu tâlimatı verdi:

"Onların topraklarına girinceye kadar yürü. Mıntıkalarına girince onları 'Lâ ilâhe illallah' demeye dâvet et."

"Eğer, 'Lâ ilâhe illallah' derlerse, onlara namazı emret. Zekâtlarını da alarak, fakirlerine dağıt. Başka bir şey de isteme."

"Şunu da bil ki, Allah'ın senin vasıtanla bir kimseye hidâyet ihsan etmesi, sana üzerinde güneşin doğduğu her şeyden Allah'ın yanında daha hayırlıdır."

"Onlar seninle çarpışmadıkça sen de onlarla çarpışma!"6

Hz. Ali, bu emir üzerine mâiyetindeki mücahidlerle Yemen mıntıkasına vardı. Kendisini karşılayan halkı Müslüman olmaya çağırdı. Halk bu dâvete icabet etmeyerek karşı koydu.

Bunun üzerine Hz. Ali, ordusunu düzene soktu ve onlarla çarpıştı. Mücahidlere karşı duramayan düşman, sonunda dâvete icâbet etmeye mecbur kalıp, Müslüman olmayı kabul etti.

Reislerinden bazıları gelerek Müslüman olduklarını ve arkalarında bulunan kabilelerinin de temsilcileri bulunduklarını bildirdiler. Zekâtlarını da getirip Hz. Ali'ye teslim ettiler.

Hz. Ali daha sonra, Vedâ Haccı sırasında gelip Peygamberimiz (s.a.v.)'e kavuştu.7

Dipnorlar:

1. Tabakât, 3:584; Müsned, 5:230; ibn-i Kesîr, Sîre, 4:199.
2. Müsned, 1:233; Buharî, 3:73; Müslim, 1:150; Tirmizî, 3:21.
3. İbn-i Kesîr, Sîre, 4:194-195.
4. Buharî, 3:72.

5. Tabakât, 2:169; Taberî, 3:159; İnsanü'l-Uyûn, 3:225.
6. Megazî, 3:1079.
7. Müsned, 3:320.

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Okunma sayısı : 5.000+
Yorum yapmak için giriş yapın veya kayıt olun